ÇOCUKLARDA AŞI PROGRAMI
Uz. Dr. Hayati Bice
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
[ Türk Çocuklarının Sağlıklı Bireyler Olarak Türk Varlığına Katılması Ülküsüne Armağan Edilmiştir.]
Çocukların bulaşıcı hastalıklara karşı dirençli hale getirilmesi veya tek kelimeyle bağışıklama, önceleri çocukluk çağının en önemli hastalıkları arasında yer alan ve pek çok çocuğun ölümüne yol açan bulaşıcı hastalıkları korkulur olmaktan çıkartmıştır. Burada en büyük pay aşılamanındır. Genelde insanların özelde ise bebek ve çocukların infeksiyon hastalıklarına karşı aşılanması ile meydana getirilen “Bağışıklık” konusunda her gün yeni ufuklar açılmakta ve yeni aşılar ve uygulamalar gündeme gelmektedir. Ancak insanların bütün muhtemel infeksiyon hastalıkları etkeni mikroplara karşı aşılanması ideal olsa bile, henüz gerçekleştirilebilir olmaktan uzaktır.
Bulaşıcı hastalıkların önemi toplum içinde azalmış olmasına rağmen bu hastalıklara ait mikropların her toplum içinde bulunabilmesi, aşılanamayan çocukların bu hastalığa duyarlılığı, yani hastalığa yakalanabilecekleri gözönüne alınırsa, aşılamanın önemini koruduğunu söyleyebiliriz. Bebeğin aşılarının düzenli olarak yaptırılması onu birçok hastalığa yakalanmaktan koruyacaktır.
Ülkemizde hemen bütün yerleşim bölgelerine yayılmış olan Sağlık Ocağı ve Ana-Çocuk Sağlığı Merkezleri’nde tüm aşılar parasız olarak uygulanmaktadır.
Bu sebeple ailelerin çocuklarının aşılanması konusunda titiz davranmaları ve açı zamanı gelen çocuklarım aşıya götürmekte ihmal göstermemeleri önem taşımaktadır. Küçük bir ihmal sonucu boğmaca veya çocuk felci gibi hastalık tehlikesi ile çocuğunu yüz yüze bırakmayı hiçbir anne-baba istemez. En değerli varlığımız olan bebeklerimizi ölümcül ve sakat bırakan hastalıklardan korumak ve onlara sağlıklı bir gelecek sunabilmek için en emin yol aşılamadır. Özellikle toplum içinde önemsiz hale gelen bir hastalık sonucu, çocuğunun sağlığını kaybetmesinin üzüntüsünü düşünen anne-baba, aşı konusunda üzerlerine düşen sorumluluğun gereklerini yerine getirecektir. Günümüzde bir çok hastalığa karşı yüksek oranda koruyuculuk sağlayan aşılar geliştirilmiştir. Mevcut aşılara oranla daha yüksek koruyuculuk sağlayan, buna karşılık daha az yan etki gösteren aşıların geliştirilmesi yanında koruyucu aşısı henüz bulunamamış bazı hastalıklara karşı da yeni aşıların geliştirilmesi yanında koruyucu aşısı henüz bulunamamış bazı hastalıklara karşı da yeni aşıların keşfi yolunda çalışmalar sürdürülmektedir.
Aşılar yoluyla çocukları bağışıklamadaki hedef, çocukların mümkün olduğunca erken yaştan itibaren, eldeki en etkili ve en basit araçlarla mikrobik hastalıklardan korunabilmesinin sağlanmasıdır.
Çocukluk çağı bağışıklamasında çocuklar mikroplardan güvenilir bir şekilde korunabilecekse, aşıların uygulanma sırası, uygulama zamanı ve birlikte yapılabilecek aşılar belirlenmelidir. Aşılarla ilgili tüm çalışmalar yeni aşıların keşfedilmesi kadar bu hususların en uygun şekilde düzenlenmesine yöneliktir. Etkili bir bağışıklık için, temel aşılar olarak kabul edilen ve uygulanmaları zorunlu hale getirilmiş bulunan tüm aşıların doğru zamanda ve eksiksiz olarak yapılması şarttır. Aşı dozları, injeksiyon sayıları, dozlar arasındaki süreler, daha sonraki rapeller önerilen program doğrultusunda düzenli olarak uygulanmalıdır.
Bir kısmı öldürücü olabilen hastalıklara karşı daha hasta olmadan, aşı olarak korunmak güvenli, daha kolay ve daha ucuzdur. Mikrobik hastalıklardan korunmak için önerilen birçok yol olmasına karşın; korunmada en etkin, en güvenli ve en ucuz yöntem çocukların hastalığa yol açan mikroba karşı aşılanmasıdır. Bir hastalık ortaya çıktıktan sonra teşhis ve tedavi için geçecek süre daha uzun olduğu gibi yapılan masraflar da oldukça büyük meblağlara ulaşmaktadır. Bu nedenle ülkemizde hemen her yerde kolayca sağlanabilen mevcut aşılarla çocuklar üşenmeden, zamanında aşılatılmalıdır. Bu anne babanın üzerine düşen görevler arasında ilk sıralarda yer almalıdır.
İlk iki yaşta çocuğa bulaşabilecek hemen her hastalığın görüldüğü ülkemiz, çocukluk çağı bulaşıcı hastalıkları açısından şanssızdır. Bu nedenle ülkemizde bulaşıcı ve aşılarla önlenebilir hastalıklara bağlı komplikasyonlardan ölen bebek ve çocukların sayısı her yıl binleri bulmaktadır. Aşılanmayan çocuklar hem kendileri hastalanıp hayatları tehlikeye düşmekte hem de toplum içinde diğer aşısız çocuklara hastalığı bulaştırarak salgınların ortaya çıkmasına yol açabilmektedirler.
Bir defa geçirildiğinde bile ağır seyreden ve ölüm, sakatlık, zekâ geriliği gibi ciddi sonuçlara neden olabilen mikrobik hastalıkların varlığı söz konusu olduğunda kişileri bu hastalıklardan korumanın ne kadar önemli olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
IV.1.Aşı Nedir ? İçerisinde düşük miktarda ve hastalık yapıcı etkisi zayıflatılmış mikroorganizma bulunan ve hastalıklar ortaya çıkmadan önce uygulandığında belirli hastalıklardan korunma sağlaması amacıyla kullanılan biyolojik maddeler “aşı” adı ile bilinir. Aşılar insan ve hayvanlarda hastalık yapma ihtimali olan virüs, bakteri gibi mikroorganizmaların hastalık yapma yeteneğinin ortadan kaldırılarak ya da bazı mikropların salgıladığı zararlı maddelerin etkisinin ortadan kaldırılarak sağlam kişilere verilmesi için üretilen biyolojik maddelerdir.
IV.2.Aşı Türleri : Aşıların üretimi, hastalığa neden olan bakteri ve virüsler ya da bunların salgıladığı toksinler (=zehirler) kullanılarak yapılır. Aşılar vücuda verilmeden önce ileri teknoloji gerektiren titiz işlemlerden geçirilerek hastalık yapıcı etkileri ortadan kaldırılmak suretiyle güvenli hale getirilmişlerdir. Aşı maddesi olarak kullanılan materyal, ya ilgili bakteri veya virüsün bir ürününden ya da ilgili mikroorganizmanın doğrudan kendisinden sağlanır. Aşılarda kullanılan mikroorganizmalar hastalıklara yol açan tiplerinden farklı olarak öldürülmüş veya canlı iseler hastalık yapıcı etkileri azaltılmış ya da tiplerinde bazı değişiklikler yapılmıştır.
Başlıca aşı tipleri şunlardır:
a.Canlı Aşılar: Aşı içerisindeki mikroorganizma canlı olmakla birlikte vücud için tamamen zararsız hale getirilmiştir. Verem, kızamık,kızamıkçık ve kabakulak aşıları canlı aşılardandır.
b.Ölü Aşılar: Aşıda kullanılan mikroorganizmalar öldürülmüştür. Ancak vücudun bağışıklık sistemini uyararak antikor dediğimiz koruyucu maddelerin yapılmasını sağlayacak özellikleri korunmuştur. Boğmaca aşısı ölü aşıların bir örneğidir.
c.Altbirim (=Subunit) Aşılar: Aşıda kullanılacak mikroorganizmalar öldürüldükten sonra parçalanarak, ölü mikrop birimlerinden vücudu uyararak koruyucu antikorların yapılmasını sağlayacak parçalar aşı yapımında kullanılır. Bu tür aşıların örneği olarak Hepatit B ve grip aşıları sayılabilir.
d.Toksoid aşılar: Bu tür aşılarda mikroorganizmaların kendileri değil ürettikleri zehirler çeşitli kimyasal maddelerle işlenerek hastalık yapıcı etkileri yok edildikten sonra aşı yapımında kullanılır. Bu tür aşılara örnek olarak Tetanoz ve Difteri aşılarını gösterebiliriz.
