Free songs
Ana Sayfa / Genel / Asırlar Önce Bakû’den Anadolu’ya Yansıyan Bir Dost Işığı

Asırlar Önce Bakû’den Anadolu’ya Yansıyan Bir Dost Işığı

Asırlar Önce Bakû’den Anadolu’ya Yansıyan Bir Dost Işığı
Dr. Hayati Bice
21 Eylül 2011
Şifau’l-Esrar kitabını okurken Bakû’de bulunan yazarı Mehmet Rıhtım’dan gelen türbesi ve sandukasının görüntülerini kendimi Hz. Pîr Şirvanî’nin manevî huzurunda hissederek sanki ziyaret ediyormuş gibi oldum.
***

-SEYYİD YAHYA eş-ŞİRVANÎ el-BAKÛVÎ ve ŞİFAU’L-ESRAR’I-

 

 

Seyyid Yahya Şirvanî’nin ismini ve kısa hayat hikâyesini ilk kez Lemezât adlı Halvetî sufilerin menkıbelerini derleyen kitaptan okumuştum.[1] Halvetîlik tarikatının 500 yıldır İslâm dünyasının hemen her köşesinde gönülleri aydınlatmasını sağlayan ve bu nedenle Pîr-i Sânî (=ikinci önder) ünvanı ile anılan bu mübarek zatın ismi ve yapıp ettikleri, Bakû’den başlayıp Anadolu üzerinden Mısır’a kadar uzanan etkileri gönlümü ısıtmıştı. Bu ilgi ile eserlerini aradığımda sadece bazı tasavvuf ehli arasında bilinen “Vird-i Settâr” adlı zikir kılavuzuna kavuştuğumda öpüp başım üzerine koydum. Bu yıl ise, Ramazan vesilesi ile açılan kitap fuarında Sufi Kitap standında gördüğüm ve üzerinde “Seyyid Yahya Şirvanî-Şifau’l-Esrar” Sufi Yolunun Sırları ibaresi olan Doç Dr. Mehmet Rıhtım imzalı kitabı görünce ne kadar mutlu olduğumu tahmin edemezsiniz.[2]

 

Seyyid Yahya Şirvanî’nin Şifau’l-Esrar, kitabı değerli tasavvuf araştırmacısı akademisyen Doç. Dr. Mehmet Rıhtım tarafından hazırlanıp Azerbaycan’daki baskısından sonra Türkiye’de de okurun huzuruna, gönülleri ışıtmak üzere gelmişti. Daha önce kabri Amasya’da olan Şeyh İsmail Siraceddin Şirvanî [3] üzerine yaptığı araştırma vesilesi ile gıyaben tanıdığım Rıhtım’ın çalışmasını hemen alarak okumağa başladım. Okuma sürecim sırasında daha kitabı bitirmeden kutlamak için haberleştiğim ve Bakû’de bulunan Mehmet Rıhtım’dan gelen türbesi ve sandukasının görüntülerini kendimi Hz. Pîr Şirvanî’nin manevî huzurunda hissederek sanki ziyaret ediyormuşcasına dakikalarca izledim. Hz. Pîr Seyyid Yahya Şirvanî’nin ülkemizde tanınması ve Mehmet Rıhtım’ın yaptığı hizmetin hak ettiği iltifatı görmesi için ufak da olsa bir katkıda bulunabilirsem ne iyi…

 

Bu yazı ile Doç. Dr. Mehmet Rıhtım’ın eserinin başlangıcında yer alan bilgilerden yararlanarak Şirvanî’yi, günümüze kadar gelen etkilerini ve değerli eserlerini kısaca da olsa tanıtmak istiyorum. Seyyid Yahya Şirvanî’nin Şifau’l-Esrar kitabına ise ancak değerine işaret etmekle yetinebileceğim. Bir sonraki yazımda Şirvanî’nin tasavvufa getirdiği yenilikler ile Şifau’l-Esrar kitabının içeriğine değinebileceğimi ümid ediyorum. İlgili okur bu tasavvuf hazinesinin incilerini derlemek için en kestirme yolu tercih ederek eseri hemen edinerek okuma şansına da sahiptir.

