İki Alp-Eren:
Satuk Buğra Han
ve Muhsin Yazıcıoğlu
Türk Tarih Geleneğinde Devlet Ricâlinin Kutsallaş-tırıl-ması
Dr. Hayati BİCE
Özbekistan’da yeni neşredilen hikmetlerle zenginleştirerek 5. kez yayınlanacak olan Divan-ı Hikmet için Yesevi hikmetlerini elden geçirirken çok ilginç bir isim dikkatimi çekti: Bu isim tarihe “İlk Müslüman Türk Hükümdarı” olarak geçen Abdülkerim Satuk Buğra Hanidi. Bu ilginç isim kadar ilginç olan bir diğer husus, Hazret-i Pir-i Türkistan Yesevi’nin bu tarihi kişiliği “mürşid-i kamil”olarak anması olmalıydı.
Hazret-i Pir-i Türkistan Yesevi’nin -Divan-ı Hikmet kitabı yayınındaki sıra ile- 215. hikmetinde
“Sultan Satuk Buğra Han
Pîr-i muğan imes mi?” (1)
şeklindeki mısraında kendisinden epeyce -yaklaşık 200 yıl- önce dünyadan geçen bu tarihi Türk kahramanına atıfta bulunulmuştu.
Bu satırları okuyunca tarihi bilgilerime göre zahiri anlamda büyük işler yapmış olan “Sultan Satuk Buğra Han’ın acaba bugüne kadar gözden kaçmış ve kendisine “Pîr-i muğan” ( Yüce Pîr ) ünvanı verilmesini hak ettirecek derinlikte tasavvufi bir yönü var mıydı acaba?” sorusu gönlümde yankılandı.
Bu önemli soruya cevap bulabilmek için kaynakları tekrar gözden geçirdim.
Abdülkerîm Satuk Buğra Han Kimdir?
Doğum tarihi kesin olarak bilinmeyen ve 31 yıl hüküm sürdükten sonra 955 yılında dünyadan göçen Abdülkerîm Satuk Buğra Han’ın babası, Karahanlı han ailesinden Bazır Buğra Han idi. Babasının ölümü üzerine amcası ve üvey babası Oğulçak Kadir Han’ın himayesinde büyüdü. Abdülkerîm Satuk Buğra Han, günümüzden 1100 yıl kadar önce Türk soyundan yüzbinlerce kimsenin İslâm ile buluşmasına vesile olmuştur.
Satuk Buğra, henüz oniki yaşında bir çocukken, Türkistan’ın merkezi olan Mâverâünnehir ve Horasan bölgesine hâkim olan Sâmânoğulları Devleti şehzâdeleri arasında taht anlaşmazlığı çıktı. Sâmânî vârislerinden Ebû Nâsr bin Ahmed, Satuk Buğra’nın amcası ve Karahanlı hükümdarı olan Oğulçak Kadir Han’a sığındı. Oğulçak Kadir Han, Samanî şehzadesi Nâsr bin Ahmed’e iyi davranarak Doğu Türkistan’daki Artuş kasabasının yönetimini ona bıraktı. Nâsr bin Ahmed’in üstün çabaları ve bölgeye gelip-giden müslümân ticaret adamlarının oluşturduğu hareketlilik vesilesi ile Artuş kenti, kısa sürede Türkistan’ın önemli bir merkezi oldu. Bu sıralarda bilemediğimiz bir vesile ile Artuş’u ziyâret eden delikanlılık dönemine yeni giren Satuk Buğra da, Ebû Nâsr bin Ahmed ile tanışıp ondan -ve daha kuvvetli bir ihtimalle himayesindeki din âlimlerinden- İslâm esaslarını öğrenerek müslüman olmakla şereflendi ve “Abdülkerîm” ön adını aldı ve artık Abdülkerîm Satuk Buğra Han olarak anıldı.
Türkistan ve Mâverâünnehir’de hâkimiyet kuran ilk müslüman Türk devleti olan Karahanlı Hanedanı 840-1212 yılları arasındaki 372 yıl süresince bölgesinde egemen olmuştur.
840 senesinde Uygur Devleti’nin Kırgızlar tarafından yıkılmasıyla, Orta Asya bozkırlarında kurulan Karahanlı Devleti’nin kurucusu Bilge Kül Kadîr Han’dır. Mâverâünnehir’in egemenliği için Karahanlı ve Sâmânoğulları Devleti mücâdele ettiler.
