Free songs
Ana Sayfa / Genel / Dr. Hayati BİCE: D. Mehmet Doğan hakkında…

Dr. Hayati BİCE: D. Mehmet Doğan hakkında…

RTÜK ÜYELİĞİ DÖNEMİNDE D. MEHMET DOĞAN

 

Dr. Hayati BİCE *

4 Eylül 1947 tarihinde başlayan hayat yolculuğunu 11 Ağustos 2024 günü verdiği son nefes ile tamamlayan D. Mehmet Doğan’ın yeryüzü yolculuğu takvim hesabına göre 76 yıl 11 ay 6 gün sürdü. Pîr-i Türkistan Ahmed Yesevî’nin işareti ile yeryüzünde 61 yıl 2 ay 18 gün yaşamış olan (20 Nisan 571 – 8 Haziran 632) Hz. Muhammed’in yeryüzünde alıp verdiği nefes sayısını tamamlayan her mü’min şükür makamında olmalıdır. Bu ölçüye göre D. Mehmet Doğan’ın ömrü bereketlendirilmiş bir hayattır. 1996 yılının 22 Mayıs günü başlayan RTÜK’de üye olarak geçen etkin kamu görevi döneminin 18 Ocak 2001 – 15 Temmuz 2005 arasındaki kesitinde D. Mehmet Doğan ile birlikte O RTÜK üyesi, ben de RTÜK çalışanı hekim olarak teşrik-i mesai yaptık.

Vefatı sonrasında hayatının dönüm noktaları hakkında ayrıntılar çeşitli mecralarda dostlarının tanıklıklarla kayda girmiş olan Doğan’ın hayatının –özellikle “312 General Davası” olarak kayda giren döneminin başlangıcını da içeren- bu kesiti ülkemizin siyasî tarihinde olduğu kadar fikir hayatında da kayda girmesi gereken kritik ayrıntılar içerir.

Aslında D. Mehmet Doğan ile tanışıklığımızı esas alırsak O’nun benim hafızamdaki ilk resmi, 1979 yılında ilk Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Kurultayı’ndaki resimdir. Henüz bir Tıbbiye öğrencisi iken bir yandan da başkentteki kültür ortamlarına devam edip etkinlikleri izlemeye çalışırdım. Bu kapsamda milliyetçi kesimden TYB kuruluşuna destek veren ve ilk yönetim kurullarında yer alan Hasan Kayıhan, T. Alper Aksoy, Beşir Ayvazoğlu, Bayram Bilge Tokel, Şükrü Karaca ve -yönetim kurulunda sanırım hiç görev almasa da- kuruluş döneminde bütün TYB organizasyonlarında gördüğüm Emine Işınsu Öksüz çeşitli vesilelerle görüştüğüm insanlardı. O gün kürsüde konuşan D. Mehmet Doğan, TYB’nin sağın bütün desenlerini kapsayıcı olmasının hedeflendiğini anlatan bir konuşma yapmış ve uzun yıllar devam edecek Başkanlık koltuğuna seçilmişti diye hatırlıyorum.

Sonraki resimler TYB’nin Hatay sokağındaki daracık ofiste sıralanan tabureler üzerinde dinlediğimiz etkinlikler, etkinlik sonrasında oluşan dar halkalardaki sohbetlerden kalanlar ile devam eder. O ufacık mekânda çok çeşitli sağ kesimden insanlar seviyeli tartışmalar yaralardı. D. Mehmet Doğan ile bu kapsamda sayılabilecek bir tartışma olarak Ezel Elverdi ve diğer iki isim imzalı “Türk Milliyetçiliği ve Batılılaşma” adlı bir kitap tarafında olmuştu. Kitapta o devirde “Dış Türkler” olarak tanımlanan ve aile köklerim nedeniyle beni de ilgilendiren Sovyet ve Çin esaretindeki Türkler ile Anadolu’daki Türkleri ayrıştıran tasnife itirazım çerçevesinde hararetli bir tartışmamız oldu. Aradan yıllar geçtikten sonra 1988 ve 1989 TYB yıllıklarında kaleme almam teklif edilen ve yazdığım Türk Dünyası bölümleri D. Mehmet Doğan’ın fikir hayatındaki seyrin Anadolu odağından genişleyerek bir yandan Çin seddine kadar tüm doğu Türklüğünü ve Adriyatik’e kadar tüm Balkanları kapsaması tarihin bir cilvesidir.