 

Halvetîlik

 

Dervişin bir süre halkın içerisinden çekilerek Hakk ile baş başa kalması anlamındaki “halvet”e önem veren bir tarikat olarak Halvetîlik, kurucusu olarak kabul edilen, Ebu Abdullah Sirâceddin Ömer ibn Ekmeleddin el-Gilanî el-Lahicî (ö. 1349) ile başlatılır. Tasavvuf tarihi kaynaklarında halveti çok sevip, hayatı boyunca pek çok halvete girdiği için, kendisine Halvetî lakâbı verildiği kaydedilen Ömer ibn Ekmeleddin’in büyük bir çınar ağacının kovuğunda defalarca halvet çıkarmasından dolayı tarikatının bu isimle anıldığı rivayet edilir. Kendi hayatında izlediği tasavvufî yöntem ile farklılık oluşturan Ömer el-Halvetî’den tam tamına bir asır sonra irşad faaliyetinin zirvesine ulaşacak olan Seyyid Yahya Şirvanî’nin kurallarını ve eğitim yöntemlerini belirleyip halifeleri marifetiyle tüm İslâm beldelerine yayılan Halvetîlik, değişik kolları ile bugün de İslâm dünyasının ne yaygın tasavvuf ocaklarındandır.[4] Bugün İstanbul’un Karagümrük semtindeki Cerrahî âsitânesinde her Cuma gecesi coşkulu bir şekilde zikir icra eden bir zâkirden Fas’ta kurulan bir Ticanî halkasındaki Tuareg savaşçısına kadar dünyanın her yerinde bir çok derviş, Azerbaycan’dan yayılan bir ışığın gölgesini oluşturmakta olduklarını belki bir kere düşünmemişlerdir bile…

 

Seyyid Yahya Şi rvanî Kimdir?

 

15. asrın büyük sufi mütefekkiri, Halvetiyye tarikatının ikinci piri, Seyyid Yahya Şirvanî’nin doğum tarihi 1300’lü yılların sonu olarak tahmin edilmektedir. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarını Kuzey Azerbaycan’daki Şamahı kasabasında yaşadı. Şamahı’daki eğitimini medreselerde hadis, tefsir, kelâm, fıkıh gibi şer’î ilimlerin yanı sıra Arapça, Farsça, mantık, edebiyat gibi dersleri alırken; ilk zikir meclislerine de buradaki tekkelerde katıldı. 1300’lerde Azerbaycan’da doğup gelişen Halvetiyye tarikatının en önemli merkezi Şirvanşahların merkezi olan Şamahı’da zamanın en büyük Halveti tekkesi başındaki Şeyh Sadreddin Hıyavî, irşadını sürdürüyordu. Sadreddin Hıyavî’nin dergâhına giden Seyyid Yahya, burada şeyhin, “Manevi babandır dedikleri zata benziyor muyum?” sorusu ile bir rüyasında kendisine “manevi babası” olarak gösterilen mürşidine biat ederek müridi oldu.

 

