Bayat Bir Menü, Taze Bir Çorba: MHP ve İdam Cezası
-12 Ocak 2000 İdam Zirvesindeki Ölüm Tehditlerini Türk Milliyetçileri Biliyor mu?-
Dr. Hayati BİCE
Teorik ağırlıklı son altı yazımın ardından biraz gündeme dönmek istiyorum. ‘Günceli ıskalamamak adına ne yazılabilir?’ diye gazete manşetlerine baktığımda Yeni Şafak gazetesinde manşetten verilen bir haber dikkatimi çekti: “ANASOL-M de İmralı ile görüştü.” Habere göre MHP’nin ortağı olduğu ANASOL-M Hükümeti döneminde de devlet görevlilerinin teröristbaşı ile görüşmeler yaptığı ortaya çıkmıştı. Konuya atlayan AKP’li Ömer Çelik TBMM’de, “Bu MHP’nin tezlerini sarsar” derken, devlet görevlilerinin görüşme sonrası teröristbaşının el yazılı notlarını, MHP’li bakanlarla da paylaştığı iddia ediliyordu.[1]
Bu haber beni oldukça düşündürdü. Daha birkaç ay önce 6 Temmuz 2011 günü İmralı’dan Kandil’e taşınan ‘el yazısı mesajlar’ın ortaya dökülmesi ile telaşlanan çevrelerin yeni bir dezenformasyon çalışması ile karşı karşıya idik. Bu çerçevede teröristbaşının idamının infazının ertelenmesine karar verilen zirve ile ilgili tartışmaları hatırladım.
İmralı’da keyif süren teröristbaşının idam cezasının infazının, MHP’nin koalisyon ortağı hükümet tarafından ertelenmesi konusu, siyaset gündemimizde yerini koruyan, zaman zaman ısıtılan klasik tartışmalardan birisidir. Bugünkü -22 Şubat 2012 tarihli- Yeni Şafak gazetesinde manşetten verilen yukarıda özetlediğim haber, konunun -bugüne kadar hep yapıldığı gibi-, her MHP zora düşürülmek istendiğinde, gündeme getirileceğinin yeni bir kanıtı oldu.
Meşhur İdam Zirvesi
12 Ocak 2000 günü Başbakanlık Binası’nın ikinci katında DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit (Başbakan), MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli (Başbakan Yardımcısı), ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz (Başbakan Yardımcısı), Devlet Bakanı Cumhur Ersümer (ANAP), Hüsamettin Özkan (Başbakan Yardımcısı-DSP), Dışişleri Bakanı İsmail Cem (DSP), Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk (DSP), Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu (MHP) ve Devlet Bakanı Mehmet Ali İrtemçelik (ANAP) katılım ile yapılan ve “Teröristbaşının idam cezası dosyası” konulu zirve, aradan geçen 12 yıla rağmen hâlâ tartışılmağa devam ediliyor. Zirve öncesi, dönemin -elliyedinci- koalisyon hükümetini oluşturan partiler büyük bir görüş ayrılığına düşmüşlerdi. DSP ve ANAP’a göre, ‘dosya başbakanlıkta bekletilmeliydi’. MHP ise dosyanın bir an önce Meclis’e gönderilmesi için bastırıyordu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) idamın infaz sürecinin işletilmemesi yönünde karar alması, dosyanın durumunu tartışmalı hale getirmişti.[2]
Bazıları, bu zirvede alınan karar ve imzalanan protokol üzerinden, MHP ve lideri Devlet Bahçeli’ye vurma alışkanlığını sürdürmektedirler. İşin ilginç olan yönü, MHP ve Bahçeli’ye bu zirve üzerinden vurmak isteyenlerin AKP’den BDP’ye siyasetin benzemezlerinden ile ülkücü hareketin siyasi geleceği ile ilgili şahsî hırsları olan bir kısım insana kadar geniş bir yelpaze oluşturmaları.
