Free songs
Ana Sayfa / Genel / Dr. Hayati  BİCE: “Biz Cengiz’i Çok Sevmiştik !.. ”

Dr. Hayati  BİCE: “Biz Cengiz’i Çok Sevmiştik !.. ”

CENGİZ AYTMATOĞLU # CHİNGİZ AİTMATOV

BİZ  CENGİZ’İ  ÇOK  SEVMİŞTİK!…  SEVERİZ  DE… 

 

Dr. Hayati  BİCE

Türk Yurtları Dergisinin 2. sayısında geniş yer verdiğimiz ve kelimenin tam anlamıyla ‘Bir Türk Klasiği’ olarak vasıflandırdığımız(l) Cengiz Aytmatov’un son eseri bizi hiç de istemeyerek bu yazıyı yazmağa mecbur bıraktı. Cengiz Aytmatov’un son kitabını okuyabilmek için sabırsızlanan Türkiye’li okurlarının en acelecilerinden bi­risi olarak Aytmatov’un son eseri olan ve şanssız bir şe­kilde Fransızca tercümesi esas alınarak ‘Dişi Kurdun Rüyaları’ adıyla çevrilen(2) eserini ikinci sayımızın baskısı sürerken okuduktan sonra böyle bir değerlendir­me yapmağı okurlarımız için de bir borç olarak kabul ediyoruz.

Cengiz Aytmatov’un onlarca eseri arasında özellikle üç tanesi -ki 1970 yılında yayınlanan “Beyaz Gemi” (3), 1977’de yayınlanan “Deniz Kıyısında Koşan Alaköpek” (4) ve 1980 yılında yazdığı “Gün Uzar Yüzyıl Olur” (5) – nite­likleri ve adeta biri bir sonrakinnin haberlerini verir ha­vası ile dikkati çekiyordu. Bu kitapları okumuş olan okuyucular hafızalarını şöyle bir yokladıklarında bu sözlerimizin anlamını kolayca kavrayacaklardır. Aytma­tov’un yazı serüvenini(6) çeviri gecikmelerinden kaynak­lanan etkenlerle biraz zaman farkıyla izleyen bir okuyu­cu ve özellikle bir Türk okuyucu olarak Aytmatov’un Gün Uzar Yüzyıl Olur’dan sonra yeni bir romanının yayınlandığını öğrenince çok heyecanlanmıştım. Çünkü yukarıda adı geçen üç eseri etrafında kendisini ve kendine has bir söylemi(7) giderek geliştiren ve Gün Uzar Yüz­yıl Olur’da mükemmel bir teknik ve anlatım gücüne ulaşan Cengiz Aytmatov’un yazacağı yeni eser mutlaka bir şaheser olmalıydı ve daha da önemlisi bugün S.S.C.B. Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov’un beş danışmanından birisi konumuna ulaşan bu Türk yazarı, bu konumunun getirdiği ve zaten uluslararası şöhretinin sağlamış olduğu dokunulmazlığı ile yıkılmaz sanılan ta­buların yerle bir olduğu günümüzde   70 yıllık dik­tatörlüğün Sovyetler Birliği’nin Türk ve müslüman halklarına reva gördüğü zulümleri artık mecazlara bile sığınmağa gerek kalmadan anlatıyor olmalıydı. Ro­manın Türkiye’den önce yayınlandığı Batı ülkelerinden ülkemize yansıyan seslerden anladığımız kadarıyla “din”, “Tanrı”, “kader” temaları (8) etrafında örüldüğünü duyduğumuzda Cengiz Aytmatov’un bu tartışmada ustalıkla kullanabileceği verileri engin İslam medeniyetinin tarihi içerisinde tartışılmaz bir yeri olan Türkistan kültüründen -mesela bir Ahmed Yesevi’den, bir Necmüddin Kübra’dan, bir Yusuf Has Hacib’den- elde edebilecek formasyona sahip olabildiğini ve kullandığını düşünmüştük. Ve nihayet son kitabını okuyunca gördük ki yanılmışız…