Şeyh Sadreddin Hıyavî’nin gözetiminde zikir dersini yaparak ve halvetlerini tamamlayıp seyr ü sülûkunu bitirip bir mürşid-i kâmil ve arif-i billah bir Allah adamı oldu. Mürşidinin vefatı sonrasında, mürşidinin vasiyetine uyarak şeyh olarak irşad makamına geçmesi gerekirken şeyhlik için henüz genç olduğunu ileri süren yaşlı müridler, tarikatta daha kıdemli olduğu için post hakkının kendiside olduğunu iddia eden Hıyavî’nin Pirzâde ünvanlı halefine biat ederler. Bu ihtilaf üzerine Şamahı’dan ayrılan Seyyid Yahya, 1420 civarında şeyhinin işareti ile, Şirvanşahların da yeni merkezi olan Bakû’ya gelir. Seyyid Yahya Bu sırada Şirvanşahlar devletinin başında Halilullah Han bulunmaktaydı. Adaletli ve hamiyet sahibi bir devlet adamı olarak övülen ve genç mürşid Seyyid Yahya’yı himaye eden Halilullah Han, Şirvanî’nin tasavvufî faaliyetlerine devam etmesi için, sarayının yanındaki Keykubat Mescidi’ni tahsis eder. Böylece Halvetiliğin İslam dünyasında yayılmasına kaynaklık edecek olan ve içinde halvethanelerin bulunduğu bir mescid ile han ailesi için ayrılmış bir türbe bulunan ilk büyük hankâh burada kurulacaktır. Halilullah Han’ın bu himmeti karşılıksız kalmaz ve Seyyid Yahya, burada telif ettiği “Keşfü’l-Kulûb” eserini, adaletini övdüğü Halilullah Han’a ithaf eder. Bu yazımıza vesile olan Şifau’l-Esrar eserinin başlangıcındaki takdim yazısında on iki bin müride sahib olduğunu beyan edilmesi döneminde Bakû merkezli olarak kurulan irşad halkasının genişliği hakkında bir fikir verebilir. Seyyid Yahya Şirvani, kaynakların verdiği bilgiye göre yaklaşık kırk yıllık bir irşad faaliyetinden sonra 1466’da Bakü’de bekâ âlemine göç eder.

 

Seyyid Yahya Şirvanî’nin Tarihî Önemi

 

İzmir, Aydın, Kastamonu, Amasya, Afyon, Karaman, Niğde, Erzincan gibi, Bakü’ye çok uzak yerlerden Bakû’ya gelen yüzlerce müridin varlığı, Seyyid Yahya’nın şöhretinin ve çekim alanının Anadolu’da çok geniş bir alana yayıldığını göstermektedir. Seyyid Yahya’nın Anadolu’dan gelen halifelerinin kırkına hilafet verdiğini ifade eden Hüseyin Vassaf: “Şirvan havalisi halkını irşad sırasında diyar-ı Rum’dan telkin ve irşada istidad sahibi birçok kimseler olduğunu ilham-ı Rabbanî ile keşfederek bu havaliden teşrif ile marifetullaha rağbeti olan birçok zevat, şem-i cem-i irfana, meclis-i erkânlarına pervane idiler.” sözleri ile etki alanını veciz bir şekilde özetlemektedir.[5]

 

Ülkemizin önemli bir tasavvuf bilgini olan Mehmed Ali Aynî ise bu câzibeyi, “Şirvan, Seyyid Yahya sayesinde bir vakitler âlemin tavaf yeri olmuştu. Halvetiyye yolunu esasen Siraceddin Ömer Halvetî kurmuş olsa da asıl etkinliğini sağlayan Seyyid Yahya Şirvanî’dir.” diyerek ifade etmiştir.[6] Bu nedenle Halvetiliğin tarikat olarak varoluşunu Şirvanî’ye bağlayan ve Halvetîliğin kurucusu olarak kabul eden araştırmacılar da vardır.

 

Seyyid Yahya Şirvanî isminin diğer birçok mürşidden farklı olarak tarihe kaydedilmesini sağlayan husus, çoğunluğu Osmanlı ve Beylikler Anadolu’sundan gelen ve Bakû’daki dergâhında yetiştirip başta Anadolu’nun her köşesi olmak üzere Balkanlardan Mısır’a Horasan’dan Fas’a, Hindistan’dan Hicaz’a kadar bütün İslâm coğrafyasında irşad ile görevlendirdiği halefleridir. Şirvanî’nin bu fütühâtçı irşadı kendisinden üç yüzyıl önce yaşamış olan Pîr-i Türkistan Ahmed Yesevî’ye benzer. Halvetiyye tarikatı Seyyid Yahya’nın halifeleri aracılığı ile Anadolu, Azerbaycan, İran, Kuzey Afrika ve Balkanlar’da yayılmıştır. Halvetiyye tarikatında ikinci pir olması da bu fütühâtçı irşadı ile ilgilidir. Bu şekilde Halvetilik, 15. asrın ikinci yarısından itibaren, İstanbul merkezli olmak üzere Türk ve İslam dünyasının en büyük tarikatlarından biri haline gelecektir. Seyyid Yahya’nın vefatından bir asır sonra, kırktan fazla şubesi ile sonraki Osmanlı yüzyıllarının en çok müntesibi ve tekkesi olan tasavvuf ocağı olmuştur.