Aradan geçen yıllarda okuryazar tıbbiye öğrenciliği dönemim bitmiş ve artık TYB’nin 103 no.lu üyelik kaydı bir aktif üyesi olmuştum. TYB’nin Müdafaa caddesindeki daha geniş mekânında etkinliklerini sürdürdüğü dönemindeydik. TYB’nin bugün gelenekselleşen Mesnevi Okumalarının da ilk müdavimlerinden olarak Ankara İlahiyat’ın sevilen tasavvuf akademisyeni Prof. Dr. Ethem Cebecioğlu’nun tarafından başlatılan Mesnevi Okumaları’ndaki özgün ve derinlikli yorumları da unutulmaz anılarım arasında yerini almıştı. Bu yıllarda D. Mehmet Doğan ile fikir istişarelerimiz hep sürdü. 1993-1999 yılları arasında hekim olarak görev yaptığım Yalova’daki T. Zirai Donatım Kurumu kampında tatile gelen D. Mehmet Doğan ve genellikle birlikte geldikleri M. Akif İnan ve M. Atilla Maraş ile derin sohbetlerde güzel anılar biriktirdik. M. Akif İnan ile tasavvuf eksenli sohbetlerimizde Doğan genellikle dinleyici konumunda olurdu.

1999 Yalova depremi sonrasında 2001 yılında kamu görevimi Ankara’da RTÜK kurum hekimi olarak sürdürme kararım, D. Mehmet Doğan ile yakın mesai arkadaşlığımın da kapısını açtı. 2001 yılı başından 2005 ortasına kadar aynı kurumda birlikte çalışıyor olmanın ötesinde adeta düzenli görüşmelerle hem aktüel konular, hem RTÜK ile ilgili gündem ve hem de O’nun ve benim yazı çalışmalarım ekseninde, birincil görevlerimizi aksatmadan düzenli bir ikinci özel mesaimiz oldu. RTÜK’de hekim olarak çalışmam nedeniyle Doğan ailesinin sağlık sorunları ve aile fertlerinin sağlıklı özel konuları ile ilgili işler de aslî görevimin bir parçası idi. Henüz aile hekimliği kurumlaşması söz konusu değilken Doğan ailesinin ilk aile hekimi olduğum da söylenebilir.

RTÜK Yasası’nın kamu görevi olarak Üst Kurul’a yüklediği Türkçe’nin güzel kullanımı konusunda D. Mehmet Doğan’ın radyo ve TV dili hakkındaki uyarıları Ankara’nın bürokratik çarkları arasında kaybolup gitti. Yasanın Türkçe ile ilgili maddesini ihlalden bugüne kadar teşebbüs dışında bir ceza uygulanamaması durumu, sanırım izah eder. (Bu noktada daha sonra RTÜK üyesi olan Beşir Ayvazoğlu’nun hassasiyetlerini de kaydetmeliyim.)

15 Temmuz 2005 tarihinde RTÜK üyeliği sona eren D. Mehmet Doğan’ın sonraki yıllarda da her yılın 12 Mart günü Taceddin Dergâhında gerçekleştirilen “İstiklal Marşının Kabulü ve Mehmet Akif’i Anma” toplantılarına mesaim elverdikçe her yıl aksatmadan sürdürdüğü özel davetini kırmamaya çalışarak devam ettim. Görüşmelerimiz bazen toplantılarda bazen bir iftar yemeğinde olmak kaydı ile devam etti. TYB’nin bugünkü çok katlı Merkez binasına kavuştuğu günlerden vefatına kadar görüşmelerimiz genellikle iletişim vasıtaları üzerinden sürdü. 2010-2012 yıllarında TYB Genel Merkezi’nde sürdürdüğümüz Divân-ı Hikmet Okumaları da çok bereketli oldu. O dönemde derslerimize devam eden ve bugün Türkiye’nin –ve hatta dünyanın- her yerinde kalıcı dostlar edinmemize, Yesevî bereketinin yayılmasına vesile oldu (1). 2012 yılında kurduğumuz Ülkücü Yazarlar Derneği Genel Başkanı olarak ikili ilişkilerimizi de belli bir seviyede korumaya çalıştım.

