Free songs
Ana Sayfa / Kültür / Dr. Hayati BİCE: 2024 – Gökalp Yılının Ardından…

Dr. Hayati BİCE: 2024 – Gökalp Yılının Ardından…

Gökalp Yılının Ardından

Dr. HAYATİ BİCE

Ünlü yazar ve düşünürler ölüm yıldönümlerinin 50. ve 100. gibi belirli yıllarda özellikle anılırlar. Bu anmalar, tarihî belleği diri tutmak, toplum hafızasının yeniden inşaı, kültürel kimliği desteklemek, ideolojik sahiplenme, akademik ve entelektüel tartışmalara zemin hazırlamak amacıyla düzenlenir. Ölüm yıldönümü anmaları akademik çalışmaların artmasına ve fikirlerinin yeniden ele alınmasına vesile olur, sempozyumlar, paneller düzenlenirken yad edilen kişi ile ilgili makale ve kitap yayınları artar. Bazı anmalar UNESCO Anma Takvimine de alınarak söz konusu kişinin dünya ölçeğinde hatırlanması hedeflenir.

GÖKALP VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ

23 Mart 1876’da Diyarbakır’da doğan Ziya Gökalp, Osmanlı Devleti’nin en zor döneminde, yıkılış sürecinde yetişmiş ve bu çalkantılı ortamda fikirleri şekillenmiştir. Bu zorlu dönemin birçok aydını, hızlanan çözülmeyi durdurmak için çeşitli yollar önerirken, Gökalp ise Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak bakış açısını savunmuştur. Osmanlı’nın yıkılışı mukadder hale gelince bu fikrini de sadeleştirerek Türkçülük fikriyatının esas alınacağı bir Türk Devleti tasarımını geliştirmiştir. İlk baskısı 1923 yılında yapılan Türkçülüğün Esasları kitabında Türk milliyetçiliğinin yeni devletin ana birleştirici fikri olarak işlenmesi ve Türkiye’de yaşayan her etnik kökenden insanın kültürel birlikteliğini savunur. Gökalp’e göre millet, sadece etnik bir topluluk değil, ortak bir kültür, tarih ve dil etrafında birleşmiş insan topluluğudur. Gökalp, sadece yüzyıl önce yaşamış bir düşünür olarak değil, düşünceleriyle bugünümüze de ışık tutan bir rehber olarak değerlendirilmeliydi. Çünkü O, Türkiye’nin milli birliğini ve kültürel kimliğini güçlendirmek adına halen de ilham kaynağı olmaya devam etmektedir.

25 Ekim 2024: GÖKALP’İN 100. ÖLÜM YILDÖNÜMÜ

25 Ekim 2024 tarihi Türk düşünce tarihinin en önemli isimlerinden biri olan Ziya Gökalp’in 100. ölüm yıldönümü idi. Gökalp, yalnızca bir sosyolog ve fikir adamı olarak değil, aynı zamanda Türk milliyetçiliğinin ve modern Türkiye’nin temellerinin atılmasında da kritik bir rol oynamış bir aydın olarak 100. ölüm yıldönümünde nasıl anıldı, yeterince önemsendi mi? Bu sorunun yanıtı maalesef olumlu değildir.

ETKİNLİKLER

2024 yılı Ziya Gökalp’in 100. Ölüm Yıldönümü olarak özellikle üniversitelerin düzenlediği sempozyum ve panellerle anılırken bu etkinliklerin ölüm günü olan 25 Ekim’in hemen öncesinde ve sonrasında yoğunlaştığı görüldü. 21 Ekim’de gerçekleştirilen Pamukkale Üniversitesi Ziya Gökalp Paneli; 21-22 Ekim tarihlerinde Türk Ocakları İstanbul Şubesi tarafından düzenlenen “Vefatının 100. Yılında Ziya Gökalp Sempozyumu”,  25 Ekim günü Yeni Ufuk dergisi tarafından organize edilen “Ziya Gökalp’i Anma” Programı ve Gökalp Belgeseli Galası”; Türk Eğitim-Sen tarafından Diyarbakır’da Ziya Gökalp Müzesi’nde yapılan Sempozyum; Ziya Gökalp’in vefatının 100. yılı anısına Antalya’da düzenlenen Türk Dünyası Eğitim Bilimleri ve Sosyal Bilimler Kongresi; 31 Ekim’de gerçekleştirilen Giresun Üniversitesi Anma Paneli; 6 Kasım’da yapılan Kastamonu Üniversitesi Anma Paneli; 4-5 Aralık’ta Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi ile Hacettepe Üniversitesi’nin ortak akademik faaliyeti Ziya Gökalp için organize edilen programların en kayda değer olanlarıydı.