IV.3. Aşıların Koruma Mekanizması:Aşılar, kişileri hastalıklardan ve onun kötü sonuçlarından koruyabilmesi için sağlam ve risk altındaki kişilere uygulanmaktadır. Aşıların tedavi edici özellikleri yoktur. Bunun anlamı herhangi bir hastalık oluştuktan sonra hasta kişiye aşı yapmanın yararlı olmadığıdır. Aşılar, ağız yoluyla damla şeklinde verilerek veya çoğunlukla olduğu gibi, kas içerisine, cild altına veya cild içine injeksiyon yapılarak, injekte edilmek yoluyla tatbik edilir.
Aşı vücuda hangi yolla uygulanırsa uygulansın, vücudu hastalıklara karşı koruyan ve savunma cisimcikleri olarak isimlendirilen antikorların üretilmesini sağlarlar.
Aşıların, hastalık yapma yetenekleri olmasa da aşı uygulanan vücud gerçekten hastalık etkeni ile karşılaşmış gibi davranır ve koruyucu tedbirler oluşturmağa çalışır. Vücudun bağışıklık sistemine ait savunma hücreleri uyarılır, hızla çoğalmaya başlarlar. Mikropları öldürmekle görevli hücreler ve koruyucu antikor salgılayan hücreler aşı yoluyla verilen hastalık etkenini tanır ve diğer tüm koruyucu sistemleri harekete geçirir. Aşı ile verilen ve hastalık yapıcı özelliği olmayan hastalık etkeni yok edilirken tüm özellikleri bağışıklık sitemince hafızaya alınarak kaydedilir. Canlı aşılar ile vücuda verilen mikroorganizmalar çoğalmaya başlar; fakat zayıflatılmış olduklarından bu durum hastalıkla sonuçlanmaz veya hastalığa ait çok hafif belirtiler gelişir. Sonuçta gerçek mikropların meydana getirdiğine benzer bir bağışıklık ortaya çıkar. Ölü veya Toksoid aşılar hastalık belirtilerine yol açmamakla birlikte vücudda bunlara karşı savunma cisimcikleri olan antikorlar üretilir.
Vücud aşılamadan sonra gerçek hastalık etkeni ile karşılaştığında bağışıklık sistemi mikrobun özelliklerini hemen hatırlayarak hastalık tablosu oluşturmasına fırsat vermeden bakteri veya virusu yok eder. Çocukların bağışıklık sistemi, bebeklik döneminde tam gelişmediği için bazı aşıların belirli aralıklarla tekrarlanması gerekmektedir. Bunun birer örneği olarak Difteri, Tetanoz, Boğmaca (Karma) aşıları ile Çocuk Felci aşısının ve çocukluk çağı Menenjit aşısının (HI-B) birer ay ara ile üç kez yapılması ve son dozdan bir yıl sonra Rapel adı verilen bir hatırlatma dozu daha yapılması gerekmektedir.
Anneden bebeğine dünyaya gelmeden pasif olarak göbek kordonu yoluyla geçen ve varlıklarını hayatın ilk yılı boyunca devam ettiren anneye ait(=maternal) antikorlar, bebeğin belirli virus veya bakteri hastalıklarına karşı korunmasında başlıca rolü üstlenir. Anneden bebeğe geçerek pasif bağışıklığı sağlayan anneye ait(=maternal) antikorlar bazı bebeklerde beşinci ay gibi hayatın erken bir döneminde ortadan kaybolurken, bazı bebeklerde varlıklarını dokuzuncu aya kadar veya daha sonrasına kadar uzunca bir süre devam ettirebilirler. Anneden bebeğe geçen antikor miktarıyla bunların hayatın ilk aylarında varlıklarını devam ettirmeleri arasında bir orantı vardır.
Aşılama ile vücudda oluşturulan antikorlar dolaşımda uzun süre kalırlar ve bu süre içinde aynı mikrop vücuda tekrar girerse bu mikrobun hastalık oluşturmasına fırsat vermeden yok edilmesini sağlarlar. Herhangi bir aşının bu koruyuculuğunu oluşturabilmesi için uygun yaşlarda ve uygun aralıklarda yapılması gereklidir. Aşıların çocuklara hastalıklara yakalanma riskinin en yüksek olduğu dönemlerden uygun bir süre önce yapılması gerekmektedir.
IV.4. Bağışıklık Sistemi : Yeryüzünde yaşayan ve kısaca “mikrop” adı ile tanımlanan virüs, bakteri gibi zarar verici etkenlerin çeşitliliği göz önüne alındığında insanoğlunun böyle bir ortamda hastalanmadan hayatını sürdürebilmesinin çok zor olduğu düşünülebilir. Bu tehlikeli “mikrop dolu” dünyada insanın yaşamasını sağlayan ve dış ortamdaki zararlı etkenlere karşı koyan vücudun savunma mekanizmaları “Bağışıklık Sistemi” olarak adlandırılır. Bağışıklık sistemi Özgül ve Özgül Olmayan Bağışıklık Sistemi olarak iki bölüm olarak sınıflandırılmıştır.
Özgün Olmayan Bağışıklık Sistemi: Vücudumuza zarar verebilecek tüm etkenlere karşı hiçbir ayırım yapmadan savunma yapan bağışıklık organizasyonudur. Bu sistem içinde yer alan derinin salgıları ile tüm vücut yüzeyinde oluşturduğu tabaka, burun tüyleri ve mide asidi gibi savunma mekanizmaları mikropların vücuda girmesini engellemekte ya da mikroplar girse bile hastalığa yol açmasını önlemektedir.
Özgün Bağışıklık Sistemi: Vücuda giren mikroorganizmaları tanımlayarak onlara karşı birebir denebilecek özel savunma geliştiren ve aşılarla bağışıklama ile ilgili olan korunma sistemidir.
İnsan bedeni, kendisine yabancı olan her türlü mikrobik etkeni hassasiyetle ayırd edebilir. İnsan savunma sistemi, vücuda yabancı mikroorganizmaların yapısını tanımladıktan sonra bu yapıları etkisiz hale getirebilecek savunma maddeleri (antikorlar) üretmekte ve antikorlar mikrobun hastalık yapmasına fırsat vermeden onu etkisiz hale getirmektedir.
IV.5.Aşıların Zamanlaması: Her bir aşı için en uygun uygulama zamanı, hastalığın epidemiyolojik özellikleri, çocuğun bu infeksiyon etkenleriyle en sık karşı karşıya kaldığı dönem ve çocukların aşıya karşı değişebilen cevapları gözönünde bulundurularak ayrı ayrı belirlenmiştir.
Bebeklerin mikrobik hastalıklardan korunması, gebelikten itibaren anne adayına uygulanacak aşılar ile başlamaktadır: Hamilelik döneminde anne adaylarına son üç ayda birer ay ara ile yapılacak iki doz tetanoz aşısı hem anne hem de bebek için hayat kurtarıcı olabilir. Bebeklik döneminde en sık görülen hastalıklar olan Hepatit B, Verem(=Tuberküloz), Difteri, Tetanoz, Boğmaca, Çocuk Felci, Menenjit ve Kızamık hastalıkları ile bunlara bağlı ölüm ve sakatlıkların engellenebilmesi için, yeni doğan bebeklerin hayatlarının ilk aylarından itibaren aşılanmaları gerekmektedir.
Bir aşı ilk kez yapıldığında, süresi aşıdan aşıya değişebilen bir ara dönemden sonra az miktarda bağışıklık cisimciği(=antikor) meydana gelir. Aynı antijenle daha sonra karşılaşıldığı zaman ise kısa zamanda ortaya çıkan, daha yoğun bir antikor yanıtı gelir. Bunun nedeni, önceden söz konusu antijene karşı duyarlı duruma geçmiş olan ve antijenik bir bellek taşıyan hücrelerin varlığıdır.
Aşı injeksiyonları arasındaki ideal teorik sürenin 1 ay kadar olduğu yapılan araştırmalar sonucu belirlenmiştir. Buna göre aşı yaptırılırken bir aşıdan sonra yeni aşı yaptırılacağı zaman aradan en az bir ay geçmiş olması gerekir. Bu bir aylık süre aşıya karşı çocuğun yeterli reaksiyonu geliştirebilmesi için gereklidir. Pratikte de bu bir aylık süre antikorların yeterli miktarda meydana gelmesi açısından uygundur, ancak enjeksiyonların zamanlamasında yapılacak herhangi bir değişiklik, bağışıklamanın başarısızlıkla sonuçlanacağı ve bütün aşılara yeniden başlanması gerektiği anlamına gelmez.
Bağışıklama sonrasında bebeğin kanında oluşan antikor miktarlarına yönelik tesbitler , injeksiyonlar arasındaki sürelerin belli bir süreyle sınırlı olarak uzatılmasının, injeksiyon sayısında veya bağışıklama programında herhangi bir değişikliği gerektirmediğini göstermiştir. Birinci ve ikinci enjeksiyon arasındaki sürenin 3, ikinci ve üçüncü enjeksiyon arasındaki sürenin ise 6 aya uzatılabileceği; aşılama ile ilgili laboratuvar çalışmalarında gösterilmiştir. Bu, rapel dozları için de geçerlidir. Rapel, bağışıklama programının tamamlayıcısı değil, temel bir bölümüdür ve genel olarak rapeller üçüncü enjeksiyondan 6-24 ay sonra yapılmalıdır. Daha sonraki rapeller çocukluk döneminde her 5-7, erişkinlerde ise her 10 yılda bir tekrarlanır.