Bizim Sevdiğimiz Cengiz

Aytmatov’un Türkiye’de yayınlanan hemen bütün tercümelerini, hatta pekçok kitabının farklı tercümelerini okumuş biri olarak anlaşılmasında ve edebî kişiliğinin çözümlenmesinde özel bir yeri olan Beyaz Gemi, Deniz Kıyısında Koşan Alaköpek ve Gün Uzar Yüzyıl Olur’un ayrı bir önemi olduğunu tekrar vurguluyorum. Yazarın Gün Uzar Yüzyıl Olur adlı eseri etrafındaki değerlendirmemizi dergimizin bir önceki sayısında yaptığımızdan özellikle ilk ikisi üzerinde durarak kitapları okumamış okuyucu için yazımızı daha anlaşılır hale getirebilmek istiyorum. Zor hatta imkansız olduğunu bilmeme rağ­men konuyu daha iyi kavramak isteyen okuyucuların bugün piyasada kolay kolay bulamayacakları bu eserleri temin etmeğe çalışmalarını ve bu zor işi başardıktan sonra okuduklarında Aytmatov’un Türk Edebiyatındaki önemini ve son eseri ile nasıl kendi tabiî gelişimini dumura uğrattığını kolayca anlayabileceklerine emin olduğumu belirtmek isterim.

Cengiz Aytmatov’un eserleri arasında benim için ayrıcalıklı bir yere sahip olan Beyaz Gemi’de yazar, bir çocuğun düşle karışık dünyasında iyilik-kötülük, hayr-şer kavramlarını tartışıyor(9). Bu romanda dikkati çeken en önemli özellik Türk tarihinden alınan motiflerin iyi­lik, hayr yönünde idealize edilerek verilmesi ve açıkça Rus isbirlikçilerinin kötülük, şer odakları olarak lanet-lenmesinde kendini göstermekledir. Yazar bu sembolist anlatımını kendini ele verircesine eserin iyi ve mazlum karakterine Mümin Dede(l0), kötü ve zalim karakterine ise Oruskul (yani Rus’un kulu)(11) adlarını vererek daha açık hale getirmiştir. Yazar bu eseriyle neyi vermek istediğini eser yayınladıktan sonra kendisine yöneltilen eleştirilere cevabını içeren bir yazısında şöyle açıklamak­tadır: “Eserde olay ne olursa olsun, zaferi kim kazanırsa kazansın, yenilen kim olursa olsun gerçek zafer okuyu­cuda oluşan sonuçtadır. Hikaye okuru etkilemiş, onun adalet duygularını ayağa kaldırmışsa, hikayede iyi kötüye yenilmiş olsa bile sonuç olumludur… “Burada yazar öğünerek Beyaz Gemi’yi okuyan okurun iyinin, hakkın ve adaletin zaferini temenni ettiğini ve eserinin bu etkisinin kendisi için önemli olduğunu ifade etmekte­dir ki; eserdeki iyi ve doğru kavramlarının Türk kültüründen motifler etrafında işlendiği hatırlandığında bunun anlamı açıkça ortaya çıkmaktadır.

Aytmatov’un daha sonra yazdığı eserlerinden Deniz Kıyısında Koşan Alaköpek adlı uzun hikayesinin Beyaz Gemi ile olan ilişkisi sadece bizim farkettiğimiz bir durum olmadığı anlaşılmaktadır. Victor Levchenko adlı bir Rus yazarı da bu eserin Beyaz Gemi’nin bir uzantısı olduğunu net olarak ifade etmiştir(12). ‘Deniz’ ve ‘Gemi’ nesnelerinin çağrıştırdığı fizikî yakınlık dışında bir yakınlık taşımayan bu öykülerin ortak noktaları kurgu ve iç yapılarındaki benzerliklere dayanmaktadır.