Bilge Kül Kadîr Han’ın ölümünden sonra devleti mirası olarak oğulları arasında paylaşıldı. Bilge Kül Kadîr Han’ın iki oğlundan Bazır Arslan Han, Balasagun’da “Büyük Kaan” olarak, kardeşi Oğulçak Kadir Han ise, Taraz’da “Orta Kaan” olarak hükümran oldu. Batı’daki Oğulçak Kadîr Han, Türtkistan egemenliği için Sâmânî Hükümdârı İsmail bin Ahmed ile sürekli mücâdele etti. Sâmânîler, 883 yılında Taraz’ı ele geçirince, Oğulçak Kadîr Han doğuya çekilerek sığındığı Kaşgar’ı merkez yapıp, Sâmânî egemenliğine giren eski yurtlarına akına başladı.
Abdülkerîm Satuk Buğra Han yirmi beş yaşına geldiğinde, müslüman olduğunu açıklayıp iktidarda olan amcası Oğulçak Kadir Han ile taht mücâdelesine başladı. İlk olarak “Fergana Savaşı”nı kazanıp “Atbaşı Kalesi”ni zabtetti. Daha sonra üç bin kişilik ordusuyla, Kaşgar üzerine yürüyüp taht merkezi Kaşgar’ı fethetti ve Oğulçak Kadîr Han hayatını kaybetti.
924 yılında Karahanlı Devleti’nin doğu bölümünde hâkim olan Bazır Arslan Han’ın, Abdülkerîm Satuk Buğra Han’a karşı Çinlilerden yardım alarak açtığı “Balasagun Savaşı”nda Satuk Buğra Han, gâlib geldi. Balasagun Savaşı zaferinden sonra Satuk Buğra Han, tüm Türkistan’ı İslam beldesi haline getirdi.
Abdülkerîm Satuk Buğra Han, daha sonra yaptığı savaşlarla; kısa sürede Yağma, Çiğil, Oğuz gibi Türk boylarının yerleşik olduğu Türkistan şehirlerini birer birer ele geçirdi.
Abdülkerîm Satuk Buğra Han tüm Türkistan’da ülkesinde egemen olarak siyasi birliği gerçekleştirdi. Türkistan’ın kudretli hükümdarının dini olarak İslâm, Ebu’l-Hasan Muhammed gibi -ismi bilinen ve nice ismi bilinmeyen- İslâm âlimlerinin kılavuzluğu ile Türk yurtlarında hızla yayıldı.
955 yılında, Kaşgar civârında bulunan Artuş kasabasında vefât eden Abdülkerîm Satuk Buğra Han Artuş’da defnedildi. Kendisinden sonra Karahanlı tahtına, önce Mûsa Tunga, sonra da Baytaş Süleyman Arslan adlı oğulları hükümdârlık yaptı.
Oğulları da Sultan Abdülkerîm Satuk Buğra Han’ın izinden gittiler ve oğulları döneminde de pekçok âlim ve sufi İslam’ın tebliği için Türkistan’a gelip irşad çalışmaları yürüttüler.
Oğulçak Kadîr Han’ın Sâmânîlere düzenlenen akınlar ile uğraştığı sırada yeğeni Satuk Buğra Han, amcasına karşı giriştiği taht kavgasını müslümanlaşan Türklerden aldığı yardımlarla kazanarak Karahanlı devletinin tek hükümranı oldu ve onuncu asrın başlarında Karahanlı devletinin dini olarak İslâm’ı kabul ettiğini açıkladı.
Abdülkerîm Satuk Buğra Han’ın bu tarihi hayat sürecinde “eren”likten ziyade “alp” karakterinin önde olduğu aşikardır.
Bu nedenle Hazret-i Pir-i Türkistan Yesevi’nin Abdülkerîm Satuk Buğra Han’ı “Pîr-i muğan” ünvanına sahip bir ‘gönül fatihi’ olarak benimsemesinin köklerini Abdülkerîm Satuk Buğra Han Menkıbesi’nde aramak daha anlaşılır olacaktır.