Müstear İsim Tuzağı

RTÜK Yasası’nın Üst Kurul üyelerinin maddî gelir temin edici faaliyetleri yasaklayan yönetmelik kısıtlamasını aşmak ve fikrî etkinlik ve asla vazgeçemeyeceği yazma faaliyetini sürdürme arzusu D. Mehmet Doğan’ın “Asım Yenihaber” gibi takma olduğunu erbabının hemen anlayabileceği bir isimle (Vakit-Akit-Yeni Akit isimlerine hukukî kaçamaklarla adapte edilen) bugünkü Yeni Akit medya grubu olarak TV yayını da yapan bir ekip ile çalışmaya yöneltti. Müstear ismin sağladığı genişlikle sözün büyüsüne kapılan D. Mehmet Doğan’ın bu dönemde “Asım Yenihaber” imzası ile yazdığı bazı yazıları, -kendi ismi ile asla imzalamayacağı- bazı aşırı yorumları (2) konusunda kendisini uyarıyordum. O yazıları, Mahmut Bıyıklı’nın isabetli tevcihi ile “Kültür Alpereni”, üzerinde imzası bulunan Türkçenin en yararlı sözlüklerinden birisi olan “Büyük Türkçe Sözlük” yazarı D. Mehmet Doğan kendi imzası ile asla imzalamazdı.

Söz sanatlarını kıvrak zekâsı ile sonuna kadar kullandığı ironi dolu yazıları ile ilgili bu uyarılarım kapsamındaki yazılarına bakıldığında “çok masum” kalması gereken “Onbaşı Olamayacakların General Olduğu Ülke” başlıklı yazı ve arkasından uğradığı tacizler ve linç girişimi Doğan’ın hayatının en az 5 yıllık sürecini ipotek altına aldı. Ayrıntıları ile yazılsa Türk basın hayatının en ağır saldırılarından birisinin muhatabı olan Doğan’ın çektiklerinin birazını olsun bilenler, bu ağır saldırının O’nun ruh halini nasıl olumsuz etkilediğini teslim ederler. Ben bu psikolojik travmanın en yakın tanıkları arasındaydım. Kolay değildi Türkiye’nin dört bir köşesinden açılmış davalarla ülkedeki generallerinin hemen hepsinin hukukî saldırısını göğüslemek ve başta o zamanki medyanın “amiral gemisi” Hürriyet’in “en tetikçi yazarı”nın “sekiz sütuna manşet”leştirilmiş organize saldırılarını metanet ile karşılamak. (Doğan bu müstear isim ile yazma alışkanlığını “Halil Kaleli” adı ile yazdığı mizah yazıları ve diğer bazı yazmasının hiç de uygun olmadığı gazetelerdeki müstear imzalı yazılar ile sürdürdü. Doğan’ın muktesabatına hiç de yakışmayan, uygun olmayan medya organlarına (3)  yazmasında, 28 Şubat’ın en ağır saldırısından maddî kayba uğrayarak hasar alan –maaşına konan haciz gibi- bütçesinin gereksinimleri etkili oldu.) Son döneminde köşe yazılarını kaleme aldığı Karar gazetesinde artık kendi imzasını kullanma kararı, Doğan’ın da yolun sonunda işin farkına vardığı göstermektedir (4).