Akademik toplantıların en geniş kapsamlı olanı ise Ankara’da Hacı Bayram Veli Üniversitesi ile UNESCO Türkiye Temsilciği, Türk Ocakları, Türk Dil Kurumu, TÜRKSOY ve TÜRKTAV tarafından 24 Ekim’de düzenlenen Bilgi Şöleni olmuştur. Beş oturumda 25 bilim adamı Gökalp’i hemen her yönde ele alan bildirilerini sunmuşlardır. 100. Yıl Gökalp etkinliklerinin ‘en anlamlısı’ olarak değerlendirdiğim anma ise Gökalp’in doğduğu yerde, Diyarbakır’da 24 Aralık’ta yapılan Ziya Gökalp anısına düzenlenen ve 12 bildirinin sunulduğu  “Dünden Bugüne Kültür ve Medeniyet Sempozyumu” oldu.

“DEVLET NEREDE?”

Bu programlara bakıldığında hemen fark edilen husus, konu ile birinci dereceden ilgili olan Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Millî Eğitim Bakanlığı’nın Ziya Gökalp’in 100. Ölüm Yıldönümü etkinliklerine ilgisizliğidir. Bu ilgisizliğin altında yatan ana neden, bürokratik hantallığın ötesinde bugünkü iktidarın çekirdek kadrosunun Ziya Gökalp konusundaki ideolojik rezervidir.

Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere bugün devletin tepe noktasındaki isimlerin Ziya Gökalp hakkındaki olumsuz düşünceleri ise, Necip Fazıl Kısakürek’in önce Anadolu’nun değişiklik yerlerinde düzenlenen konferanslarında ve daha sonra bu konferanslar temelinde oluşturulan Sahte Kahramanlar eserinde çizilen Ziya Gökalp portresi ile ilişkilidir. Bu konferansların ilki yarım asır önce Ankara’da Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin Farabî salonunda yapılırken Gökalp aleyhindeki sözleri işitince ayağa kalkarak Kısakürek’i protesto eden gençlerden bu yana söz konusu eser, sürekli tartışma konusu olmuştur. O gün Necip Fazıl’ı protesto eden ülkücü gençlerin başında, kısa süre sonra ODTÜ Ülkü Ocağı kurucu başkanlığını üstlenecek olan -bugünün CHP Milletvekili- İlhan Kesici’nin olması kayda değerdir.

Necip Fazıl’ın tartışılan eserinde Ziya Gökalp “Sahte Kahraman” olarak çerçevelendirildikten sonra hayatının son demlerinde cereyan ettiği iddia edilen ölüm sahneleri ile okurun hükmünü vermesi hedeflenmiştir. Tamamen hayâl mahsulü olan bu sahnelemeye göre Ziya Gökalp hayatının son gecesinde İslam’ın kutsallarına küfrederek hayata veda etmiştir. Kısakürek bu iddiasını kim olduğunu bir türlü açıklamadığı –ve bu nedenle hayalî olduğunu düşündüğüm- bir hasta refakatçisine dayandırır. Bugün bile Ziya Gökalp’in adı anıldığında İstanbul’daki Fransız Hastanesi’nde aldığı son nefesinde başında papazlar olduğu, ölümünden sonra cesedinin konulduğu morgda Hristiyan âdeti gereği başucunda mumlar yakıldığı gibi absürt sözleri ifade edenlere rastlanır. İşin gerçeği ise –bugün bile varlıklarını sürdüren- İstanbul’daki gayrimüslim hastanelerinin hemen hepsinin misyoner teşkilatının birer şubesi olarak faaliyet gösterdiği ve hastanedeki ölümlerde bütün cenazelere hrıstiyan âdeti olarak aynı işlemin yapıldığıdır.

Fikir namusu olan bazı İslamcı çevreler ise, kurmaca iftiraları bir kenara bırakıp Gökalp’in gençlik yıllarında yazdığı bir şiirle savunduğu ancak daha sonra “Dinî Türkçülük” başlıklı bölümünde bile değinmediği “Türkçe Ezan” konusuna dikkat çekmişlerdir. Olgunluk döneminde, vefatından bir yıl önce yayınlanan kitabının bu beşinci bölümünde Gökalp sadece dua ve hutbelerin Türkçe okunmasını savunmakta ve bu fikrini savunurken İmam-ı Azam Ebu Hanife’ye atıfta bulunmaktadır. Gökalp’in din alanındaki fikir ve düşünceleri etrafında oluşan tartışmalar, ayrıntıları ile değerlendirilmesi bu yazıya sığmayacak -hatta bir kitap olabilecek çapta- bir konu olarak ele alınmayı hak etmektedir. Bu yazıda sadece birkaç noktaya temas etmekle yetineceğim.