Sözü edilen zirveye katılan önemli isimlerden Bülent Ecevit ve İsmail Cem’in ölmeleri yanında; bugün o zirvedeki -Devlet Bahçeli ve MHP İzmir Milletvekili Kenan Tanrıkulu dışında- tüm siyasî aktörlerin siyaset sahnesinden düşmüş olmaları, konuyu giderek bilinmezliğe sürüklüyor. Zirvede imzalanan ve altında üç liderin imzası olan tutanağın fotokopisi, seçim meydanlarında elden ele dolaşacak kadar ortalığa düşmüşken; saatlerce süren zirvede yaşananlar konusunda hâlâ bilinmeyenlerin bilinenlerden az olması dikkat çekicidir.
Zirveye katılan isimlerden Başbakan yardımcısı Hüsamettin Özkan ile eski MİT müsteşarı Şenkal Atasagun’un basına yansıyan sınırlı açıklamaları, olayı kendi açılarından yansıtması yönü ile, gerçeğin sadece bazı kısımlarını ele veriyor.
‘Abdullah Öcalan’ın idam cezasının infazının askıya alınması’ ile sonuçlanan 12 Ocak 2000′deki tarihî zirveye MHP adına katılan iki isim olan, Devlet Bahçeli ve Kenan Tanrıkulu’nun bu konuda, kamuoyuna bugüne kadar ayrıntılı bir açıklama yapmamış olmaları, konunun MHP için bir yıpratma unsuru olmasının önemli bir nedenidir.
Hüsamettin Özkan’ın Ele Verdikleri
Zirveye DSP adına Ecevit ile birlikte katılan Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan’ın, 2006 yılında Aksiyon dergisine verdiği röportajda, “Devlet Bahçeli’yi Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) raporları sayesinde ikna ettik.” demesi, MHP lideri Bahçeli’nin şahsında, Türk milliyetçilerini tek başına bırakan ‘siyaset esnafı-bürokratik elit ittifakı’ konusunda bazı gerçekleri ele vermektedir.[3]
Bu tesbitlerden sonra konunun zirvedeki seyrini, -muhtemelen Hüsamettin Özkan’ın anlatımına dayandıran- Aksiyon muhabiri Zekâi Özçınar’ın, -her şeyin Devlet Bahçeli’yi idamın ertelenmesi fikrine ikna etmek üzere kurgulandığını açıkça gösteren- satırlarına bırakalım:
“…İlk sözü, Başbakan Bülent Ecevit aldı. Uzun bir sunuş yaptı. İdam dosyasının neden Başbakanlık’ta bekletilmesi yani infazın ertelenmesi gerektiğini anlattı. Gerekçelerini, ‘devletin hassas kurumlarının’ kendisine sunduğu çalışmalara dayanarak sıraladı ve sözü öncelikle Dışişleri Bakanlığı’nın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 30 Kasım 1999 tarihli ve Öcalan’ın başvurusunun incelenmesi tamamlanıncaya kadar infaz sürecinin işletilmemesini talep eden ihtiyati tedbir kararı ile ilgili raporuna getirdi. Rapor, AİHM kararına uyulmasının zorunlu olduğu ana fikrini içeriyordu.”
Tanıkların anlatımına göre Ecevit: “Bu noktaya kadar, hep uyumlu çalıştık, birlikte, kararlar aldık. Burada da uyum gösterelim. Dosyanın, AİHM karar verinceye kadar Başbakanlık’ta bekletilmesi doğru olur.” demişti.
Dışişleri Bakanı İsmail Cem, “Türkiye’nin altına imza attığı uluslararası sözleşmelere uyması, verdiği sözleri yerine getirmesi bunu gerektiriyor. İdamın kaldırılacağına dair sözleşmeyi imzaladık.” sözleri ile Ecevit’in çekincesini desteklediğini ortaya koyar ve -aslına bakılırsa-, o çekincenin oluşturulmasındaki katkısını ortaya serer.
Dışişleri kökenli ANAP’ın Devlet Bakanı Mehmet Ali İrtemçelik: “İdam kararı için yürütmeyi durdurma kararının muhatabı hükümettir. Dosyanın buna rağmen TBMM’ye havale edilmesi, devletin taahhüdünü yerine getirmemesi sayılır. AB süreci sıkıntıya girer. AİHM kararını bekleyelim. Dosyayı da şartlı bekletelim. İdamın kaldırılması gibi eş zamanlı diğer tedbirlerle değerlendirelim.” sözleri ile idam karşıtı olarak safını belli eder.