Eserleri Arasında Değer Verdiklerim

Batılılaşma İhaneti kitabı Doğan’ın yazı hayatının en popüler ürünüdür. Henüz 23 yaşında iken nüvesini teşkil eden yazıları kalem aldığı ve kısa sürede popülerleşen bu kitabı Doğan’ın fikir adamı olarak yazdığı diğer eserlerini gölgede bıraktı. Türk Dünyası ile tez denebilecek tesbitinin yer aldığı “Türkistan Türkiye Gergefinde İran” ve “Türk Kimliğinin Coğrafyaları” eseri benim favori kitaplarındandır. Ayrıca Türkiye’nin jeopolitik kaderinde Endülüsleşme tehdidinin var olacağını kaydettiği “Türkendülüsiye” de gölgede kalmış önemli bir tez kitaptır.

“Yüzyılın Soykırımı”, “Bir Lügat Bulamadım” gibi Türkçe ile ilgili kitapları Türkçe’nin savunma hattında daima hatırlanacaktır.

Ankara’nın kültür iklimini on yıllar boyunca ipoteği altına alarak kuraklaştıran, çoraklaştıran “köhne başkan” ile ilgili yazıp söyledikleri ötesinde “Ömrüm Ankara: Bir Ankara Şehrengizi” adı ile kitaplaştırılan yazıları kanaatime göre, kendisini parçası olduğu topluma ve yaşadığı şehre karşı sorumlu hisseden bir yazar için en prestijli kahramanlık sayfalarıdır.

***
D. Mehmet Doğan’ın 15 günü hastanede geçen ağır bir hastalık dönemimde vuku bulan ölümü nedeniyle katılamadığım cenaze törenini TV’den izlerken R. Tayyip Erdoğan’ın gösterdiği ilginin ve kabrinin Taceddin Dergahı’nda kazılması kararnamesinin bir fikir adamına verilen değer yönüyle önemli olduğunu söylemeliyim. Fiilen tasavvufî bir gruba organik olarak katılmasa  da daima olumlu bir yaklaşımı taşıyan (bu noktada Hacı Bayram Velî ile ilgili muhabbeti etkili olmuştur, diye düşünürüm) Doğan’ın çok sevdiği Akif’in Ankara hayatının önemli bir kesitini geçirerek İstiklal Marşı’nın ilk mısralarını kaleme aldığı Hacettepe semtindeki Halvetiyye tarikatı merkezi Taceddin Dergâhına kabri çok yakıştı; ki, Ankara’nın manevi hayatını yazacak olanlar için zaman içerisinde bir “işaret taşı” haline geleceğine inanıyorum. Tıpkı aynı hazirede medfun gençliğimizin “Büyük Başkan”ı Yazıcıoğlu Muhsin Ata kabrinin bugün Ankara’nın en çok ziyaret edilen manevi makamlarından birisi halini aldığı gibi…

Ruhu şad olsun.

 

DİPNOTLAR:

_________________

(*) Dr. Dr. Hayati BİCE, Ülkücü Yazarlar Derneği Kurucu Genel Başkanı,

(1) O bereket bugün divanihikmet.net adresinde bütün dünyaya yayılmaya devam ediyor.

(2) Bu yazıları için bkz: haksozhaber.net

(3) Bu adreslerin bir kısmı, ortaya çıkan illegal FETÖ bağlantıları nedeniyle bugün yasal olarak “erişim engeli” hükümlerine muhataptır.

(4) Karar gazetesi arşivi D. M. Doğan’ın kemal döneminin köşe yazıları ile erişilebilir durumdadır. Karar gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Kiras’ın bu arşiv yazılarının erişiminin korunması konusunda duyarlılığını sürdüreceğine inanıyorum. Bkz. karar.com

KAYNAK: Bu yazı Türkiye Yazarlarlar Birliği İstanbul Şubesinin Fatma Gülşen Koçak editörlüğü ile yayınlanan  D. Mehmet Doğan Anı Kitabı’nın 98-103. sayfalarında yer almıştır.

 

Hakkında editor

Yoruma kapalı.

Yukarı Kaydır