Bu ikinci önemli eserinde Aytmatov bir kayıkla okya­nusta kaybolmak üzere olan dört kişinin, hayat tecrübe­lerini ve yaşama umutlarını aralarındaki en genç kişi olan çocuğa aktarmalarını ve adeta soylarına yaptıkları vasiyetleri emanet ettikleri çocuğun yaşama ümidi için kendilerini feda etmelerini dile getirmektedir. Burada soyun devamının ve bu devamlılık arzu edilirken yaşanmış ve yaşanan geleneğin yeni nesillere aktarılmasının önemi vurgulanmaktadır. Bu kavramların ne derecede önemli olduğu şu ülkede yaşayan herkes için malumdur herhalde… Levchenko, derin anlamlı bir felsefe ürünü olduğunu sezinlediği bu hikayenin en önemli unsurunun insanoğlunu insanlaştırmanın kendini feda eden bir “özgecilik” pahasına elde edilebileceğini vurgulaması olduğunu isabetle kaydetmektedir. O’na göre Deniz Kıyısında Koşan Aİaköpck coşkusu, insanlık adına yılmaz savaşım, ahlak yasalarının sarsılmazlığını pekiştirmesi bakımlarından Beyaz Gemi’ye çok benze­mektedir. Atsız’ın Bozkurtlar adlı eserini dikkatlice oku­muş olanlar, Aytmatov’un bu eserlerindeki birçok te­manın Atsız’ınkilerle nasıl da benzeştiğini hayretle göreceklerdir(13). Umarız böyle bir karşılaştırma yapma önceliğini de yine bir yabancı, Türk bilim adamlarından kapmamış olsun!..

Beyaz Gemi ve Deniz Kenarında Koşan Alaköpek adlı eserlerinde ancak dikkatli okuyucuların farkedebileceği incelikli mesajlarla günümüzdeki ve Sovyet siste­mi içinde yaşamak durumundaki insanlara göndermelerde bulunan Aytmatov, Gün Uzar Yüzyıl Olur adlı şaheserinde (demek ki bazen son yazılan eser yazarın şaheseri olamıyormuş!) bu sembolik ifade tarzını ve usulden kay­naklanan ihtiyatı bir kenara bırakarak Sovyet sisteminin temellerini açıkça bombardımana tutması bir adım daha öne çıkıyordu. Henüz Gorbaçov piyasada yokken kaleme aldığı bu eser Sovyetler’deki değişimin kökenlerinin daha derinlerde yattığının da habercisi oluyordu.

‘Cengiz Aytmatov Geleneği’

Diğer bütün eserleri bir kenara bırakılsa bile Aytmatov’un Beyaz Gemi, Deniz Kenarında Koşan Alaköpek ve Gün Uzar Yüzyıl Olur adlı eserleriyle bir edebî gele­neğin öncüsü olabileceği tartışılmaz bir gerçektir. Bu yönüyle Aytmatov Çağdaş Türk Edebiyatı’nın en büyük yazarı olarak adlandırılsa yeridir ve bundan sonraki Türk Edebiyatı’nda bir Aytmatov Geleneği var olacaktır. Bu geleneğin başlıca özelliklerini yazarın kendi ifadeleri ve eserlerindeki ortak özellikler etrafında tasnif etmek de mümkündür.

Yazar eserini millî gelenek ve törelerini kaynak alarak zenginleştirecektir, ancak ilgisini sadece böylesi bir çerçeve ile sınırlandırmamak ve insanı ilgilendiren her türlü meseleye gönlünü ve kafasını açmalı, ufkunu ma­hallî olanın ötesine taşırmalıdır(14). Sanat insanı derin düşüncelere sürüklemeli, insanı sarsmalı, gerekiyorsa hü-zünlendirmeli, öfkelendirmelidir; yani insana insan olduğunu her an hissettirmelidir. Ayrıca sanat, hayatın ayak altına alınan, küçük düşürülen, giderek yok edilen değerli yönlerini yeni baştan kurmak, korumak ve kur­tarmak aşkı uyandırmalıdır(15). Toplumların gelecek kuşaklarına birer vasiyeti olan gelenek ve töreler etrafında örülmüş destanlar ve millî eserler fantastik birer masal değil, yüzlerce yıllık mirasın özünü taşıyan hafıza olarak görülmeli ve değerlendirilerek fonksiyonel hale getirilmeli, modern insan için destanların yörüngesine oturtulmuş modern destanlar üretilmelidir. Evrenin mer­kezi olan insanın insanî özellikleri titizlikle yaşatılmalı, yeni boyutlarla derinleşmesi yolundaki millî birikimlere yeni katkılar sağlanması göz ardı edilmemelidir. Aytmatov geleneğinde sevginin özel bir yeri vardır. O’na göre yazar insanlara nefreti değil sevgiyi hatırlatmalı, eseri okuyan okuyucuda oluşacak nihai duygu sevgi ekseni et-rafında şekillenmelidir(16). Bütün bu özelliklerin bir eserde verilebilmesi elbette ki zordur ve büyük sanatçılık bu zoru başarabilmektedir.