Birkaç doz halinde uygulanan aşılarda önceki dozu takip etmesi gereken herhangi bir injeksiyonun yapılması 6 aydan az bir süre geciktiğinde bağışıklama programına yeniden başlanması ve injeksiyonların tekrarlanmasına gerek yoktur. Aşı programına ara verildiği yerden devam edilmeli ve bağışıklama kişinin yaşına göre gereken sayıda doza ulaşacak şekilde injeksiyonlar yapılarak tamamlanmalıdır.
IV. 6.Çocuklarda Aşı ile Korunulabilir Hastalık Aşıları:
a. Verem (BCG) Aşısı: Doğumdan hemen sonra aşının mevcut olduğu hastanelerde daha bebek hastaneden çıkmadan veya herhangi bir sebeple hemen yapılamamışsa en geç ilk altı hafta içinde bebeğe yapılması gerekir. Sağlıklı bebeklerde en geç doğumdan sonra 3. ay içerisinde tek doz şeklinde Verem Aşısı (BCG) uygulanmış olmalıdır. Ancak düşük doğum ağırlıklı bebeklerde bebeğin bir miktar ağırlık artıcı sağlaması beklendikten sonra yapılır. Prematüre bebeklerde BCG aşısı uygulamasında, bebeğin vücud ağırlığının 3kg’a ulaşmasına kadar aşının ertelenmesi genellikle kabul edilir. Daha sonra, ilköğretim 1. ve 5. sınıflar ile Lise son sınıflarda BCG aşısını hatırlatmak için rapel dozları yapılmalıdır.
BCG aşısı, bakteri veya virüs aşılarıyla aynı günde yapılabilir. Aynı anda yapılmadıkları takdirde BCG aşısıyla herhangi bir diğer aşı arasında 1 aylık bir süre bırakılmalıdır.
BCG aşısı bebeği ölümle sonuçlanması muhtemel ağır verem hastalığı tiplerinden korur. Verem Aşısı omuz bölgesinden cilt içine özel bir iğne ile uygulanmaktadır. Aşı yerinde 2-4 hafta sonra hafif bir yara oluşmakta ve bu yara kendiliğinden iyileşmektedir. Bu durum genellikle tedavi gerektirmemektedir, ancak aşı yerinde iyileşmeyen bir yara oluştuğu takdirde bir hekime başvurulması gerekir.
Bazen BCG aşısı yapılan taraftaki koltuk altında aşıya bağlı lenf bezleri şişmesi görülmektedir. Böyle bir şişlik fark edildiğinde hastaneye başvurulması gereklidir.
b. Üçlü Karma Aşı: Difteri+Boğmaca+Tetanoz[DBT Aşısı]: “Karma aşı” olarak bilinen ve ülkemizde tüm Sağlık Ocakları ve Ana-Çocuk Sağlığı merkezlerinde yaygın olarak uygulanan aşı, çocukları Difteri, Boğmaca ve Tetanoz hastalıklarına karşı korumak için uygulanmaktadır. Difteri, boğmaca ve tetanoz hastalığına yol açan bakterilere karşı korumak için öldürülmüş mikroorganizmalardan hazırlanmış karışık bir aşıdır.
Çocukluk döneminin ölümle sonuçlanabilen önemli hastalıklarından olan Difteri, Boğmaca ve Tetanoz hastalıkları yapılan yaygın aşılama çalışmaları ile büyük ölçüde kontrol altına alınmış olmakla birlikte tüm çabalara rağmen tamamen tehlike olmaktan çıkmış değillerdir. Bu üç hastalık artık nadir olarak görülmekle beraber hastalığın ciddiyeti, olumsuz sonuçları ve ölümlere yol açması bu hastalıklara karşı aşılamanın önemini korumakta ve aşılama çalışmalarının ısrarla sürdürülmesini zorunlu kılmaktadır.
Yenidoğan bir bebek, DBT aşısı ile hayatının ikinci ayından itibaren 1-2 ay arayla 3 kez aşılanmalı ve 3.dozun uygulanmasından yaklaşık 1 yıl sonra 18. ayda Rapel adı verilen bir hatırlatma dozu daha yapılmalıdır. Genellikle bebeklerde 2.-4.-6. aylarda kol veya bacaktan kas içine yapılır. 18. ayda tekrarlanır. Son olarak 4-6 yaşlar arası veya okula başlarken yapılarak koruyuculuğu tamamlanır.
Uygulaması zorunlu hale getirilmiş aşıların büyük bölümünü oluşturan [ Difteri+ Tetanoz+ Boğmaca, oral veya injektabl Polio] aşıları birlikte yapılır.
Özellikle Karma ve Çocuk Felci aşılarının uygulanmasında tereddüte yol açan durum iki açı dozu arasındaki sürenin geçirilmesi korkusudur. Bu aşıların dozları arasında verilen ideal zaman aralığı, teorik olarak 1 aydır ve bu 4 haftadan oluşan süre gerçi antikor yapımının tatmin edici düzeyde gerçekleşmesi açısından yeterli görülmektedir. İki Karma ve Çocuk Felci açışı arasındaki süre iki ay olarak tesbit edilmesine karşılık bu süre 6 aya kadar uzatılabilir, ancak bu aşıların mutlaka üç doza tamamlanması ve son dozdan bir yıl sonra rapel yapılması yeterli bağışıklık sağlanması için şarttır. İnjeksiyonlar arasındaki süreyi enjeksiyon sayısında değişiklik yapmadan uzatmak, günümüzde mümkündür. Aşının ilk dozu en geç 6. ayda yapılmalıdır.
Karma aşı ile ilgili çalışmalarda, birinci ve ikinci enjeksiyonlar arasında 3, ikinci ve üçüncü enjeksiyonlar arasında 6 aylık süre bırakılmasında sakınca olmadığı görülmüştür. İki aşı dozu arasındaki süre en fazla 6 ay olabilir. Daha uzun aralıklarla yapılan aşının ideal bir korunma sağlamadığı bilinmektedir. Aynı durum, bağışıklamanın tamamlayıcı değil, temel bir bölümü olan rapeller için de geçerlidir.
İlk rapelin, son enjeksiyondan günü gününe tam 1 yıl sonra yapılması gereksizdir; yalnızca, son enjeksiyonu izleyen 2 yıl içerisinde yapılması yeterlidir. Daha sonraki rapeller çocuklarda her 5, büyüklerde ise her 10 yılda bir uygulanır.
Günümüzde hakim olan eğilim enjeksiyonlar arasındaki sürelerden çok, enjeksiyon sayılarının hesaplanması şeklindedir. 5 yaşından önce üç mutlak doz aşısı yapılmış olan ve daha sonra da 18-20 yaşına gelmeden önce herhangi bir aralıkla üç rapel uygulanan çocuklarda bağışıklama, yeterli düzeyde olacaktır.
Çocuk büyüyüp 7.yaşına geldiğinde (genellikle ilköğretim 1. Sınıfda) ise üçlü aşıdaki boğmaca çıkarılarak, sadece Difteri-Tetanoz karma aşısı yapılmalıdır. Bu dönemde ayrıca verem, çocuk felci ve kızamık-kızamıkçık-kabakulak aşıları da önerilen aşılardır. Gelişen tıp teknolojisi, kullanım kolaylığı ve uygulamada etkinlik sağlamak için çok sayıda hastalık etkeni mikroba karşı tek bir defada uygulanan enjeksiyon ile koruma sağlamaya yönelik yeni aşıları geliştirme çalışmalarına hız vermiştir. Bu çalışmalar sonunda varılan son noktada, Difteri, Boğmaca ve Tetanoz aşılarına Çocuk felci ve HI-b menenjit aşısı eklenerek oluşturulan “Beşli karma aşı” günlük uygulama alanına girmiştir. DBT aşısı, adele içi yolla ya da cilt altına uygulanmakta ve genellikle üstkol ya da bacağın ön kısmı tercih edilmektedir.
Karma Aşı yapılan bölgede %25’e kadar ulaşan yüksek oranda görülen şişlikler alkollü bir pamuk ile oğuşturularak azaltılması kolaylaştırılır. Aşı yerinde ısı artışı, kızarıklık ve şiddetli ağrı gibi şişliğe ilave infeksiyon bulguları varsa bir hekime başvurulması gereklidir. Bu aşı için özel önem taşıyan aşı sonrası ateş yükselmesi ve havale tehlikesine karşı çocuğun ateşi aşı sonrası 24 saat yakından izlenmelidir.
Bir DBT aşısı uygulandıktan sonra kollaps, şok, 40.5 C’ yi aşan ateş, konvulziyonlar veya diğer nörolojik semptomlar görülmesi halinde DBT aşılamasına ara verilmesi gereklidir.