“FAKİH” ZİYA GÖKALP

Ziya Gökalp’in İslam ile ilgili kültürünün derinliğini anlamak için 1918’de yayınlanan ve yazarları arasında son Osmanlı Şeyhül-İslamlarından Musa Kazım Efendi, Abdurreşid İbrahim, Halim Sabit gibi İslam ulemasının da bulunduğu İslam Mecmuası sayılarına bakılmalıdır. Zeytinburnu Belediyesi’nin çok ciddi kültür hizmetleri arasında Latin harfleri ile tıpkıbasımının yayınlandığı bu dergide Ziya Gökalp bugünün dünyasında İslam fıkhının yeniden üretilmesi gereğine işaret eder. Derginin şiarının “Dinli Bir Hayat – Hayatlı Bir Din” olarak belirlenmesi de yeterince fikir vermektedir. Bu dergideki yazılarında Gökalp’in üzerinde durduğu ana konu örfün bir hukuk kaynağı olarak İslam fıkhında hak ettiği yerini almasıdır. Böylece ayet ve hadislerde bulunmayan konularda yapılacak içtihadların önü açılarak fıkhın hayatiyet kazanması söz konusu olabilecektir.

“SUFİ” ZİYA GÖKALP

İslam Mecmuasındaki fıkıh eksenli yazıları yanında Ziya Gökalp’in tasavvuf ve tekkeler ile ilgili yazıları da vardır. Bu yazıların tamamında tasavvuf, tekkeler ve sufiler olumlu bir yaklaşımla işlenmiştir. Amcası Hasib Efendi’den ilk gençlik yıllarında aldığı eğitimin bir yansıması olarak Nakşbendi tarikatının beş yüzyıl önce yazılı kaynaklara girmiş 11 esasından ikisine yazı ve mektuplarında yer verdiği düşünülürse O’nun tasavvuf kültürünü ne denli özümsediği anlaşılır. Malta sürgününde iken yazdığı bir mektupta orada yaşadığı ortamın kendisi için bir Halvet der Encümen olduğunu yazarken de Nazar ber Kadem’in bir hayat düsturu olabileceğini söylerken de bir Nakşi dervişi değil, tasavvufu çok iyi bilen bir aydın tavrındadır. İnsanın ruhanî hayatının korku değil, sevgi ekseninde şekillenmesini ifade ettiği şiiri ünlüdür. Bu şiirin ilk mısraları şöyledir:

Benim dinim ne ümittir, ne korku;

Allah’ıma sevdiğimden taparım!

Ne cennet, ne cehennemden bir koku;

Almaksızın vazifemi yaparım.

 YENİ ZİYA GÖKALP KİTAPLARI

2024 yılında basılan Ziya Gökalp kitapları isminin unutulmaması noktasında önemlidir. Bu kitaplar arasında Dr. Ali Güler’in “Cumhuriyet’e Ruh Veren Adam Ziya Gökalp” (Halk Kitabevi), gazeteci Arslan Tekin’in “Ziya Gökalp: Bilinmeyen Yazıları Hakkında Yazılanlar Tartışmalar Malta Günleri” (Bilge Kültür Sanat Yayınları) öne çıkmaktadır. Bülent Keskin’in kalem aldığı ve Ziya Gökalp’in hayatını belgesel roman olarak sunan “Ziya Bey” (Post Yayınevi) kitabı özellikle gençlerin Gökalp ile tanışması için vesile olabilir. Daha önce yayınlanmasına karşın Kenan Eroğlu’nun “Bilinmeyen Ziya Gökalp” (Armada Yayınları) kitabı ise Ziya Gökalp’in hayatından ilginç kesitleri bir araya getiren önemli bir çalışmadır. Elbette bir düşünür ve yazarın zihin dünyasını ve ruh zenginliği anlamak için yapılması gerek ilk iş, eserlerine başvurmaktır. Bu yönüyle Gökalp’in artık bir Türk Klasiği olan “Türkçülüğün Esasları” başta olmak üzere bütün eserlerine bugün telif sorunu bulunmadığı için birçok yayınevinin yayın listesinden ve sanal kütüphanelerden ulaşılabilir. Bu kapsamda 2016 yılında “Genç Tıbbiyeliler Gökalp Okuyor” adlı bir kampanya ile ülkemizdeki 17 Tıp Fakültesi’nden 500 kadar hekim adayını “Türkçülüğün Esasları” ile tanıştırdığımızı da kaydetmeliyim.

2026: GÖKALP’İN 150. YILI

Son olarak bir hususa okurun ve -başta T.C. Kültür ve Turizm Bakanı M. Nuri Ersoy olmak üzere- devlet yetkililerinin dikkatini çekmek isterim. 2026 yılının Ziya Gökalp’in doğumunun 150. Yılı olarak değerlendirilmesi için şimdiden çalışmalar başlanmalıdır. 2024 yılında tanık olduğumuz kamusal ataleti gördükten sonra bu uyarıyı yapmayı zorunlu gördüğüm bilinsin isterim.
Yazımın sonunda her Türk genci gibi benim de Türklük bilincimin oluşması ve olgunlaşmasında büyük katkısı olan Ziya Gökalp’i rahmet dualarımla ve minnet ile anarım.

KAYNAK: Karar Gazetesi/Görüşler / 3 Mart 2025

Hakkında editor

Yoruma kapalı.

Yukarı Kaydır