 

Seyyid Yahya, en önce Azerbaycan’ın Şamahı, Kuba-Haçmaz, Gence, Berde ve Karabağ beldelerine halifeler göndererek tarikatını yaymıştır. Halvetiliğin Mısır’a gidişine vesile olacak olan İbrahim Gülşenî, Şeyh Demirtaş, Şahin Halvetî, Hasan Bayatı Mahmutoğlu gibi sâdık ve atak müridlerini yetiştirecek olan haleflerden Aydınlı Dede Ömer Ruşenî, Uzun Hasan’ın daveti üzerine Tebriz’e giderek Sultan’ın hanımı Selçuk Hatun’un yaptırdığı dergâha yerleşir ve Halvetiyye’nin ilk şubesi olarak Ruşeniyye kolunu teşkil eder.

 

Halvetiyye tarikatı, Şirvanî’nin halife ve takipçileri tarafından kurulan dört ana kola, kırktan fazla da tali şubeye ayrılarak her renk ve zevke uygun büyük bir irfan coğrafyası oluşturur. Halvetiyye’nin ilk kolları ve şubeleri şunlardır:

1. Habib Karamanî kolu.

2. Alâeddin Ali Rumî kolu.

3. Rûşeniyye Şubesi: Dede Ömer-i Rûşenî (ö. 892/1486) tarafından Tebriz’de kurulmuştur. Bu koldan, Demirtaşiyye, Gülşeniyye, Sezâiyye ve Hâletiyye kolları çıkmıştır.

4. Cemâliyye Şubesi: Muhammed-i Erzincânî’nin (ö. 1474) halifesi Şeyh Cemâl el-Halvetî (ö. 1493) tarafından kurulmuş olup, Halvetiyye tarikatı, İstanbul’a ilk olarak II. Bayezid zamanında bu şeyh vasıtasıyla girmiştir. Bu koldan, Sünbüliyye, Şabaniyye, Karabaşiyye, Nasuhiyye, Çerkeşiyye, Haliliyye, İbrahimiyye, Bekriyye, Kemâliyye, Hafniyye, Ticaniyye, Sümmaniyye, Haletiyye (Feyziyye), Derdiriyye, Saviyye, Asaliyye ve Bahşiyye şubeleri zuhur edecektir.

5. Ahmediyye Şubesi: Bu kol, Muhammed Bahaeddin Erzincanî’nin muakkiplerinden Yiğitbaşı Ahmed Şemseddin Marmaravî (ö. 1504) tarafından kurulmuştur. Bundan yayılan şubeler de şunlardır: Ramazaniyye, Cihangiriyye, Raufiyye, Cerrahiyye, Hayatiyye, Sinaniyye, Muslihiyye, Zehriyye, Uşşakıyye, Cemaliyye, Salâhiyye ve Mısriyye.

6. Şemsiyye Şubesi: Yusuf Ziyaeddin Müskürî (ö. 1485) tarafından tesis ettirilen bu kol, Şeyh Şemseddîn Sivâsî (ö. 1597) tarafından Sivasiyye kolu olarak sürdürülmüştür.

 

Halvetiyye Tarikatı, Şirvanî tarafından yeniden yapılandırılıp yayıldığı için bütün bu Halvetiyye kollarına ait silsilelerin en başında Seyyid Yahya Şirvanî ismi bulunur.