Difteri, Tetanoz, Boğmaca karma aşısı oral polio veya inaktive polio ile birlikte yapılabilir. Bu aşılar ile birlikte Hepatit B ve Menenjit Aşısı (HI-b) aynı gün uygulanabilir.
Bebekleri doğumları sırasında ortaya çıkabilecek “yenidoğan tetanozu”ndan korumak için, anne adaylarının gebeliklerinin 3. ayından itibaren tetanoz aşısı olmaları gerekmektedir. Doğum öncesi uygulanacak Tetanoz aşısı hem anneyi hem de bebeği tetanozdan koruyacağı gibi, ne anneye ne de doğacak bebeğine karşı zararlı bir etkisi olmaz. Bu durum gözönüne alınarak doğum nerede yapılacak da olursa olsun , tüm anne adaylarının tetanoza karşı doğum öncesinde aşılanması önerilmektedir.
c. Çocuk Felci (=Polio) aşısı: Bu aşı ülkemizde genellikle karma aşı ile aynı zamanlarda ancak ağızdan damla şeklinde uygulanır. Ağızdan verilen aşının etkisinin giderilmemesi için aşı verildikten sonraki iki saat içerisinde bebeğe ağızdan klorlu olduğu bilinen şehir suyu kaynatılmış olsa bile verilmemelidir. Aşı sonrası görülebilen yeşil renkli-bol sulu ishal durumlarında bebeğe verilen su miktarı arttırılarak bebekte su kaybı oluşmaması sağlanmalıdır.
Günümüzde çocuk felci hastalığına karşı kullanılan iki farklı aşı vardır:
1.İnaktive Çocuk Felci Aşısı : Ölü aşı grubunda yer alan bir aşıdır. Son derece güvenli ve etkin olması en önemli özelliğidir. Çocuk felcine karşı bireysel korunmanın sağlanmasında vazgeçilmez bir aşıdır. Enjeksiyon şeklinde uygulanır. Pratikte DBT aşısı ile eşzamanlı olarak hayatın 2. ayından başlayarak 1-2 ay arayla toplam üç doz enjeksiyon şeklinde uygulanır. Bebek 18 aylık olduğunda hatırlatma maksadıyla bir rapel dozu daha yapılır. Beşli karma aşı içerisinde Difteri, Tetanoz, Boğmaca ve HI-b aşıları ile birlikte bulunmaktadır. Beşli karma aşı gelişmiş ülkeler başta olmak üzere birçok ülkede yaygın olarak kullanılmaktadır.
2. Oral Çocuk Felci Aşısı: Ağızdan damla şeklinde verilerek uygulanmaktadır. İnaktive Polio aşısı gibi Oral Polio aşısı da DBT aşısı ile eşzamanlı uygulanmaktadır. Oldukça etkin bir aşı olmakla birlikte aşının verilmesi sırasında çocuğun kusması ya da tükürmesi gibi durumlar uygulama başarısını kısmen olumsuz etkilemektedir. Aşı uygulandığı günlerde ishalli olan bebeklere bir ay sonra bir doz aşının daha uygulanması tavsiye edilmektedir. İshal, oral polio aşısının uygulanması için bir kontrendikasyon teşkil eder. İshal sırasında verilmiş olan Polio aşısı dozları, ishal bittikten sonra tekrarlanmalıdır. Çocuk felcine karşı kitlesel bağışıklık sağlanmasında büyük payı vardır.
İnaktive Ve Oral Çocuk Felci Aşılarının Birlikte Kullanımı: Çocuk felcine karşı aşılanan çocuklarda yapılan çalışmalar, hastalığa karşı en iyi korumanın inaktive ve oral çocuk felci aşılarının ardışık kullanılması ile sağlanabileceğini göstermektedir. Ardışık kullanım önce inaktive, ardından oral olmak üzere farklı zamanlarda çocuğa her iki aşının da verilmesini esas alır. Birçok ülkede tercih edilen bu uygulama; aşılamaya 2,4,6 ya da 2,3,4’üncü aylarda Beşli karma aşı ile bağışıklanmağa başlanan çocuklara 18. aydaki hatırlatıcı rapel dozunun ağızdan oral aşı şeklinde uygulanması şeklindedir. İnaktive ve oral çocuk felci aşılarını ardışık kullanmanın sağladığı en büyük avantaj, inaktive aşı ile önce bireysel korunmanın sağlanması, daha sonra oral aşı ile kitle bağışıklığının güçlendirilmesidir. Böylece çocuk felci hastalığına karşı hem bireyde hem de toplumda çok güçlü ve kalıcı bir bağışıklama sağlanabilmektedir. Çocuk felci aşılarının her iki çeşidi de, difteri, tetanoz, boğmaca ve diğer çocukluk aşıları ile birlikte ve aynı gün uygulanabilir. Aşı uygulamasından sonra annelerin bebeklerini emzirmesinde herhangi bir sakınca yoktur. Aşıdan hemen sonra dahi bebeğe mama, süt ve diğer besinler verilebilir. Sadece oral polio aşısı verilen bebeklere bir-kaç saat klorlanmış su ve sulu içecek verilmemesi önerilmektedir.
d. HI-B Aşısı : HI-b aşısı Hemofilus influenza tip-b mikrobunun parçalanarak etkisiz hale getirilmesi ile hazırlanmış yeni bir aşıdır. Uygulandığı çocukları Hemofilus influenza tip-b mikrobunun oluşturduğu hastalıklara ve bu arada en önemli olarak menenjite karşı etkin bir şekilde korumaktadır. Önerilen aşı planına göre HI-b Aşısı, DBT aşısıyla eşzamanlı olarak bebek iki aylık olduktan sonra bir ay arayla 3 doz uygulanmalı ve bebek 18 aylık olunca hatırlatma maksadıyla bir rapel dozu daha yapılmalıdır. 12 aylıktan büyük (1 yaşını doldurmuş) bebeklere HI-b aşısı tek doz şeklinde uygulanmakta ve etkin bir korunma sağlamaktadır. HI-b aşısının yan etkileri hemen hemen yok gibidir. Aşının, Difteri,Tetanoz, Boğmaca karma aşısı ile birlikte, aynı anda uygulanmasında, herhangi bir sakınca yoktur. HI-b aşısı tek aşı olarak bulunabileceği gibi, Beşli karma aşı içerisinde difteri, tetanoz, boğmaca ve inaktive çocuk felci aşısı ile birlikte beşli aşı formunda da mevcuttur.
e. Beşli Karma Aşı: Günümüzde gelişen tıp teknolojisi sayesinde tedavisi güç ya da imkansız çeşitli hastalıklardan korunmamızı sağlayacak yeni aşılar insanlığın kullanım alanına girerek insanlığın faydasına sunulmaktadır. Çocuklarımızın hayatlarını tehdit eden hastalıklara karşı geliştirilen her yeni aşı, “çocuğa batırılacak yeni bir iğne” anlamına gelmektedir. Gündelik pratikte çok sayıda aşı için defalarca doktora, gitmek, defalarca çocuğun canını yakmak gerekmektedir. Bu sorunun çözümü ancak çok sayıda aşının tek enjektörde biraraya getirilerek uygulanması ile kısmen çözümlenebilmiştir. Burada önemli olan nokta çok sayıda aşının küçük bir enjektör içerisinde etkinlik ve güvenilirliğinden birşey kaybetmeden birleştirilmesinin çok yüksek bir teknoloji gerektirmesidir. En son geliştirilen Beşli Karma aşı ile difteri, tetanoz, boğmaca, çocuk felci ve HI-b etkenli infeksiyonlara karşı vücudun farklı bölgelerinden defalarca aşı yapma gereği ortadan kaldırılmıştır. Beşli Karma aşı ile önerilen aşılama programına göre bebekler doğumu izleyen 2.-4-.6.’ncı ya da 2.-3.-4.’üncü aylarda aşılanmalı, 18’inci ayda ek bir hatırlatma için rapel dozu uygulanmalıdır.
f. Kızamık Aşısı: Çocukluğunda kızamık geçiren annelerin bebekleri 6. aya kadar anneden geçen antikorlar tarafından bu hastalığa karşı korunmaktadır. Kızamık salgınlarının daha sık görüldüğü bölgelerde, bebeklerin hassas hale geldiği ve anneden geçen koruyuculuktan hemen hiçbir eser kalmayan 9. ayda yapılması önerilir. Ancak salgın ihtimalinin az olduğu yerlerde 12. aydan sonra yaptırılan aşının bebeğin savunma sistemi daha iyi gelişmesine bağlı olarak daha yüksek düzeyde koruyuculuk sağladığı bilindiğinden 12-15. ay arasında yapılması uygundur. Fakat hiçbir zaman 15. aydan sonraya bırakılmamalıdır. En iyisi kızamık aşısının uygulama zamanını çocuğu izleyen hekimin kararına bırakmaktır.