Ve bunun imkansız olmadığını Cengiz Aytmatov eserleriyle isbat etmeyi başarmıştır.

“Kıyamet”  yahud  Cengiz’in  İntiharı

Beyaz Gemi ile açıldığı Deniz Kenarında Koşan Alaköpek ile bizi soluk soluğa bıraktıktan sonra Yüzyıl­dan Uzun Bir Gün’de dinlendiren ve kendimize gelmemizi sağlayan Cengiz Aytmatov’dan gelecek çağrıya kulak kesilmiş olarak yıllarca bekledikten sonra karşımıza çıkan Dişi Kurdun Rüyaları’nda ne o beklediğimiz bizi heyecanlandıracak renkler ve sesler ve ne de o alıştığımız Aytmatov’dan bir eser vardı. Yer yer Kırgız çobanı Cengiz’in kokusuna rastladığımız bu vadide kurtlar bile Bozkurt’a benzemiyordu.

Gün Uzar Yüzyıl Olur’dan sonra Kıyamet adı ile yazdığı son eserinin 1986 yılında yayınlandığını ve bu yıllarda Sovyetler Birliği’ndeki yönetim kadrosu ile Cen­giz Aytmatov’un girdiği ilişkiyi de göz önüne aldığımızda Cengiz Aytmatov’a bu eserini yazarken etki eden dış faktörleri sıralayabilmemiz mümkündür. Azer­baycan Türkleri’nin Karabağ Meselesi konusunda Erme­niler ile aralarında ortaya çıkartılan ihtilaftaki tutumundan dolayı kırgın oldukları Cengiz Aytmatov’un niçin üst düzeydeki bütün Türk kökenli ve “sadık” yöneticiler tasfiye edilir ve Politbüro’da bir tane bile müslüman bırakılmazken Azerbaycan’da akıttığı kanların vebalinden tarih boyu kurtulamayacak olan Mihail Gorbaçov tarafından danışmanlıkla taltif edildiği sorusunun cevabı bu faktörlerle yakından ilişkilidir. Ve bütün bunlar söz konusu iken Cengiz Aytmatov, kendi tabiî gelişim seyrini nasıl sürdürebilirdi? Bu elbette mümkün değildi, ideoloji ve pragmatizm bir kere daha sanatı ve Cengiz Aytmatov gibi bir sanatçının sanatını deforme etmiş; hatta Cengiz Aytmatov’u Aytmatov Geleneği’ne yabancılaştırmıştı…