 

Şirvanî’nin Eserleri

 

Seyyid Yahya Şirvanî aksiyoner, fütühâtçı bir mürşid olduğu gibi zâhir ve bâtın ilimlerinde de bir zirve olarak birçok eser vermiştir. Mükemmel bir medrese tahsili yanında sağlam bir tasavvuf eğitimi alan Seyyid Yahya mensur eserlerini dil zenginliğini ve ifade gücünü yansıtarak Arabca, Farsça ve Türkçe dillerinde, manzum eserlerini ise Fars dilinde kaleme almıştır. Eserlerinde hemen her konuyu Kur’an ve Hadis bilgisinin derinliğini göstererek ayet ve hadisler ile açıklamıştır.

 

Birçok kütüphaneye dağıldığı için [7] bazılarının gün ışığına çıkmadığı tahmin edilen eserlerinden tesbit edilebilenler şunlardır:

1. Acayibu’l Kulûb: Kalbin sırları hakkındadır.

2. Etvaru’l-Kalb (Kulûb): “Kalb nasıl bir şeydir” diye sorusuna yanıt olarak yazılmıştır. Kalbini gör ki kalb Allah’ın arşıdır / Onda şahın gizli cevherleri vardır.” diyerek kalbin tasavvuftaki önemini ve yedi halini anlatır.

3. Beyanü’l-İlm: Hz. Rasûlullah’ı öven Na’t ve ilk dört halifeye tahsis edilmiş şiirlerden sonra bazı şer’î ve tasavvufî öğütler verilir. Mü’minin asıl işi olan Allah’ı bilmek ve tanımak için Allah zikrine devamın önemini anlatır. Zikrullah’ın hasta kalblere ve gafillere şifa verdiği işlenir.

4. Esrarü’l-Vudû’ ve’s-Salat (Risale-i mâ lâ Budde Bâtıniyye): Tasavvufî açıdan abdest ve namaz üzerine izahlarda bulunulur.

5. Gazeliyyat : Farsça şiirleridir.

6. Keşfu’l-Kulûb: Akıl, Kalb, RuhNefs ve seyr ü sülûk ile müminin kâmilleşmesinin metodu anlatılır. Seyyid Yahya, kendisine yöneltilen bir soruya cevap olarak kaleme aldığını söylediği bu eserini hâmisi olan Şirvanşahlar hanı Halilullah Han’a ithaf etmiştir.

7. Kıssa-ı Mansûr: Hallac-ı Mansûr’un darağacında iken bir mecnun ile olan muhaveresinin anlatıldığı bir eserdir.

8. Mekarim-i Ahlâk: Güzel ahlâk hakkındadır.

9. Menakıb-ı Emiri’l-Mü’minin Ali (k.v.): Hz. Ali hakkındadır.

10. Menazilü’l-Âşıkîn: Eserde tasavvuf yolunun sâliklerinin ulaşması gereken kırk menzil anlatılır. Eserin adı bazı nüshalarda “Çihil Menazil” olarak geçer.

11. Makamât: Manevi yolculuğun makam olarak adlandırılan yedi mertebesini anlatır: Seyr ilallah, seyr lillah, seyr alallah, seyr ma’allah, seyr fillah, seyr anillah, seyr billah.

12. Ramuzu’l-İşarat: Seyyid Yahya’nın “Bir adil şahın huzurunda sorulan” diyerek Halilullah Han’ın bulunduğu bir mecliste, muhtemelen onun tarafından sorulan bir suale verdiği cevaptır. “Fatiha suresinin 5. ayeti olan ‘Bize doğru yolu göster’ manasındaki ‘İhdine’s-sırata’l-müstakıym’ sözünün tefsir ve tevili noktasında, işaret, mükâşefe ve muayene ehlinin kalb yolundan hâsıl ettiği nedir? Bizim ihlas ve inancımızın artmasına vesile olsun.” diye bu ayetin manasının sorulması üzerine kaleme almıştır. “Bu izahlar, tefsir kitaplarına bağlı kalınmadan gönüle doğan açıklamalardır.” dedikten sonra, “O gün şöyle soruldu ki enbiya ve evliyaya nasıl olur da kendileri de ’Bizi doğru yola ilet‘ deyip dilekte bulunurlar. Onlar zaten doğru yol üzere değiller mi ki doğru yol isteğinde bulunurlar?” sorusuna da cevap vermiştir.