İsmail Cem’in görüşü klasik hariciye korkaklığını yansıtır: “Bu konuda, devlet politikası olmalı. İdama dış dünya nasıl bakar? Anlatamayız. İyi düşünmeliyiz. AB üyeliğimiz zora girer. Dışlanma sürecine gireriz. İzole oluruz. Kenarda, köşede bırakılırız. AİHM’den çıkacak neticeye kadar dondurulsun. İnfaz edilmemesi için her tedbirin alınması lazım.”
DSP’nin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk: “Olaya hukuki yönden bakılsın; AİHM’nin kararı yönünde dosyanın Başbakanlık’ta bekletilmesi gerekiyor.” sözleri ile ‘zaman oynayan kararsız politikacı’ rolüne yatar.
Hüsamettin Özkan: “Dosya TBMM’ye gönderilirse, şu prosedür işleyecek. Dosyayı önce, Adalet ve Anayasa karma komisyonu görüşecek. Sonra genel kurulda oylama yapılacak.” sözleri ile malumu ilâm eder.
Mesut Yılmaz: “Hükümet başarılı gidiyor. Konunun iki boyutu var. Hukuki yönü bizim işimiz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çerçevesinde taahhütlerimiz var. AİHM’nin ihtiyati tedbir kararına uymalıyız. Dosya, burada beklesin. Siyasi boyutunda ise mevki, biz olmayalım. MGK kararı gibi çıksın. Başka bir gündemle bu konuyu müzakere edelim. MGK, infazla ilgili hiçbir görüşme ve değerlendirme yapmadı. Bu eksiklik.” diyerek idamın infazının gündeme gelmesini engellemek ister.
Sonunda Ecevit, bakanlarının dile getirdiği bu mazeretler yığınağından aldığı güçle, nihai kararını açıklar: “İç ve dış konular birbirine girmiş. Ulusal hukuk ile uluslararası hukuk iç içe girmiş. Uluslararası hukuku göz ardı edemeyiz. Bekletelim başbakanlıkta. Hem ben, insan olarak, ilkesel olarak idam cezasına karşıyım.”
Devlet Bahçeli’nin Direnci Nasıl Aşılacak?
Bütün bu çabaların Devlet Bahçeli’nin ‘idam dosyasının rafa kaldırılması’na itirazının ortadan kaldırılmasına yönelik olduğu açıktır.
Bahçeli: “AİHM’nin ara kararı çok boyutlu olarak ele alınmalı. İç hukuk açısından, Anayasa’nın 87. maddesi açık. Dosya Başbakanlık’ta tutulamaz. Yargı kararlarının geciktirilemeyeceği ilkesi ortada. Bu bekletme, Anayasa ihlali anlamına da gelebilir. Konu, Başbakanlığa inisiyatif bırakmıyor. Başbakanlık, sevk makamıdır. O zaman diğer idam dosyaları neden sevk edildi. Biz adam asma meraklısı değiliz. Ama bir yargı kararı var ve bu hukuki karara uymak zorundayız. Hukuki süreci başlatmak durumundayız. “Bu devlet Apo’yu asamaz” izlenimi oluşmamalı. Meclis’e gönderelim. Diğer idam dosyalarına ne prosedür uyguluyorsa, buna da öyle baksın. 52 dosya, olur 53. Sevk edip, ne karar verirse versin Meclis kararına saygı duyalım. Terör suçları hariç, idamın kaldırılmasına da o zaman bakarız. Dosyanın gönderilmesi ile idamın kaldırılmasını eş zamanlı yapalım. İdam yaftası da, bu adamın üzerinde kalsın.” demiştir.
Ecevit’i Korkutan MİT ‘Duyum’ları
Bahçeli’nin bu sözlerinden telaşa kapılan Başbakan Bülent Ecevit: “Meclis’e gönderdiğimizde, ya diğer dosyalar arasından o dosya çekilip ele alınırsa? Ne olur o zaman?” sözleri ile bilinçaltına yerleştirilen korkuyu ele verir.