Bu soyut ifadelerin daha anlamlı hale gelebilmesi için Aytmatov’un son yayınlanan eserindeki temaları irdelememiz yararlı olacaktır. Bu son romanında Aytma­tov ağırlıklı olarak insanın çevreye olan zararını, Allah’ın kanunlarına muhalefetin yarattığı bunalımları, uyuşturucunun kişileri ve toplumu çürütücü etkisini işlemektedir. Aytmatov’un yukarıda anahtarlarını özetle­diğimiz yazı geleneğinde yadırganmadan yer alabilecek bu konuların işlenmesi elbette ki güzel ve tartışmasız yararlıdır. Cenigz Aytmatov’un Aytmatov Geleneği’nden kopuşu ele aldığı konular yönünden değil bu konuları işlerken kullandığı motifler ve olumladığı tiplemelerde or­taya çıkmaktadır. Bu kitabında yazar kendisini Sovyet Edebiyatı’na yabancı olmayanların aşina olduğu deyimle ‘Sovyet ülkesinin çıkarlarına adamış’ biri olarak göster­mektedir ve bu çabası hali hazırdaki konumuyla da gayet mütenasip bir görünüm arzetmektedir. Hatta Aytmatov, ruh, kader, doğrunun tebliği, ilahî adalet gibi doğrudan doğruya dinî karakterli temaları Hristiyanî unsurlarla ifade etmeğe çalışmaktadır(17). Sovyetler Birliği gibi ateist bir ülkede hiçbir İslami eğitim almamış bir yazar­dan bu gibi girift konulara “Ehl-i Sünnet vel Cemaat”ın görüşlerine muvafık fetvalar irad etmesini beklemediği­miz açıktır; ancak aynı konuları bizim sevdiğimiz Ayt-matov’un mutlaka ve mutlaka millî gelenek içinde işleyebileceğinden de eminiz: bunun en büyük delili Aytmatov’un bu eserlerinden önce verdiği eserleri ve Gün Uzar Yüzyıl Olur adlı şaheseridir.

Bir şanssız değerlendirme ile Aytmatov’un inandığı din etrafında gereksiz bir suizanda bulunulduğunu da üzülerek gördüğümüz için konuyu daha serinkanlılıkla düşünülebilecek bir tarata kaydıralım: Romanda önemli temalardan birisi olarak uyuşturucu ve uyuşturucu kaçakçılarının toplumda yol açtıkları tahribatın sorgulanması öne çıkmaktadır. Bugün Sovyetler Birliği’nde bir uyuşturucu meselesinin var olduğu ve Sovyet toplumunu tehdit edecek bir çapa ulaştığı gerek uluslar arası basından takip edebildiğimiz kadarıyla gerekse Sovyetler Birliği ile ilgili yerinde yapılmış gözlemlerin tanıklığı ile bilinmektedir. Ancak Sovyetler Birliği’ndeki uyuştu­rucu meselesinin o ülkenin Slav kökenli insanlarının ve başta Rusların gençliği için söz konusu olduğu da net olarak bilinmektedir. Sovyetler Birliği’ndeki bütün Türkler için herhangi bir konudaki tavrı çok önemli olan Cengiz Aytmatov gibi artık dokunulamaz bir Türk ve müslüman kökenli bir Sovyet vatandaşının kafa yora­cağı o kadar çok mesele arasında uyuşturucu herhalde pek sonlarda kalmalıydı.

Onlarca yıldır yağmalanan Tür­kistan topraklarında Rus sömürgecilerin yol açtığı tabii ve tarihî çevrenin yok edilmesinin ortaya çıkardığı yüz­lerce yara -Aral Gölü’nün kuruma tehlikesi, yapılan nük­leer denemelerin yol açtığı radyasyonun sonucu olan sakat ve ölü doğumlar, kadınların analık yeteneğini kaybetmesi, milyonlara varan sürgün kurbanları, Rus şovenistlerin aydın kıyımları, sömürgeleştirilen Türkistan’da oluşturulan yapay duvarların ardına sığınılarak işlenen cinayetler ve yüzlerce kardeşimizin katline çanak tutan provokasyonlar, Afganistan’ın işgali ve daha yüzlercesi -elbette ki Aytmatov’un cahili olmadığı konulardır ve en az uyuşturucu kadar önemlidir ve elbette daha çok Türkleri ilgilendirmektedir, nasıl ki uyuşturucu Rusları ilgilendiriyorsa. ..

Bugün Moskova’da Mihail Gorbaçov’un danışmanı olarak hayatım sürdüren Cengiz Aytmatov, Türk kim­liği ile geldiği zirveden üzülerek ve içimiz yanarak izlediğimiz kadarıyla hızla iniş yolundadır ve millî olmanın en güzel örnekleri ile dünyanın tanıdığı bu büyük Türk yazarı milliyetsiz bir Sovyet yazarı ve sonuçta “homo sovieticus”lardan birisi olma yolunda maddî kazanımlarla ilerlerken, başta herşeyi olan sanatı ve hiçbir şeyle be­deli ödenemeyecek ‘kardeş sevgisi’ olmak üzere pek çok insanî zenginliğini yitirmektedir. Azerbaycan Türklüğü’nün gökte uçan turnadan medet umduğu karanlık günlerde kardeş feryadını işitmemesi bu yolda epey de yol aldığının göstergelerinden birisiydi denilse yeridir mi?..