13. Salâtü’n-Nebi: Hz. Rasûlullah’a salavât hakkındadır.

14. Şerh-i Meratib-i Asraru’l-Kulûb (Heft Vadi): Allah’a ulaşmak için sufiler tarafından aşılması gerekli “Etvaru’s-Seb’a”dan (yedi mertebe, yedi makam) bahseder. Bu mertebeler sırasıyla: “Kalb, Aşk, Ma’rifet, İstiğna, Tevhid, Hayret ve Fakr u Fenâ” olarak ifade edilir ve her bölümde bir mertebe açıklanır.

15. Şerh-i Sualat-ı Gülşen-i Esrar: Tasavvuf klasiklerinden Şebüsterî’nin Gülşen-i Râz eserinin şerhidir.

16.Şerh-i Esma-i Semaniyye: Allah’ın Hayat, İlim, Semi’ (duyma), Basar (görme), Kudret, Kelâm, İrade, Beka gibi isim ve sıfatlarını tasavvufî açıdan açıklar.

17. Tasarrufat u Mukaşefat: Hz. Rasûlullah (s.a.v.)’in “Bir kimse âşık olur, iffet gösterir, aşk sırrını kimseye açmaz da ölürse, şehid olarak ölür.” mealindeki hadisinin şerhidir. Seyyid Yahya bu hadiste bahsedilen aşkın Allah aşkı olduğunu manzum olarak açıklar.

18. Vird-i Settâr (Arabca): Seyyid Yahya’nın eserleri içinde özel bir yeri vardır ve en meşhurudur. Tarikat bağlılarının her gün okudukları bu vird, Arabca ve gayet selis bir üsluba sahiptir.

Müridler tarafından günlük olarak okunan “Vird-i Settâr”, İslam dünyasında oldukça yayılmış ve belki de dünyanın en çok okunan virdi olma niteliğini kazanmıştır. Üzerine yazılan on kadar şerh ile de sebebiyle, en çok şerh edilen vird olmuştur. Eser üç kısma ayrılabilir: Birinci bölümde Allah’a dua ve sena edilir. İkinci bölümde Allah’ın sıfatları ve doksan dokuz ismi anılır. Üçüncü bölümde Hz. Muhammed’e (s.a.v.), ilk dört halifeye, Ehl-i Beyt’e, Hamza ve Abbas’a dua ve selam edilir. Müridlerin sesli olarak icra edecekleri bu virdin sonunda, sessiz olarak okunan kısa bir dua da vardır. Evrad-ı Yahya, Vird-i Settâr, Vird-i Yahya, Vird-i Halvetiyye gibi isimlerle de anılır. Kütüphanelerde birçok yazması olduğu gibi baskısı da mevcuttur. Birbirinden kıymetli altısı elyazması, sekiz şerhinin olduğu Mehmet Rıhtım tarafından tespit edilmiş olup eserde bu şerhlerin künyesi de verilmektedir. Vird-i Settâr’ın Türkçe’ye yapılan tercümelerinden birisi, silsilesine mensub olan Halvetî-Cerrahî şeyhi Hacı Muzaffer Ozak tarafından “Zinetü’l-Kulûb” adlı eser içerisinde (s. 288-292) yayınlanmıştır.

 

18. Şifau’l-Esrar (Türkçe) : Seyyid Yahya Şirvanî’nin Türkçe olarak yazdığı tek eseri olan Şifau’l-Esrar Seyyid Yahya Şirvanî’nin en değerli ve hacimli eseridir. Doç. Dr. Mehmet Rıhtım tarafından tam metin olarak yayına hazırlanmış olan ve bu yazının yazılmasına vesile olan değerli çalışmadır.