Ecevit, ülkenin kaderini değiştiren korkusunun kaynağı olan ‘idam infaz edilirse olacaklar’ konulu MİT raporunu gündeme getirir: “PKK’nın stratejisini bekleyip görelim. Öcalan’ın siyasi olarak nasıl kullanılacağı üzerinde durulmalı. İdam süreci uzatılırken, koz olarak kullanılıp kullanılamayacağı düşünülmeli. MİT’in duyumlarına göre, infazın gerçekleşmesi durumunda PKK eylemleri artacak. Ülkeyi kan gölüne döndürecek bir süreç sözkonusu olabilir.” der.
Başbakan Bülent Ecevit, sözün bu noktasında kendi kulağına fısıldanan bir şantajı da dile getirir: “MHP’li bakanlar, milletvekilleri ve teşkilatlarına saldırı olacağı duyumları varmış. MİT, bana böyle bir şey söyledi.”
Bu sözlerin Bahçeli başta olmak üzere tüm MHP’lilere yönelik bir tehdit olduğu ortadadır. Devlet Bahçeli, -üstü kapalı bile olmayan ve başta bizzat kendisini ilgilendiren- bu tehdidi, Gün Sazak’ın şehid edilmesini hatırlayarak “MHP ilk kez bakan cenazesi kaldıracak değildir.[4] Binlerce şehidimizi unutmadık.” düşüncesi ile aşarak, ısrarını sürdürür. MİT kaynaklı olduğu iddia edilen tehditlere aldırmayacaklarını şu sözlerle ortaya koyar: “Hukuki süreci başlatmak durumundayız. Ardından, yeni bir hamle ve eylem yapmalıyız. MİT’in kullanma meselesine gelince, ona da dosyayı Meclis’e sevk ettikten sonra bakarız. Şartı biz koşalım. Türkiye olarak şart koşacak yerde şart koşulacak olmayalım. Rapordan, duyumlardan bahsediliyor. Rapor dediğiniz ne? Bir rapor mu var? Bu raporları verenler, raporunun arkasında dursun. Öyle duyumlara sahipsen, MİT olarak tedbir alacaksın. Eğer, tehditler varsa, devlet bunları engellemek içindir. Duyumlar karşısında bir şey yapılmaması acziyet değil mi?”
Bu sırada, zirveye egemen olan havanın idam cezasının infazına doğru gittiğini görerek telaşlanan Mesut Yılmaz, kendisine özellikle servis edilen bilgileri ileri sürerek devreye girer ve konunun uluslar arası -ya da okyanus ötesi- boyutuna ışık tutacak nitelikte bir başka tehdidi gündeme getirir: “Eğer idam infaz edilecek olursa, ülkenin bazı merkezlerinde başlaması muhtemel olan ‘ayaklanma’larda “dost ve müttefik(?)’ olarak tanımlanan ülke, tarafsız kalabileceğini, istihbarat örgütleri aracılığı ile ima etmiştir.”
Bunun diplomatik dilden günlük dile tercümesi, ‘idam sonrasında ülkede başlayacak/başlatılacak bir Kürt ayaklanmasının dış güçler (bu dış gücün bayrağını görmek için son süreçte İslam coğrafyasında yaşananlara bakınız) tarafından destekleneceği’dir. Tanıklarının ifadesine göre zirvede bu ihtimal dillendirildiğinde, paniğe kapılan Ecevit’in rengi kapkara kesilmiş, eli-ayağı birbirine dolanmıştır.
İşte bu noktadan itibaren, teröristbaşının idamının infazı çıkmaza girmiştir. Ecevit’in bu paniği Kıbrıs harekâtı sırasında, ülkemize ambargo uygulayıp iç kargaşayı körükleyen ABD ile yaşadığı tecrübeler ile ilgili olsa gerektir.
Bir başka açıdan ise, o sıralarda T.C. Başbakanlık makamında oturan Bülent Ecevit’in sağlık durumu, kaderin ‘bu ülke’ye bir oyunu olarak kabul edilebilir.
Bahçeli’nin Ecevit’i Susturan Sorusu: “Bir Ülkeye Verilmiş Söz mü Var?”
