Free songs
Ana Sayfa / Genel / Türkbirlikçilik: Sağcı Korkak Siyasetçiler ve Pantürkizm

Türkbirlikçilik: Sağcı Korkak Siyasetçiler ve Pantürkizm

 Sağcı Korkak Siyasetçiler ve Pantürkizm

-Küresel Politikaların Kavşağında Türk Cumhuriyetleri Toplantısı- 

Dr. Hayati BİCE

1970’li yılların sonunda Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü’nün hazırladığı devasa boyutlardaki tek cildlik Türk Dünyası El Kitabı’nı hatırlayanlarımız vardır.[1] Çantalara sığmayan bu kitabın “el kitabı” olarak adlandırılmasındaki ironi bir tarafa, milliyetçi aydınların ve konu ile ilgili akademik çevrenin temel referans kitabı haline gelen bu eser, daha sonra üç ayrı cilde bölünerek defalarca basıldı. 5-6 Ekim 2011 günlerinde gerçekleşen toplantıda Türk Dünyası El Kitabı’ndan sonra bu alanda yine referans haline gelecek yeni çalışmayı yansıtan projeden haberdar olmak benim için güzel bir sürpriz oldu.

“Akademik  Pantürkizm”de Son Gelinen Nokta
Prof. Dr. Çiğdem Balım başkanlığından bir ekip çalışması olarak kotarılan “Avrasya’da Yeniden Çizilen Sınırlar, İnşa Edilen Kimlikler” Projesi hakkında Doç. Dr. Ayşegül Aydıngün, Doç. Dr. İsmail Aydıngün ve Doç. Dr. Eyüp Bacanlı değerlendirme yaptı. Ciddi bir ekip çalışması ile saha çalışmaları ile yerinde gözlemlerle de desteklenerek yapılan bu çalışmanın üç büyük cild halinde Atatürk Kültür Merkezi tarafından yayınlanması hazırlıklarının tamamlanmak üzere olduğu bilgisi de verildi. Öğrenildiğine göre 30 bilim insanının katkısı ile hazırlanan ve Türk Dünyası El Kitabı’ndan sonra bu alanda yapılmış en önemli çalışma olacağı anlaşılan bu eserleri ilgili tüm okurlara şimdiden tavsiye ederim.
“Bölgesel ve Küresel Politikaların Kavşağında Orta Asya Türk Cumhuriyetleri” konulu rapor sunumları oturumunda Dr. İlyas Kamalov, Rusya’nın Orta Asya Politikaları; Doç. Dr. Erkin Ekrem, Çin’in Orta Asya Politikaları; Yrd.Doç.Dr. M. Akif Kireççi, Amerika Birleşik Devletleri’nin Orta Asya Politikaları, Yrd. Doç. Dr. M. Murat Erdoğan, Avrupa Birliği’nin Orta Asya Politikaları’nı anlattı.
Doç. Dr. M. Akif Okur, “Yeni Çağın Eşiğinden “Avrasya’nın Kalbine Bakmak”[2], Yusuf Yazar ise “Enerji İlişkileri Bağlamında Türkiye Ve Orta Asya Ülkeleri” konulu sunumlarını yaptı.
Yesevî Üniversitesi’nin hazırladığı “Bölgesel ve Küresel Politikalarda Orta Asya” Projesi Sunumunu Yrd. Doç. Dr. Muhammed Savaş Kafkasyalı ile Prof. Dr. Mahir Nakip yaptı.
Bu raporlar ve projeyle ilgili değerlendirmeler Doç. Dr. Pınar Akçalı, Prof.Dr. Bülent Aras,
ve Yrd. Doç. Dr. Turgut Demirtepe tarafından yapıldı. Dr. Turgut Demirtepe’nin Özbekistan’daki insan hakları ihlâlleri konusunda ABD ve Avrupa’nın ikiyüzlü politikaları konusunda söyledikleri ve Türkistan’ın geleceği hakkında yaptığı analiz dikkate değerdi.
Toplantının ikinci gününde ise “Türk Cumhuriyetleri Arasındaki Kültürel İlişkiler” Prof.Dr. Ali  Fuat Bilkan, Dr. Yakup Deliömeroğlu, Doç. Dr. Fırat Pürtaş, Bekbolat Tileuhan; “Türk Cumhuriyetleri Arasında Eğitim ve Bilim Alanındaki İlişkiler” Prof.Dr. Sebahattin Balcı, Prof.Dr. İlyas Doğan, Hasan Kaplan, Yrd.Doç. Dr. Fahri Solak[3], Prof.Dr. Sarsenbek Turtabayev;  “Türk Cumhuriyetleri Arasındaki Siyasi İlişkiler” Doç. Dr. Efe Çaman Ahmet Rıza Demirer Dr. Gülşen Paşayev; “Türk Cumhuriyetleri Arasındaki