 

Şifau’l-Esrar isimli bu eserin içeriği ile ilgili olarak yazacaklarımı bu yazının hacminin bir makale sınırlarını çok aşması nedeniyle anlayışınızı istirham ederek bir sonraki yazıma bırakmak zorundayım.

———————————————————————-

İletişim: atahayati@gmail.com

[1] Mahmud Cemaleddin Hulvî, Lemezât-ı Hulvîyye (Haz. Mehmet Serhan Tayşi) MÜİF Vakfı Yayını, İstanbul, 1993.

[2] Seyyid Yahya Şirvanî, Şifaü’l-Esrar (Sufi Yolunun Sırları), (Haz. Doç Dr. Mehmet Rıhtım), Sufi Kitap Yayınları, İstanbul, 2011.

[3] Şeyh İsmail Siraceddin Şirvanî: Ülkemizde ismi çok iyi bilinen Şeyh Şamil’in de mensubu olduğu Nakşbendî tarikatı silsilesinin önemli bir halkası olan bu zat, son Osmanlı nâzırlarından M. Rüşdi Paşa’nın da babasıdır. Amasya’da olan kabrinin bulunduğu ve son sıralarda ciddi bir tamirat geçiren türbesini sorduğum onlarca kişiden ismen bilene rastlamadığımı üzülerek nakledeceğim. Benzer bir durumu Sovyet esareti döneminde Bakû’yu ziyaret eden Mehmed Ali Aynî’nin, Hz. Pîr Seyyid Yahya Şirvanî türbesinin yerini sorduğunda yaşadığına ilişkin rivayetler vardır. Hüseyin Vassaf, bu olayı şöyle anlatır: “Bir vesileyle Bakü ‘ye giden M Ali Aynî, türbesi Bakû’de olan bu zatın, kim olduğunu bölge halkının zamanla unuttuğunu anlayınca, orada Yahya Şirvanî hakkında bir konferans verir. Halk, memleketlerinde Halvetîyye gibi dünyanın pek çok yerinde yaygın bir tarikatın kurucucunun kendi şehirlerinde medfun bulunduğunu öğrenince, mahcub olmuşlar”. (Kaynak: Hüseyin Vassaf, Sefine, c. III, v. 96).

[4] Mustafa Aşkar, Bir Türk Tarikatı Olarak Halvetîyye’nin Tarihî Gelişimi ve Halvetiyye Silsilesinin Tahlili, AÜİF Dergisi, Cilt: 39 (1998) s. 535-563, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/779/9983.pdf

[5] Hüseyin Vassaf, Sefînetü’l-Evliya, Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2005.

[6] M. Ali Ayni, Hacı Bayram Veli, (Haz. H. Rahmi Yananlı), Akabe Yayınları, İstanbul, 1986.

[7] Ülkemizde Seyyid Yahya Şirvanî’nin eserlerinin bulunduğu başlıca kütüphaneler şunlardır: İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi (İÜMK), Nuruosmaniye Kütüphanesi, Millet Kütüphanesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Süleymaniye Kütüphanesi, Üsküdar Hacı Selim Ağa Kütüphanesi, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kütüphanesi, Beyazıt Devlet Kütüphanesi, Azerbaycan Milli İlimler Akademisi Elyazmaları Enstitüsü, Manisa Muradiye Kütüphanesi, Çorum Hasan Paşa İl Halk Kütüphanesi, Muğla Hoca Mustafa Efendi Kütüphanesi.

NOT: Seyyid Yahya Şirvanî’nin “Şifaü’l-Esrar” eseri ile bizleri buluşturması yanında bu yazının altındaki Şirvanî türbesi resimlerini de gönderen Doç. Dr. Mehmet Rıhtım’a teşekkür ediyorum.

Hakkında admin

Yoruma kapalı.

Yukarı Kaydır