MHP lideri Devlet Bahçeli, sözün bu noktasında, Yılmaz’ın dile getridiği şantajın etkisi ile eli-ayağı titreyen Ecevit’e dönerek, “Devlet olarak, başka bir ülkeye bu kişiyle ilgili taahhüdümüz var mı?” diye sorar. Gündemdeki konuların ağırlığı nedeniyle, neredeyse bilincini yitirecek derecede telaşlanmış olan Ecevit, bu soruya cevap veremez.
Sözlerini kararlılıkla sürdüren Bahçeli: “Dosya, TBMM’ye gönderilmezse, MHP olarak hükümetten çekilelim. Koltuk sevdalısı değiliz. Söz verdik, kararlıyız. Bekletilmesinde ısrar edilirse hükümetten çekiliriz. Siz devam edersiniz. Daha önce de kendi aranızda hükümet oldunuz. İdam konusunda da uyumlusunuz. Biz dışardan destek verir, Türkiye’yi hükümetsiz bırakmayız. Buyurun, biz yokuz.”
Bu sözlerinden sonra Bahçeli, ani bir hareketle önündeki dosyaları alıp, Ecevit ve Yılmaz’ın şaşkın bakışları arasında toplantı odasını terk edip makam odasına geçer. Koalisyonun bitmesi an meselesidir. Başbakan’ın yakın koruması gibi çalıştığı ifade edilen Hüsamettin Özkan, “Makamınıza alayım efendim.” diyerek beti-benzi atan Başbakan Bülent Ecevit’i dışarı çıkartır.
Odasına çekilen Bahçeli, Mesut Yılmaz ile baş başa uzun bir görüşme yapar. O günü yaşayanlara göre, MİT müsteşarı Şenkal Atasagun ile yakın bir ilişkisi olan Mesut Yılmaz, o sırada Başbakanlık binasında bulunan Atasagun’a teyid ettirerek Bahçeli’ye istihbarat raporlarının ciddiyetini anlatır ve MHP’ye yönelik tehditleri, iç savaş tehdidini dikkate almasını rica edip idam dosyasının TBMM’ye sevkinin ertelenmesi ricasını tekrarlar. Ardından da, Bahçeli’ye: “Erteleme sürecinde, PKK eylemleri sürerse dosyanın Meclis’e gönderilmesi konusunda sizinle aynı yönde oy kullanacağım.” sözünü verir.
Bahçeli, Yılmaz’ın bu sözlü garantisine koalisyon ortağı DSP’nin de katılması ve taahhüdün yazılı hale getirilmesini ister. Bu kez metninin yazımında tartışmalar baş gösterir. Bülent Ecevit’in kaleme aldığı kamuoyuna yapılacak açıklama metni, üç kez Bahçeli’nin önüne gelir. Bahçeli, her defasında bazı bölümleri çizerek geri gönderir. Metne “PKK’nın, dosyayı bekletme kararını Türkiye aleyhinde kullanması durumunda infaz sürecine derhal geçilecek.” ibaresinin eklenmesiyle, tam yedi buçuk saat süren idam zirvesi maratonu noktalanır ve koalisyon hükûmeti dağılmaktan kurtulur.
İdam zirvesinin kaderini belirleyen istihbaratların kaynağı olan MİT müsteşarı Şenkal Atasagun’un emekliliğinden sonra Milliyet gazetesine verdiği röportaj da, zirveden altı yıl sonra Aksiyon dergisinde Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan’ın ağzından -ismi verilmeden- anlatılan bu açıklamaları destekler mahiyettedir.
Devlet Arşivinde Tozlanan Tarihî Karar
Zirvede alınan ve Başbakan Bülent Ecevit tarafından kamuoyuna açıklanan tarihî karar şöyleydi:
“Koalisyonu oluşturan DSP, MHP ve ANAP’ın genel başkanları, bugün Başbakanlık’ta yaptıkları toplantıda, AİHM’nin terörist başı Abdullah Öcalan hakkındaki kesinleşmiş idam cezasının infazının bir süre ertelenmesine ilişkin ihtiyati tedbir kararını ayrıntıları ile değerlendirmişlerdir. Bilindiği gibi Türkiye’nin de yargı yetkisini kabul etmiş olduğu AİHM’nin Türk yargısınca verilmiş kararları değiştirmesi hiçbir şekilde söz konusu değildir.