Ekonomik İlişkiler” ise Nuri Aksu, Dr. Aydar Amrebaev, Ebru Arısoy, Dr. Mustafa Günay, Doç. Dr. Muhsin Kar tarafından değerlendirildi. “Türk Cumhuriyetleri Arasındaki Ekonomik İlişkiler” konulu toplantının oturum başkanlığını yapan ve yakınlarda Ahmed Yesevî Üniversitesi rektör Vekili olarak atanan Prof. Dr. Salih Aynural’ın lafı eğip bükmeden Türkistan Cumhuriyetleri’nin gerek ekonomik ve gerekse siyasî anlamda bir birlik oluşturmadan Rusya ve Çin arasında ezilmeden ayakta durabilmelerinin zor olduğunu söylemesi aslında iki günlük toplantıda söylenen/söylenemeyen her şeyi özetliyordu. [4] Toplantı sonunda derli toplu bir Genel Değerlendirme, Prof. Dr. Haluk Alkan tarafından yapıldı.
Toplantının akademik içerik olarak başarısında en büyük pay sahibi olan Ahmed Yesevî Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Prof. Dr. Osman Horata, kapanış konuşmasında siyasi ve sosyolojik dönüşüm sürecinde bu ülkeler için en öncelikli konunun, devletlerini ve kimliklerini yeniden inşa etme ile bölgesel ve küresel güçlerin Orta Asya’ya dönük politikalarının olduğunu, bu sebeple, kardeş cumhuriyetlerin bağımsızlıklarının yirminci yılında, bu iki temel soruna dönük projeler hazırlayarak, tarih ve talih birlikteliğine sahip olduğumuz Avrasya’daki barış ve istikrara katkıda bulunmayı amaçladıklarını söyledi.
Prof. Dr. Osman Horata, Ahmet Yesevi Üniversitesi’nce hazırlattırılan ve küresel ve bölgesel güçlerin Orta Asya politikalarını ele alan dokuz ayrı raporu kamuoyuna takdim etme fırsatı bulduklarını ve yirmi yıllık süreçteki, ulus ve devlet inşa sürecini bizzat saha araştırmasına dayalı olarak ele alan ‘‘Avrasya’da Yeniden Çizilen Sınırlar, İnşa Edilen Kimlikler’’ başlıklı, yurt içinden ve yurt dışından 30 bilim insanının katıldığı üç ciltlik projenin de, büyük oranda tamamlandığını ve bu yıl içinde kamuoyunun istifadesine sunulacağının müjdesini de verdi.
Gözden Kaçanlar/Kaçırılanlar
“Türk Cumhuriyetlerinin Bağımsızlıklarının Yirminci Yılı” toplantısında sunulan bildirilerin değerlendirilmesi konusundaki görüşlerimin anahatlarıyla olumlu olduğunu söylemekle yetineceğim.
Sadece birkaç hususa değinmeden geçemeyeceğim. Önceki yazımda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun konuşmasından alıntıladığım bölümde de okuduğunuz “nüfus yetersizliği” konusu ile doğrudan ilintili demografi analizi konusunda sunulan bildirilerin yetersiz kaldığını gördüm. Ne başta Kazakistan olmak üzere bütün Türk Cumhuriyetleri’nde yaşayan Rusların demografik tablosu ve ne de son 50 yıl içerisinde önce işgal edip ardından demografik asimilasyonla neredeyse yok ettiği Doğu Türkistan üzerinden bölge ülkelerine komşu haline gelen Çin Halk Cumhuriyeti’nin oluşturduğu tehdit gündeme geldi. Oysa bugün bölge ülkelerinin geleceği için en büyük sorunun Çin’in muhtemel bir istilasından nasıl korunulacağıdır.
Kazakistan’da görev yaptığım sırada Kazak Türkleri’nden aydınların hemen hepsinin Çin’in emperyal heveslerine karşı Türkistan bölgesi ülkelerinin tümünün birlikte hareket etmesi durumunda dahi yetersiz kalınacağı endişesini taşıdıklarını fark ettim. Bazı gerçekten milliyetçi aydınlar dahi bu nedenle Rusya Federasyonu ile ilişkilerinin sürmesi gerektiğini ve Kazakistan’daki Rus nüfusunun Çin’in bölgedeki istilacı emellerine karşı kendileri için bir dayanak olduğunu büyük bir çaresizlikle itiraf etmişlerdi.