Kızamık aşısı da kol veya bacakta kas içine yapılır. Ayrıca kızamık aşısıyla beraber kızamıkçık ve kabakulak aşılarım da içeren ve ülkemizdeki eczanelerde satılan üçlü aşının uygulanması ekonomik olarak aşıyı temin edebilecek ailelere önerilir. Kızamık aşısı yapıldıktan sonra hafif bir kızarıklık şeklinde cild döküntüsü ve ateş görülebilir. Ayrıca aşının koruyuculuğu %100 olmadığı için nadir de olsa kızamık aşısı yapılan bir çocuk kızamık çıkarabilir. Ancak bu durumda bile aşının hastalığın daha hafif seyretmesini sağladığı bilindiğinden ölümcül komplikasyonlara yol açabilen kızamık hastalığına karşı en güzel korunmayı sağlayan kızamık aşısının yaptırılması ihmal edilmemelidir. Kızamık aşısının ve özellikle kız çocuklarında gebelik esnasında geçirildiğinde sakat doğumlara yol açabilen kızamıkçık aşısının 11-12 yaşlarda tekrarlanması da önerilmektedir.
Kızamıkçık Aşısı: Çocuklukta geçirildiğinde ciddi bir tehlikeye yol açmayan Kızamıkçık hamilelikte geçirildiğinde anne karnındaki bebek için ciddi bir tehlike oluşturduğundan ergenlik çağma gelen ve kızamıkçığa duyarlı olduğu anlaşılan yani çocukken kızamıkçık geçirmemiş kız çocuklarının kızamıkçık aşısı yaptırmaları da tavsiye edilir.
Kabakulak Aşısı: Çocuklara 14 aylık olduklarında kabakulak aşısı yaptırılması da önerilmektedir.
g. Üçlü [ Kızamık+ Kızamıkçık+Kabakulak ] Aşısı: Çocuklarda hastalık yapabilen üç ayrı tür virusun zayıflatılması ve hastalık yapıcı etkilerinin ortadan kaldırılması yoluyla geliştirilen üçlü Kızamık, Kızamıkçık, Kabakulak aşısı, tüm dünyada uzun süreden beri kullanılmaktadır. Bebekler anne karnındayken annenin bu hastalıklara karşı oluşturduğu bağışıklık cisimcikleri olan antikorlara sahip olarak hayatın ilk aylarında bu virusların yol açabileceği hastalıklara karşı tabii olarak korunmaktadırlar. Ancak, anneden geçen antikorların yavaş yavaş ortadan kalkması sonucunda bebekler 9. aydan itibaren bu hastalıklara karşı korumasız kalabilmektedirler. Bu nedenle tüm bebeklerin 9. aydan itibaren mutlaka bir doz Kızamık aşısı olmaları gerekmektedir. Kızamık, Kızamıkçık,Kabakulak Karma aşısı, bebeğe 9. ayda Kızamık aşısı yapılmadıysa 12. aydan itibaren uygulanmalıdır. Eğer bebeğe 9. ayda kızamık aşısı uygulanmışsa Kızamık, Kızamıkçık ve Kabakulak karma aşısının 15. ayda yapılması önerilir. Üçlü Kızamık+Kızamıkçık+Kabakulak Aşısı 12. aydan itibaren tek doz uygulanabilir. Kızamık Aşısı 9. ayda uygulanmış ise 15. ayda Üçlü Kızamık+Kızamıkçık+Kabakulak Aşısı yapılır. 4-6 yaş veya 11-12 yaşta Üçlü Kızamık+Kızamıkçık+Kabakulak Aşısı’nın bir doz daha yapılması önerilmektedir.
Kızamık, Kızamıkçık ve Kabakulak Karma aşısı olan bebeklerde, nadiren aşıdan 5 ile 12 gün sonra hafif ateş ve bazı deri döküntüleri olabilmekte ve bu belirtiler tedaviye gerek olmadan 1-2 günde kendiliğinden iyileşmektedir. Aşıya bağlı ateş görülen bebeklere birkaç gün süreyle ateş düşürücü ilaç verilebilir. Kızamık, Kızamıkçık ve Kabakulak karma aşısı, bu hastalıklardan herhangi birini geçirmemiş erişkinlere de uygulanabilir.
Aşı yapılacak kişinin önceden bu hastalıklardan birisini geçirmiş olması, bu üçlü karma aşının yapılmasını engelleyici bir neden değildir. Sadece hamilelere bu aşı uygulanmamalıdır.
Erkek ve kız çocuklar 12-18 aylıkken rutin olarak kızamık, kabakulak ve kızamıkçık bağışıklamasının uygulanması, kızamık ve kabakulak oranını ve bunların komplikasyonlarını azaltır, seronegatif gebe kadınlar açısından bir tehlike oluşturan endemik ve epidemik kızamıkçığı ortadan kaldırır. Ayrıca vahşi virüsün ortamda azalması, seronegatif gebe kadınlar için ek bir koruma sağlar.
h. Hepatit B Aşısı: Hepatit B virusu aşısı , parçalanarak hastalık yapma kabiliyeti ortadan kaldırılan ve etkisiz hale getirilen virusun bazı altbirimleri alınarak hazırlanmaktadır. Bugün tüm dünyada yaygın olarak kullanılmakta olan Hepatit aşılarının hastalık yapma ihtimali kesinlikle yoktur. Günümüzde geliştirilen modern aşılar sayesinde bu hastalığa karşı yüksek oranda bir korunma söz konusudur.
Hepatit-B hastalığı, doğum olayı esnasında perinatal olarak bebeğe bulaşabilmektedir. Asemptomatik yani herhangi bir hastalık belirtisi göstermeyen ancak, buna karşılık Hepatit-B hastalığını bulaştırabilen HBsAg taşıyıcılarından doğan bebeklerin % 30-50 kadarı, birinci yaşlarını doldurduklarında hastalık etkeni ile bulaşmış oldukları tesbit edilmiştir. Bunun için tüm anneler doğum öncesi Hepatit-B yönünden araştırılmalı ve durumuna göre doğacak bebeğe yönelik tedbirler planlanmalıdır.
Hepatit-B aşısı, bugün tüm bebeklere ilk bir yıl içinde uygulamaya konulmuştur. Birçok araştırma belirli nüfus gruplarının, Hepatit-B gelişmesi bakımından daha büyük risk taşıdıklarını ortaya çıkarmıştır. Hepatit B aşılamasının henüz virusla temas etmediği tesbit edilen ve risk grubu olarak tanımlanan sağlık ve yardımcı sağlık personeli, hemodiyaliz uygulanan hastalar, sık kan transfüzyonu yapılanlar, kronik taşıyıcı olarak adlandırılan kişilerin eş ve aile fertleri ile eşcinseller ve fuhuş sektöründe iştigal edenlere mutlaka uygulanması önerilmektedir.
Değişik uygulama şemaları olmakla birlikte esas olarak Hepatit B aşısı,1 ay arayla 3 doz ve ilk dozdan bir yıl sonra uygulanan bir hatırlatma dozu şeklinde 4 defa uygulanmaktadır. Bu şema ile kalıcı bir koruma sağlanmaktadır. Hepatit-B aşısı için geçerli olan diğer bir şema ise 1 ay ara ile uygulanan 2 doz ve ilk dozdan 6 ay sonra hatırlatma dozu şeklindedir. Aşı kas içerisine ya da cilt altına injeksiyon şeklinde uygulanabilmektedir. Hepatit-B aşısı, diğer aşılar ile birlikte aynı anda farklı injektörle olmak kaydıyla ayrı kas bölgelerinden uygulanabilmektedir. Taşıyıcı anneden doğan bebeklerin tercihen doğduğu gün ya da ilk üç gün içerisinde mutlaka birinci doz Hepatit-B aşısı ile aşılanması gerekmektedir. Üç doz Hepatit-B aşısını ve birinci yıldaki ilk hatırlatma rapel dozunu alan tüm çocuk ve erişkinlere her beş yılda bir, tek doz Hepatit-B aşısı olmaları önerilmektedir. Bu aşı sadece bir çocukluk aşısı olmayıp, Hepatit-B ile temas etmesi muhtemel olan herkese, yani taşıyıcı olmayan bebek, çocuk, erişkin, yaşlı tüm bireylere uygulanmalıdır. Aşının ciddi bir yan etkisi bildirilmemiştir.
i. Pnömokok Aşısı : Pnömokok aşısı, zatürre hastalığına yol açan başlıca mikropların etkisiz hale getirilmesi ile hazırlanan karma bir aşıdır. Aşı, zatürre ve beyin iltihabı nedeni olan pnömokok adlı mikrobun 23 değişik tipine karşı koruyucu olacak şekilde hazırlanmıştır. Mikrobun bu türleri %95 sıklıkla görülenleri arasından belirlenmiştir. Pnömokok aşısı, 18 aylıktan büyük bebekler ile tüm çocuk ve erişkinlere önerilmekte ise de dalağı alınmış ya da bağışıklık sistemi baskılanmış kişilere ise uygulanması zorunlu sayılmaktadır. Pnömokok aşısı, tek doz şeklinde uygulanır ve daha sonra her 5 yılda bir hatırlatmak için rapel dozu yapılabilir.
j. Grip Aşısı: Grip virusunun belirlenmiş binlerce tipi olmakla beraber, bunların hepsi her sene salgın yapmaz. Dünya Sağlık Teşkilatı her yıl salgın yapması beklenen grip virusu türlerini tesbit etmekte ve her yıl onlara karşı hazırlanan özel grip aşısını önermektedir. Bu şekilde grip aşısı, her yıl yenilenmekte ve aşı o yıl salgın yapması beklenen grip tiplerini içermektedir.