Anayasamızdan ve uluslararası taahhütlerimizden kaynaklanan süreç tamamlandığında, dosya gereği için ivedilikle TBMM’ye gönderilecektir. Genel başkanlar, hukuka saygı içinde aldıkları bu kararın, terör örgütü ve yandaşı çevrelerce milleti ve devleti ile Türkiye’nin yüksek menfaatleri aleyhine kullanılmak istendiğinin değerlendirilmesi halinde, erteleme süreci kesilerek infaz sürecine derhal geçilmesi hususunda görüş birliğine varmışlardır.”
Bugün bile seçim kampanyaları sırasında fotokopisi çoğaltılarak elden ele dolaştırılan ve altındaki “Devlet Bahçeli” imzası “teröristbaşının kurtuluş fermanının tuğrası” gibi takdim edilen bu belgeyi görmeyen kalmadı herhalde…
O Zirvede Yaşananlar Mutlaka Yazılmalı, Gerçekler Günyüzü Görmeli
Bugün MHP lideri Bahçeli’yi, Türk milliyetçiliği aleyhdarlarının korosuna katılarak milliyeçilik adına suçlayanlar, bu gerçeklerin ne kadarının farkındadırlar. Doğrusu araştırılmalı.
Bahçeli’nin bu konuda –varsa- tek hatası, zirvede dile getirdiği “koalisyon hükûmetini o gün bitirme” kararını hızla verip, Türk milletine gerçekleri olduğu gibi açıklamaması olabilir. Bu açıklama yapılıp hükümetin düşmesi ile ortaya çıkması mukadder olan krizin ülkede yol açacağı kaosun, ülkeye faturasının ne olacağını kestirebilmek, -aradan geçen 12 yıldan sonra, bugün bile- o kadar kolay hesap edilecek bir husus değildir.
Türk milliyetçileri ve MHP aleyhine sürekli olarak işlenen bu konunun MHP cephesinden görünümünü yazmak -Bahçeli’nin izni ile zirveye katılan zamanın Sanayi ve Ticaret Bakanı, bugünün MHP İzmir milletvekili- Kenan Tanrıkulu’nun tarihe karşı bir borcudur.
Zirvenin kendi açılarından görünümü, Hüsamettin Özkan ve Şenkal Atasagun tarafından zaten dile getirilmişken susmak, artık iyice anlamsızlaşmıştır. Bu, aynı zamanda, -hemen hergün- bu konuda Türk Milliyetçiliği karşıtlarının soru ve tacizlerine maruz kalan ülkücülerin beklentisi ve hakkıdır.
Devletin kozmik odalarına girildiği, Genelkurmay e. Başkanı’nın “terör örgütü yönetmek” ile suçlandığı süreçlerin içerisinden geçerken; bu yazıda yazılanların ‘devletin alî menfaatleri’ne halel getireceği düşüncesinde olanlara benim de bir sorum olacak:
Yakın gelecekte, ‘alî menfaatlerinin korunması için’ özen gösterilmesi gereken bir devletin elde kalacağından emin misiniz?
_________________________________________
İletişim: http://www.hayatibice.net
[1] 22 Şubat 2012, Yeni Şafak Gazetesi.
http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-11867-33-ocalan-zirvesinin-perde-arkasi.html [3] Yazıda yer verilen dönemin Başbakanı Ecevit ve bakanlarının sözleri dergide yer alan ve tekzib edilmeyen haberden alınmıştır. Bu yazıda nakledilen sözleri reddetmek isteyenler, ilgili yazı ile, verdiğim metinleri karşılaştırmadan komplo teorileri üretmeğe kalkmasın. Ayrıntılar için bkz: Özçınar, Aksiyon Dergisi, 8 Mayıs 2006.
http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-11867-33-ocalan-zirvesinin-perde-arkasi.html [4] MHP’nin Gümrük ve Tekel Bakanı, Gün Sazak, 27 Mayıs 1980 günü evinin önünde uğradığı silahlı saldırıda, komünist militanlar eliyle şehadet mertebesine ulaşmıştı. Allah makamını yüceltsin.