“Obana dön Cengiz!…”

Cengiz Aytmatov bizim için hala yaşayan en büyük Türk yazarlarından biridir. Üzerimizde hakkı olan kalem­lerden biridir O, Türkistan lafzını kullanmanın en büyük cürüm olduğu devirlerde bu kutlu cürmü işleyenlerin başındadır O, mankurtlaştırılan oğluna yanan Nayman Ana’nın çığlığıdır O, Manas’ın obasından bugüne kalan sestir O, yokolup gideyazken Ergenekon’u hatırlatandır O, Kür-Şad’ın kırk yoldaşı gibi kendini yokedip soyunu diriltmeyi kutsayandır O, bir Beyaz Gemi ile bizi zul­mün olmadığı diyarlara götürendir O, Kırgız Anası’nın ak sütünü helal ettiren, Töreli babasının kemiklerini incitmeyendir O, Aymuhammed oğlu Cengiz’dir O…

Heyy Aymuhammedoğlu Cengiz!.. Bu sözleri duy-san da, duymasan da; duymazdan gelsen de sen bizimlesin! Bizdesin, bizdensin!.. Vallahi bunu o seni pek çok seven Gorbaçov da biliyor…

Hem daha yazacağın o kadar çok şey var ki…

——————————

NOTLAR:

1) Hayati Bice, Bir Türk Klasiği: Cengiz Aytmatov, Türk Yurtları, 2:49-55, 1990.

2) Cengiz Aytmatov, Dişi Kurdun Rüyaları, Çev. Refik Özdek, Ötüken Yay., 350 s., İstanbul 1990.

Cengiz Aytmatov, Güner Yüreklik isimli bir gazete­cinin yaptığı ve 17.11.1987 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan röportajında Rusça yazdığı son ki­tabinin Kırgız Türkçesi adının “Kıyamet” olduğunu ve Türkiye’de yayınlandığında da aynı adın kullanılmasını uygun bulduğunu belirtmiştir. Ötüken Yayınevi herhalde yazarın   bu temennisinden haberdar olamadığı için Fransızca tercümenin adı ile yayınlanmasını tercih etmiştir.

3) Cengiz Aytmatov, Beyaz Gemi, Çev. Güneş Bozkaya-Kollontay, Yeni Dünya Yayınları, 164 s., İstanbul, 1980. Bu eser kısa süre sonra Cem Yayınevi tarafından Mehmet Özgül’ün tercümesi ile de yayınlanmıştır.

4) Cengiz Aytmatov, Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek, Çev.: Mehmet Özgül, Cem Yayınevi, 96 s., İstanbul, 1983. (Yazarın Erken Gelen Turnalar ve Fujiyama adlı eserleriyle bir arada basılmıştır)

Burada, “Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek” hikayesi üzerine tasarlanan senaryonun. Cengiz Aytmatov’u tanıyan, önemini bilen Namık Kemal Zeybek’in yönetimindeki Kültür Bakanlığı bünyesinde oluşturulan “Sinema Danışma Kurulu”nca film yapılmağa değmez olarak değerlendirildiğini üzülerek kaydetmemiz gerekiyor. Aynı kuruluşun hangi filmlere devletin kesesinden- tabiri caiz değil ama “beyt-ül mal”dan milyonlarca liralık destek verdiği ise ayrı bir yazının konusudur. Kamuoyuna ve ilgililere buradan duyurmak ise bizim görevimizdir.

5) Cengiz Aytmatov, Gün Uzar Yüzyıl Olur, Çev.: Mehmet özgül. Cem Yayınevi, 347 s., İstanbul 1985.