Abdülkerîm Satuk Buğra Han Menkıbesi
-1000 yıl önce-
Peygamberimiz Hazreti Muhammed s.a.v.’e, Miraç esnasında, bazı ruhların makamları da gösterilir. Bu ruhlar arasında daha önce gelmiş olan bütün peygamberler yanı sıra bazı evliyaullahın makamları da vardır. Bu evliyaullah arasından birisi peygamberlerinki kadar görkemli bir makamda, kırk kişilik bir grupla beraber yer almaktadır. Rasulullah s.a.v., Cebrail Aleyhisselam’a o Zatın ve etrafındaki kırk yiğitin kimler olduğunu sorar. Cebrail de: “-Bu zat Peygamber değildir. Sizin ruhunuzu Ulu Tanrı’ya emanet ettiğiniz günden üçyüz yıl sonra yeryüzüne inecek ve sizin dininizi Türkistan’da yayacak bir sultandır.” der.
Cebrail Aleyhisselam’ın Türkistan’ın İslam ile şerefleneceğini işaret eden bu müjdeleyici yanıtı üzerine Rasulullah s.a.v. çok sevinir. Miraçtan dönüşü sonrasında, Türkistan’ı İslam’a açacak bu mübarek Sultan’ın ruhu için de gece gündüz dua etmeğe başlar. Bu arada, bu mübarek Zat’tan keremli ashâbına da bahsetmiş ve ashâb da bu zatın ruhunu görmeği istemişlerdi. Bu istek üzerine Rasulullah s.a.v. de dua ederek Miraç esnasında gördüğü Zat’ın ruhunun insanlar için görünür hale temessül edilmesini arzulamıştı. Rasulullah s.a.v.’in bu maksad ile duası bereketi ile bir gün ashâb ile otururlarken karşılarında aniden kırk silahlı atlı belirdi. Rasulullah s.a.v. ve ashâbına saygı ile selam verip yaklaştılar. Bu atlılar, başlarında Satuk Buğra Han’ ın bulunduğu kırk yiğitin ruhları idi. Böylece ashâbın dileği de gerçekleşmiş oluyordu.
Bu temessül harikası üzerinden yıllar geçtikten sonra, Türkistan’da Kaşgar sultanı Bezir Buğra Han’ın bir oğlu dünyaya geldi. Adını Satuk Buğra Han koydular. Buğra Han’ ın doğduğu gün büyük depremler oldu; su kaynakları kurudu. Bu olağandışı doğa olaylarını yorumlaması istenen falcılar Satuk Buğra Han’ ın büyüdüğü zaman atalar dinini terkedip müslüman olacağını anlayınca Sultan’a oğlunu öldürtmesini salık verdiler. Fakat Satuk’un annesi falcıların yalan söylediğini haykırıp oğluna kol kanat gerdi. Sultan’a yalvararak bir gün gelir Satuk Buğra Han büyüdüğünde falcıların dediği çıkar ve oğlu müslüman olursa, o gün öldürülmesini rica etti. Böylece Satuk Buğra Han’ın öldürülmesini önlemiş oldu.
Satuk Buğra Han, oniki yaşına gelince kırk arkadaşı ile birlikte ava çıktı. Av için gittikleri ormanda önüne çıkan bir tavşanı kovalamağa başladı. Tavşanı kovalamağa dalarak arkadaşlarından ayrıldığını fark etmeden ormanın derinliklerinde kayboldu. Satuk Buğra Han, atı önünden kaçarken birden duran tavşanın, önünde şekil değiştirerek ihtiyar adam haline dönüştüğünü hayretli bakışları ile gördü. Bu aksakal zatın, Hızır Aleyhisselam olduğu Satuk Buğra Han’a ayan oldu ve kendisine verdiği öğütleri can kulağı ile dinledi. Hızır Aleyhisselam, Satuk Buğra Han’ı İslâm’a davet etti ve şehadet getirtip dinin bütün gereklerini ve İslâm’ın yayılması için yapacaklarını bir bir anlattı.
Bundan bir müddet sonra, eceli gelince Satuk Buğra Han’ın babası öldü ve Türk töresine göre Satuk Buğra Han’ ın amcası Oğulçak Kadir Han yeni han oldu. Aradan bir süre geçtikten sonra Satuk Buğra Han aldığı bir manevi işaret ile amcasını İslam’a davet etti. Amcası yeğeninin İslam’a bu davetini reddedince tahtı üzerinde oturduğu yer yarılıp ve yarılan yere Satuk Buğra Han’ ın amcası gömülüp kayboldu. Amcasının bu şekilde ibretli bir ölüm ile ölmesi sonucunda yerine geçecek evlâdı olmadığı için Satuk Buğra Han’ ın tahta oturtuldu. Ve Satuk Buğra Han Hızır Aleyhisselam’ın yıllar önce işaret ettiği gibi hükümdar oldu.