Her yıl salgınlar halinde görülen grip hastalığına bir çok değişik virüs yol açtığından gribe karşı aşılanma her zaman koruyucu olmaz. Grip aşılarının çeşitli tipleri vardır. Çocuklarda ciddi bir yan etkisi olmayan split (ayrıştırılmış-parçalanmış) aşı kullanımı önerilmektedir.
Bağışıklık sistemi baskılandığı için risk altında olan kişilerin ve kalabalık ortamlarda yayılması çok hızlı olduğu gözönüne alınarak okul çocuklarının özellikle aşılanması gereklidir. 6 aylıktan büyük bebeklere grip infeksiyonlarının artmağa başladığı sonbahar başında yapılırsa ihtiva ettiği grip mikroplarının yol açacağı hastalığa karşı yaklaşık bir yıl süreyle çocuğun korunmasını sağlar. Bu sebeple özellikle grip mikrobu ile karşılaşma riski yüksek olan bebek ve çocuklarda yapılması önerilir.
Grip aşısı kullanımında yaş gruplarına göre bazı farklı uygulamalar önerilmiştir:
6 ay-3 yaş arası çocuklarda: İlk kez yapılıyorsa: bir ay ara ile 2 yarım doz uygulanır. Daha önce grip aşısı ile aşılanmış çocuklarda: 1 yarım doz yapılır.
3-9 yaş arası çocuklarda: İlk kez yapılıyorsa: Bir ay ara ile 2 tam doz uygulanır.
Daha önce grip aşısı ile aşılanmış çocuklarda: 1 tam doz yapılır.
*10 yaş üstü erişkin ve çocuklara her yıl tek doz uygulanmaktadır.
IV. 7. Aşı Takvimi:
Dünya üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda çocuklara uygulanacak her aşı için belirli bir dönemde bağışıklık kazandırmayı hedefleyen bir aşı takvimi geliştirilmiştir. Aşı takvimine uygun olarak yapılacak bir uygulama, en yüksek düzeyde bağışıklık sağlanması açısından çok önemlidir.
Elde edilen deneyimler sonucunda aşağıdaki aşı takviminin uygulanması kabul görmektedir:
Çocuğun Yaşı | Uygulanacak aşı |
0-1 ay | BCG (Verem, Tüberküloz) , Hepatit-B 1.Doz |
2 ay | Karma (Difteri-Boğmaca-Tetanoz) ve Çocuk Felci (Polio)/l.doz, Hepatit-B 2.Doz |
3-4 ay | Karma ve Çocuk Felci/2. Doz, Hepatit-B 3.Doz |
6 ay | Karma ve Çocuk Felci/3. Doz |
9 ay | Kızamık |
15.Ay | Hepatit-B Rapel |
18 ay (1,5 yaş) | Karma ve Çocuk Felci/Rapel (Tekrar) |
4-6 yaş | Difteri-Tetanoz, Çocuk Felci/Rapel , Hepatit-B Rapel |
IV. 8. Aşılamanın İstenmeyen Etkileri: Aşı Komplikasyonları :
Günümüzde ileri teknoloji ile üretilen aşılarda yan etki oluşturma ihtimali hemen hemen yok denecek kadar azaltılmıştır. Aşı uygulandıktan sonra çok nadir olarak vücudda ve aşı yerinde bir takım yan etkiler oluşabilir. Bu yan etkiler çok nadir olmakla birlikte genellikle; çok yüksek olmayan ateş, aşı yerinde ağrı ve kızarıklık şeklindedir. Bu yan etkiler genelde kısa süreli olup doktor tedavisi gerektirmezler ve annelerin basit önlemler almasıyla kolaylıkla ortadan kaldırılabilir.
Aşı uygulaması sonrasında çok nadir olmakla birlikte aşı bileşiminde bulunan maddelere karşı oluşan, allerjik ve sistemik reaksiyonlar görülebilir. İstenmeyen bu yan etkiler, aşılanmama halinde ortay çıkabilecek hastalığın oluşması ile görülebilecek ağır sonuçlara karşılık mukayese edilemeyecek derecede önemsiz kalmaktadır.
Aşılama sonrası gerek aşı ile vücuda dışarıdan verilen maddelerin yol açtığı reaksiyonlar, gerekse yapılan injeksiyonlara bağlı gelişen lokal yan etkiler aşı komplikasyonları olarak adlandırılmaktadır. İstenmeyen yan etkiler oluşturma ihtimali olmayan hiçbir aşı yoktur; ancak aşılama ile oluşabilecek yan etkiler, aşılanmama ile ortaya çıkabilecek hastalıkların zararları yanında çok hafif kalır.
Bir aşının etkisiyle, gözlemlenen reaksiyon arasında bir sebep-sonuç ilişkisinin kurulması yada önemli ve önemsiz komplikasyonları ayıran sınırın çizilmesi , çoğu zaman zordur. Gerçekten de bu sınır çoğu zaman net değildir.
Aşılarla bebeklerin korunmasının sağlanması hedeflenen belirli infeksiyon hastalıklarının görülme sıklığı kitlesel bağışıklama sayesinde azaldıkça, istenmeyen yan etkiler olan aşı komplikasyonları gündeme gelmekte ve birçok doktor muhtemel aşı komplikasyonları konusunda gittikçe daha fazla düşünmek gereğini hissetmektedir. Görülme sıklığı azaltılan hastalıkların tehlikelerinin gözardı edilerek, aşı komplikasyonları nedeniyle, bağışıklamanın ihmal edilmesi dikkat çekici düzeylere ulaşmıştır.
Aşılama ile bebekleri hastalıklara karşı bağışıklama ancak, herhangi bir önemli komplikasyona neden olunmadığı sürece kabul edilebilir. Bu yüzden aşı yan etkileri, bir aşının veya aşılanma tarzının kabul veya reddedilmesini belirleyen unsur olarak görülmektedir.
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları uzmanları ve pratisyen doktorların, aşıların yan etkilerinden çekinmeleri nedeniyle aşı uygulamaktan bazen kaçındıkları görülebilmektedir. Aşı uygulamalarının uygunluğu (=endikasyon) ve uygunsuzluğu (=kontrendikasyon) noktasında günümüzde, doğruluğu kesinlikle belirlenmiş kriterler ortaya konulmuştur. Aşıların teknolojik ilerlemelere paralel olarak gün geçtikçe daha saf ve konsantre olarak üretilmeleri, aşılamalarla ortaya çıkmakta olan tehlikelerin önemde oranda azalmasını sağlamıştır.
Aşılama sonrası aşıya bağlı istenmeyen etkiler nadiren görülmektedir ve her aşı için belirlenen kontrendikasyonlara dikkat edilmesi, bunlardan bazılarının önlenmesi için yeterlidir. Ayrıca aşıların üretim kalitesinde kaydedilen büyük teknolojik ilerlemeler sayesinde aşıların saflığının gittikçe artması, reaksiyonlara yol açılma ihtimalinin gittikçe zayıflaması ve aşıların her geçen gün daha iyi tolere edilmesi sayesinde bu kontrendikasyonların bir çoğu, azalmış durumdadır.
Aşı sonrası ateş, huzursuzluk gibi bazı şikayetler ortaya çıkabilmektedir. Bu durumda çocuğa bol miktarda sıvı verilmesi ve ateşin düşürülmesi yararlı olacaktır. İnjeksiyon şeklinde uygulanan aşılarda iğne yapılan bölgede kızarıklık ve kaşıntı olabilir, bu durumda çocuğun genellikle temiz olmayan eliyle aşı bölgesini kaşıması aşı yerinin mikroplanması ve şişme, ateş, kızarık ve ağrı ile kendini gösteren bir iltihabi reaksiyonla sonuçlanabilir. Bu durumda zaman kaybedilmeden sağlık kuruluşuna başvurulması gerekir.
Aşı sonrası ortaya çıkabilen istenmeyen etkiler, iki grupta incelenir.
a. Lokal –bölgesel- Aşı Reaksiyonları: Genellikle aşının uygulandığı bölgede ortaya çıkan ve en sık görülen aşı reaksiyonlardır. Bunlar , kural olarak hafif seyreder ve 1-2 gün içerisinde ortadan kaybolur.
Lokal olarak görülebilen deri reaksiyonları injeksiyon yerinde, kızarıkla ortaya çıkan lokal anafilaktik tipte doku reaksiyonları olarak bilinir, ender değildir. Bu reaksiyonlara ateş ve bazen de başka bir bölgede döküntü eşlik edebilir. Bütün bunlar her zaman için, 3-6 gün içerisinde kendiliklerinden kaybolur. Allerjik yapıdaki çocuklarda ürtiker tipi bir döküntü gelişebileceği gözönünde tutulmalıdır.