6) Cengiz Aytmatov’un yazı serüvenini takipte kılavuz olabi­lecek nitelikte Bütün Eserleri’ni içine alan ciddi bir bib­liyografya çalışması, Mustafa Çetin tarafından hazırlanarak Nilüfer Edebiyat Dergisi’nin 3. sayısında yayınlanmıştır. Bu çalışmada Aytmatov’un eserlerinin Türkiye’de ve dünyada yapılan neşirleri hakkında en geniş literatür taraması mevcut olup Aytmatov hakkında çalışma yapacakların asla ihmal edemeyeceği nitelikle bir kaynaktır. Aytmatov yazı serüvenin nitelik ve nice­lik yönünden kronolojik takibi içinde bu çalışmanın ülkemizde yapılan tek araştırma olduğunu da belirtmeden geçemiyorum.

7) Bilge Ercilasun, Cengiz Aytmatov Hakkında Bir İnceleme, Türk Kültürü, 325: 31-38, 1990. Bu incelemede yazarın fikri yönelişleri ve eserlerinin ortak noktaları vukufla işlenmektedir.

8) Güner Yüreklik, Aytmatov tanrısını arıyor, (Röportaj) Cumhuriyet Gazetesi ,17 Kasım 1987.

9) Elif Su Akdemir, Bir Dünya, Bir Çocuk ve “Beyaz Gemi”, Nilüfer Edebiyat Dergisi, 3:35-38, 1985.

10) Çeviri yanlışlarının güzel bir örneği olarak bu isim Cem Yayınevi tarafından yapılan basımda Rusça’dan Momun Dede olarak aktarılmış. Bu durumda yazarın isme yükle­diği anlam tabii ki uçup gidiyor. Yeni Dünya Yayınları’ndaki çeviride aslına uygun olarak kullanılmıştır.

11) Oruskul ismi ise bu defa Yeni Dünya Yayınevi çevirisinde  Urazkul  olarak  geçiriliyor. Cem Yayınevi’nin basımında doğru olarak kullanılan bu ismin “Rus’un kulu” anlamına geldiği göz önüne alınırsa semboller etrafında hikayesin! derinleştiren yazarın vermek istediği mesajların okuyucuya ulaşamaması mutlak hale geliyor. Bu nedenle özellikle Sovyetler Birliği’nden ve hatta genel anlamda diğer dillerden yapılan tercümelerde mut­laka titiz davranılması gerektiği de bu iki örnek ile açı­kça ortaya çıkıyor.

12) Victor Levchenko, Uçsuz Bucaksız Okyanusta Dört Kişi Üzerine, Bkz. Dipnot: 4’de belirtilen eser, 181-185. s.

13) Krş. Atsız, Bozkurtlar, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1977.

14) Aytmatov’un Dilinden, Türk Yurtları, 2:50-52, 1990.

15) Cengiz Aytmatov, “Beyaz Gemi” Üzerine Gerekli Açıkla­malar (Beyaz Gemi Romanına Ek), Yeni Dünya Yayınları, İstanbul, 1980.

16) Bilge Ercilasun, a.g.m.

17) Yazar, Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan röportajında ‘Kıyamet’ romanında “bugünün insanlarına bir mesaj iletebilmek için İsa’yı ve Hrıstiyanlığı kendine ana konu” olarak seçtiğini, “bunu yaparken de dünyanın sonunun İsa’yı çarmıha geren her türlü iyiliği yok etmeğe çalışan biz insanların   kendi elinde olduğunu göstermeğe ” çalıştığını ifade etmektedir. Aytmatov, yeni romanını diğerlerinden ayıran en önemli farkın bu romanında “din”i konu edinmesi olduğunu belirtirken gazetecinin İslam kültüründen gelen bir yazar olarak niçin İslam’ı değil de Hrıstiyanlığı ele alışma cevaben romanında anlatmak istediği konu için en iyi malzemeyi “Hz.İsa’nın çarmıha   gerilişi” kıssasından  temin edebileceğine inandığını söylemektedir.

Hakkında admin

Yoruma kapalı.

Yukarı Kaydır