Sultan Satuk Buğra Han, düşmanlarına karşı açtığı bütün savaşları kazanıyordu. Savaşlarda ağzından çıkan alevli haykırışları ulaştığı düşmanlarını yakıyor; kılıcını düşmana çevirince kılıcı birden kırk arşın uzuyordu. İşte bu nedenle Sultan Satuk Buğra Han’ın kılıcının ünü sadece düşmanlarını sindirmekle kalmayıp, Türkistan’ın dört bucağını doldurmuş ve Çin ile Maçin’e kadar yayılmıştı. Bu şekilde bütün Türkistan’da egemenliğini yayan Sultan Satuk Buğra Han aldığı bir ilahi bir emre uyarak atayurdu Kaşgar’a döndükten kısa bir süre sonra, 955 yılında öldü.
***
“Yazıcıoğlu Muhsin Ata” Menkıbesi
-1000 yıl sonra-
25 Mart 2009 günü geçirdiği elîm kaza sonrası hayatını yitiren Muhsin Yazıcıoğlu’nun görkemli cenaze töreninde yaşananlar ve özellikle defnedilmesi sırasında ve/ya sonrası ülkemiz insanlarına egemen olan maşerî ruhi iklim, Satuk Buğra Han’ın ölümünden sonraki iki yüzyıl içerisinde bir mürşid-i kamil haline getirilmesine benzer bir sürecin yaşanabileceğini bana hissettirdi.
Hele de Muhsin Yazıcıoğlu’nun bedeninin Anadolu’nun manevi kaynağının köklerini saldığı bir mekân olan Taceddin Sultan dergahında ebediyete emanet edilmesi bu hislerimi daha da derinleştirdi…
Kim bilir belki de iki yüzyıl beklemeğe kalmadan “Yazıcıoğlu Muhsin Ata Menkıbesi” yankılanacaktır bu ülkenin manevî semalarında…
Ankara’da Kocatepe camiinin avlusunda dalgalanan-halkalanan yüzlerce binlik cemaati; Hacettepe Karacabey külliyesinin bir parçası olan Taceddin Sultan dergâhı avlusunu, çevre yolları “iğne atılsa yere düşmez” halde dolduran ülke insanlarını buğulu gözlerle izlerken –sanırım- birileri şu duygumu paylaşmış olmalıdır: Remzi Oğuz Arık’ın veciz ifadesi ile “coğrafyadan vatana” dönüşüm süreci hâlâ devam etmektedir.
Kim bilir belki –şimdiden- birileri “Yazıcıoğlu Muhsin Ata”yı rüyalarında görmeğe başlamış ya da kızlarının kısmetinin açılması için sevabı O’nun ruhuna armağan edilmek üzere adaklar adamağa başlamışlardır…
Bugün Muhsin Yazıcıoğlu’nun ardından yazılanları kaynak alarak nasıl bir ‘Yazıcıoğlu Muhsin Ata Menkıbesi’ oluşturulabilir? Bunu tahmin edebilmek için Abdülkerîm Satuk Buğra Han Menkıbesi’ni tekrar tekrar okumak gerek…
Doğrusu, okumağa –ve hattâ yazmağa da- değer…
_________________________________
(1) “Sultan Satuk Buğra Han, “Büyük Pîr” değil midir?”
Hoca Ahmed Yesevi, Divan-ı Hikmet, ( Yayına Hazırlayan: Dr. Hayati Bice ) , Genişletilmiş Beşinci Baskı; Türkiye Diyanet Vakfı yayını, Ankara-2009.
“Pîr-i muğân” kelimesine Divan-ı Hikmet’te 49 yerde rastlanmaktadır. “Saygıdeğer” , “Yüce” Pîr ; “tasavvuf öncüsü” anlamında kullanılan bu terim bazı hikmetlerde Rasulullah s.a.v.’e işaretle kullanılmakla beraber genel olarak Ahmed Yesevi’nin silsilesindeki “önceki mürşidler”i nitelemektedir.