Kızamık aşısı olanların %2-5 kadarıyla kızamıkçık aşısı olanların %5-10 kadarında aşıdan sonraki 6-12. Günler arasında cildde kızamık döküntüsüne benzer bir manzara görülebilir.
Lokal reaksiyonda uygulama yerinde hemen ortaya çıkan ve genellikle birkaç dakika içerisinde kaybolan ve bazen yerini,saatlerce ve zaman zaman da bütün bir gün devam eden hassasiyete bırakan ağrı ortaya çıkabilir. Enjekte edilen aşının hacmi, bu ağrılı lokal reaksiyon üzerinde etkilidir. Ağrı Karma DBT aşısının uygulanmasına daha sık eşlik eder ve daha şiddetlidir. Genel olarak, enjeksiyon yerinde cild altında ele gelen bir lenf düğümü=nodül ortaya çıkar. Aşılananların %5-l0 kadarında görülen bu nodülün varlığı haftalarca sürebilir. Genellikle ağrısız olmalarına rağmen bu nodüller bazen iltihaplanır ve bazen aseptik bir apseye dönüşebilir.
Lokal lenfadenopatik komplikasyonlar , en yaygın olarak BCG aşısı sonrası aşı uygulanan koltukaltı lenf bezi bölgesinde izlenmektedir. Basit ya da iltihabi(=süpüratif) olabilen bölgesel lenfadenit, aşının yapıldığı bölgenin lenf düğümlerinde gelişebilen bir BCG reaksiyonudur. Lenfadenit, BCG aşısı yapılanların % 6-12’sinde görülmektedir. Dünya Sağlık Örgütü araştırmalarına göre BCG lenfadeniti görülmesi ihtimali 2 yaşının altındaki aşılanan çocuklarda daha az olarak % 0.1-4.3 oranında tesbit edilmiştir. Adenit görülme sıklığı, çeşitli faktörlere bağlıdır. Çocuğun yaşı, bu bakımdan özellikle önem taşır ve hayatın altıncı yılından sonra nadiren görülen adenit, en çok küçük çocuklarda ve bebeklerde ortaya çıkar. Tedavi gerektiren bir duruma yol açabilen bu reaksiyon hekim kontrolünde tedavi gerektirecektir.
b. Sistemik Aşı Reaksiyonları: Sistemik reaksiyonlar, üçlü veya beşli karma aşı uygulamalarından sonra daha sık görülür. Aşı uygulaması sonrası 5-12. günlere kadar bazı aşı reaksiyonları görülebilmektedir.
Ateş, sistemik aşı reaksiyonları arasında en sık rastlanılanıdır. Ateş aşılanma sonrası ilk 24 saat içerisinde %10-20 oranında görülür ve genellikle 24-48 saat devam eder. Ateş, kabakulak aşısından sonra daha seyrek görülmektedir. Aşı uygulamasını takip eden ateş yükselmeleri, ateş düşürücü ilaçlar ile genellikle 1-2 gün içerisinde kontrol altına girmektedir.
Nörolojik (sinir sitemi ile ilgili) komplikasyonlar, aşı komplikasyonları arasında ciddi sonuçlara yol açabilen bir gruptur. Nörolojik komplikasyonlara en sık neden olan aşı, uygulandığı yıllarda çiçek aşısı iken bu aşının artık yapılmaması nedeniyle yerini boğmaca aşısı almıştır. Boğmaca aşısını izleyen ve bazen çok ciddi sonuçlara yol açan nörolojik komplikasyonlar olarak konvülziyonlar(=havale) ve ensefalopatiler sayılabilir. Bu nedenle boğmaca aşısı 4. yaştan itibaren çocuklarda uygulanmamaktadır. Kızamık aşısına bağlı olarak gelişen ensefalit gibi merkezi sinir sistemini etkileyen komplikasyonlar nadir olarak bildirilmiştir. Kızamık aşısını izleyen nörolojik hastalıkların görülme oranı , kızamık hastalığına bağlı ensefalit görülme oranından çok daha düşüktür. Her 1000-2000 kızamık hastalığı vakasından birinde, hastalığın seyri sırasında ensefalit izlemektedir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre kızamık aşısından sonra ensefalit ortaya çıkma tehlikesi, kızamık hastalığı sonrasındakinin en az onikide biridir.
Paralitik komplikasyonlar, felçle sonuçlanabilen nörolojik aşı reaksiyonları olup çocuk felci (=polio) uygulamaları sonrası nadir olarak görülmektedir. Görülme sıklığı değişik kaynaklarda üç veya beş milyon çocuk felci aşısı dozu uygulanmasında bir gibi çok düşük bir oranda bildirildiğinden pratikde aşı uygulamasını etkilememesi gerekir.
IV. 9. Aşı Uygulanmaması Gereken Durumlar : Aşı kontrendikasyonları :
Aşı kontrendikasyonları ile ilgili olarak her zaman ve her çocuk için geçerli bir yasaklama listesi hazırlamak mümkün değildir. Aşı komplikasyon ve riskleri yönünden her bebek ve çocuğun ilgili hekim tarafından teker teker değerlendirilmesi ve durumuna uygun bir aşılama programı belirlenmesi uygun olacaktır.
Aşıların uygulanmamasını gerektiren faktörler çok azdır. Halkın yanlış bir düşünceyle çocuklarını aşıya götürmemesine yol açan aşı öncesi hafif ateş, ishal,öksürük, burun akıntısı ve zayıflık gibi belirtilerin aşı yapılmasına bir engel teşkil etmediği tesbit edilmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü’nün yayınladığı kriterlere göre çocuğa aşı yapılmasını engelleyebilecek sayılı durumlar : 1.Lösemi, Lenfoma gibi kötü huylu hastalığı olan ve diğer kanser türleri 2.Aktif verem hastalığı, 3.Ağır derecede zatürre, böbrek yetmezliği, metabolizma hastalıkları gibi hastane tedavisi gerektirecek durumlar 4.Kortizon tedavisi uygulanması, 5.Işın (Radyoterapi) tedavisi olarak gösterilmiştir.
Bu sayılan hastalıklar ve durumlarda bile çocuğa aşı uygulanıp uygulanmayacağı ve uygun görülürse hangi aşıların uygulanacağı hususunda kararı hastayı izleyen klinik ve sorumlu hekimler vermelidir. Bu ciddi durum ve hastalıklar dışında sağlıklı bütün çocuklar ve sayılanlar dışında başkaca hastalıkları olan bebek ve çocukların aşı takvimine uygun olarak gerekli tüm aşıları doktorunun önerisine göre yapılabilir.
Dünya Sağlık Örgütü Bağışıklama Programı çerçevesinde olmak üzere ve gelişmekte olan ülkelerdeki aşılanma sayısını artırmak amacıyla yakınlarda, aşı kontrendikasyonlarını şu durumlarla sınırlamıştır.
1. Şiddetli seyreden ateşli bir hastalık geçiren çocuklarda aşılar ertelenmelidir ; böylece hastalığın herhangi bir belirtisinin, aşıya bağlı bir etki olarak açıklanması da önlenmiş olur.
2. Beslenme bozukluğu (=malnutrisyon) , orta yükseklikteki ateş, solunum yolu infeksiyonları, basit ishaller veya bir başka hafif derecedeki hastalık, aşılama için kontrendikasyon oluşturmaz.
3.Hastanede yatan çocuklarda gerekli aşılar; hasta taburcu edilmeden önce ve özellikle hastane enfeksiyonu olarak kızamık tehlikesinin bulunduğu bazı durumlarda da yatıştan hemen sonra yapılabilir.
4.Bir DBT uygulaması sonrası kollaps, şok, 40.5 C’ yi aşan ateş, konvulziyonlar veya diğer nörolojik semptomlar görülmesi halinde DBT aşılamasına ara verilmesi önerilir.
5.İshal, oral poliomiyelit aşısının uygulanması bakımından bir kontrendikasyondur. İshal sırasında verilmiş olan dozlar ,ishal bittikten sonra tekrarlanmalıdır.
6. Bağışıklık eksikliği olan ya da immunosupressif tedavi, kortikosteroid tedavisi, ışın tedavisi, kanser kemoterapisi gören hasta çocuklara hiçbir canlı aşı yapılmamalıdır.
7.Kızamık, kabakulak veya kızamıkçık aşıları kısa süre önce immunglobulin injeksiyonunun yapılmış olduğu çocuklarda en az 6 hafta süreyle ertelenmelidir.
IV. 10. Aşıların Saklanma Ortamı :
Yapı olarak serum ve bazı kan ürünleri ile birlikte “biyolojik ürünler” olarak bilinen hassas ürünler grubuna giren aşılar , çevre şartlarına dikkat edilmediğinde, kolaylıkla bozulup zarar görebilirler. Özellikle sıcaklık, gün ışığına maruz kalma, donma aşıları bozan çevre faktörleri arsında ilk sıraları alırlar. Bu tehlikeli durumları önlemek için, biyolojik ürünler olarak tanımlanan aşı, serum ve bazı kan ürünlerinin, ilaçlardan farklı bir depolama ve sevk zinciri uygulaması ile korunması gerekli görülmektedir. Aşıların etkinliklerinin azalmaması için üretildikleri andan, kişilere uygulanıncaya kadar geçen süre içerisinde uygun ısıda depolanmasını ve taşınmasını sağlayan sistem “Soğuk Zincir”olarak tanımlanmıştır. Bu zincirin bir halkasında meydana gelebilecek bir aksaklık, etkinliğini kaybetmiş bir aşının kişilere uygulanmasına ve istenmeyen sonuçlara yol açabilir. Biyolojik ürünler, özellikle aşılar üretildikleri andan itibaren ısı artışı riski altındadırlar. Az veya çok ısıyla karşılaşma, aşıyı olumsuz etkilemekte ve aşı tekrar uygun ısılı ortam alınsa bile konulsa dahi, ısı artışının yaptığı etki ortadan kalkmaz. Tüm aşılar ısıya hassasiyet gösterdiğinden depolanma ve sevkiyat sırasında meydana gelebilecek ısı artışlarından aşılar uzak tutulmalıdır. Yüksek ısıyla olduğu kadar çok düşük ısıyla karşılaşma da aşıları olumsuz olarak etkilemekte ve inaktif hale gelmesine ve sonuçta etkisiz hale gelmesine yol açmaktadır. Aşıların saklanması için en ideal ısı +2oC ile +8oC arasındaki buzdolabı raf ısısıdır. B.C.G. ve kızamık aşıları gibi bazı aşılar ayrıca gün ışığının ultraviyolesinden olumsuz olarak etkilenirler ve bu nedenle uzun süre gün ışığında kalmamalarına özen gösterilmesini gerektirirler.
IV.11. Bağışıklama İle İlgili Önemli Sorular :
1.Birkaç aşının birlikte uygulanmaları mümkün müdür? Birlikte uygulanan aşılar birbirlerinin etkisini zayıflatır mı?
Difteri+Boğmaca+Tetanoz aşıları ile bunlara ilave edilecek inaktif polio veya oral polio aşısı ve HI-b aşısı herhangi bir etki azalması veya yan etki artışına yol açmamaktadır. Kızamık+Kızamıkçık + Kabakulak aşılarının birlikte uygulanmaları da gerek bağışıklık sağlama düzeyi, gerekse ortaya çıkacak yan etkiler noktasından bir olumsuzluk teşkil etmez.
2. Beslenme bozukluğu bulguları olan bir çocuğun aşılanması sakıncalı mıdır?
Çocukluk çağındaki protein-kalori malnutrisyonu timusun küçülmesine, lenfoid organlardaki lenfosit sayısının azalmasına ve hücresel bağışıklıkta azalmaya neden olurken, sıvısal bağışıklık etkilenmemektedir. Bu durum gözönüne alındığında malnutrisyonlu çocuklarda, hücresel bağışıklık gerektiren BCG gibi aşılara karşı verilecek bağışıklık cevabı normal olmayabilir. Buna karşılık virüs veya bakteri aşılarına karşı antikor sentezi olmayabilir. Ağır malnütrisyonlu (Kwashiorkor) çocuklarda hücresel bağışıklık bozulmuş olduğundan, BCG gibi bazı aşıları daha az tolere ederler. Dünya Sağlık Örgütü, malnutrisyonu; kızamık, BCG veya oral polio aşılarının çocuklarda uygulanmasına engel kabul etmemektedir.
3. Bir aşı yapıldıktan sonra istenmeyen bir yan etki (=komplikasyon) görüldüğünde aşılama programının geri kalan bölümü nasıl uygulanmalıdır?
Birkaç doz olarak uygulanması gereken karma bir aşının (Difteri+Boğmaca+Tetanoz ve Poliomyelit aşıları) yapılmasından sonra 24 saatten daha uzun süre devam eden 39oC’den yüksek ateş, anafilaktik reaksiyon, nörolojik belirtiler, şok, kollaps gibi önemli bir reaksiyon gelişirse, boğmaca aşısına devam edilmesi önerilemez ve yalnızca Difteri+Tetanoz ve Poliomyelit şeklindeki kombinasyonun uygulanmasına devam edilir. Lokal bir reaksiyon ya da düşük bir ateş ise, aşılama programında değişiklik yapılmasını gerektirmez.
4. İshalli olan bir çocuğun aşılanmasında nelere dikkat edilmelidir?
İshal; Difteri+Tetanoz+Boğmaca ve oral Poliomyelit aşılarının uygulanması konusunda kontrendikasyon oluşturmaz. Ancak oral aşıyla Poliomyelite karşı tam bir korunmanın garanti altına alınabilmesi için Dünya Sağlık Örgütü, bir ishal atağı sırasında çocuğa verilmiş olan dozların hesaba alınmamasını ve mümkün olduğunca kısa bır süre içerisinde bir yedek Polio dozu kullanılmasını önermektedir.
5. Önceki bir paralitik polio sekeli bulunan bir kişi Poliomyelite karşı aşılanırken ne gibi tehlikeler sözkonusudur?
Poliomyelit sekelleri olan bir kimsenin aşılanması, gerçek bir tehlike yaratmaz. Bu gibi vakalarda parenteral inaktive aşı tercih edilmelidir.
6. İlk aşı dozu oral yoldan verilmiş bir bebekte rapel dozu olarak injeksiyon şeklinde inaktive polio aşısı yapılabilir mi ya da bunun tersi mümkün müdür?
Çocuk Felci(=Poliomyelit)’ne karşı aşılamada bir aşıdan ötekine değişmekte sakınca yoktur. İlk doz aşılanma oral yoldan yapıldığında buna, herhangi bir zamanlama değişikliği yapmaksızın inaktive veya canlı aşıyla aşıyla devam edilebilir. Buna karşılık ilk olarak parenteral aşı kullanılmışsa, lokal intestinal bağışıklığı garanti altına almak için 6 hafta arayla 2 tane oral rapel dozu kullanılması tercih edilmelidir.
İnaktive aşının sağladığı bağışıklık, yalnızca sıvısaldır ve kendisini; sinir sistemine geçebilecek poliomyelit viruslarını nötralize edebilen IgM ve daha sonra da IgM titrelerinin yükselmesiyle gösterir. Oral aşı ise, ikili bir bağışıklık sağlamaktadır: 1.Doku bağışıklığı; virüsün çoğaldığı yerlerde, sekretuvar IgA stimülasyonu üzerinden gelişir. 2.Sıvısal bağışıklık; dolaşımda antikorların oluşmasıdır.
7. Önceden kızamık, kabakulak veya kızamıkçık geçirmiş ya da önceden bunlara karşı aşılanmış bir çocuğun yeniden aşılanmasında herhangi bir sakınca var mıdır?
Her iki durumda da yapılacak aşı etkisiz olacaktır; çünkü aşıdaki virus, dolaşımdaki antikorlar etkisiyle hızla etkisizleştirilir. Bu durumda herhangi bir özel reaksiyon gelişmez ve bu nedenle de çekinilmesine gerek yoktur. En kötü ihtimalle, ya boşu boşuna aşı yapılmış olur, ya da aşı rapel etkisi oluşturarak antikor düzeyini artırır.
8. Bir aile içerisinde veya çocuklar arasında yakın temasın söz konusu olduğu kreş, okul, hastane gibi bir yerde bir çocukta kızamık, kızamıkçık ya da kabakulak tesbit edilirse , temasta olduğu diğer hassas çocuklar başarıyla aşılanabilir mi?
Eğer aşılanma işlemi bulaşmayı izleyen 2-3 gün içerisinde yapılabilirse hastalığa koruma sağlayabilir. Bu süre geçilmişse, aşı işe yaramaz ve özellikle 6-12 aylık olan ya da hastalık nedeniyle zayıf düşen çocuklarda olmak üzere sözkonusu hastalığa karşı üretilmiş gamma globülin tedavisi tercih edilebilir.
9. Bir salgın sırasında salgın bölgesindeki hassas çocuklara yönelik aşılanma uygulamasının başarı şansı var mıdır?
İnsanların toplu halde yaşadıkları bir yerde bir salgın tehlikesi söz konusuysa, hastalığın bulaşmasını engelleyebilecek toplumsal bir bağışıklık sağlanması amacıyla kitlesel aşılama yapılmalıdır. Poliomyelit(=Çocuk Felci) [oral Polio aşısı önerilir.], Influenza(=grip), menenjit (A+C grubu), kızamık, sarı humma, kolera ve tifus; bu tür kitlesel aşılamayı gerektiren enfeksiyonlardır.
10. Prematüre bebeklerin bağışıklanması konusunda nasıl hareket edilmelidir?
Prematüre bebeklerin bağışıklanması konusundaki bilgiler yetersiz olduğu için bu konuda bebeği izleyen kliniğin önerisine göre hareket edilmesi gereklidir. Premature bebeklerde bir yandan aşının etkinlik ve tehlikesizliği araştırılırken, öte yandan pasif antikorların anneden geçişi, prematürite derecesi ve hayatın ilk ayında görülen patolojik olaylar ve pramatürelerin bakteri ve virüs enfeksiyonlarına karşı nasıl korunabileceği gözönüne alınarak bir karar verilecektir.