Toplantıda “Çin’in Orta Asya Politikaları” konusunda bir rapor sunan Doç. Dr. Erkin Ekrem’in raporunda demografik assimilasyondan hiç söz etmemesi bana çok ilginç geldi. Daha önce okuduğum bazı makaleleri nedeniyle ismen tanıdığım ve Doğu Türkistan kökenli olduğunu bildiğim Erkin Ekrem’in bildirisini tamamen ekonomik verilerin analizine ayırmış olmasını büyük bir eksiklik olarak gördüğümü söylemeliyim.
Özbekistan ve Türkmenistan’dan akademik düzeyde katılımın olmadığı toplantıda Türk dünyasının Türkiye’ye hem coğrafik olarak hem de kültürel yönden en yakın pozisyondaki ülkesi olan Azerbaycan’dan katılan insanların sunumları da çok zayıf kaldı.
“Ahh!.. Şu Bizim Sağcı Korkak Politikacılarımız”
Önceki yazımda “pantürkist” söylemi ile beni heyecanlandırdığını kaydettiğim Kazakistan’lı parlamenter Bekbolat Tilevhan’ın konuşmasından sonra soru-cevap kısmında bir Türk olarak kendisine teşekkür etmeyi bir borç olarak hissettiğim için söz aldım. Teşekkür faslından sonra cesur sözlerinin karşılık bulduğunu anlaması düşüncesi ile kendisine “Kazakistan’da kendisi gibi pantürkist düşüncelere sahip kırk yiğit olup olmadığını” sordum. Eğer böylesi kırk yiğit Kazak var ise “Türklüğün istikbâli adına ümidimi koruyacağımı” da ekledim.
Bu sorumu yanıtlarken memnuniyeti yüzünden okunan Bekbolat Bey, önce “kırk değil dörtyüz yiğit var”;hemen ardından “Hatta dörtbin yiğit de var.” diyerek yanıtladı. Bu sözleri de büyük alkışlarla karşılanan Bekbolat Bey’in salonda estirdiği Turancı hava, -nedendir bilemem- salonda bulunan eski Sağlık Bakanı Halil Şıvgın’ı rahatsız etmiş olacak ki mikrofonu alarak salondaki muhteşem atmosferi bozdu; tabiri caiz ise işe limon sıktı, -okurlarımdan ilk defa özür dilemek zorunda kalacağım- içine etti de diyebilirim.
“Büyük stratejist”, “tecrübeli devlet adamı” Şıvgın diyordu ki: “Böyle Pantürkizm vs. gibi söylemlere gerek yoktur. Bu Pantürkizm söylemleri, Turancılık hayâlleri düşmanlarımız bize karşı kinlendiriyor, baskılarını arttırmalarına yol açıyor; zaten 250 milyon Türk’ün hepsi aynı duyguları paylaşıyor.” Kendisi Sağlık Bakanı iken Çin’e gittiğinde bir yolunu bularak Doğu Türkistan’a gitmiş, Uygurların sofralarına konuk edilmiş ve böylece “en kral milliyetçiliği” yapmış vs. vs…”
Bekbolat Bey, Haili Şıvgın’ın bu “renksiz-kokusuz” sözlerine yanıt vermeyi gereksiz görmüş olmalı ki, Şıvgın’ın söyledikleri kulaklığından aktarıldığı halde cevap olarak tek kelime bile söylemedi.
Toplantı arası verildiğinde lobide Halil Şıvgın’ı yakalayarak bu limon sıkma eyleminin hesabını sormasam olmazdı. Kendisini bir kenara alarak, sözlerinin kendisine milliyetçiyim diyen birisine hiç yakışmadığını söyledim. Israrla “pantürkistlik yapmanın tehlikesi” görüşünü savunmaya devam edince kafamın tası iyice attı ve sesimi yükselterek: “Ya ben gelmişim elli küsur yaşıma, sen herhalde benden de büyüksün;öleceksin ve bu korkaklıkla öleceksin.” dedim. Bu sözlerimle şaşıran, hatta “öleceksin” dediğimde tam anlamıyla şoke olan Şıvgın, sözü yine kendisinin Doğu Türkistan gezisine getirince artık dayanamadım:“Çinli sömürgeciler ve yerli uşakları seni yedirip içirip gezdirmişler ve aradan 25 yıl geçmiş hâlâ aynı hikâyeleri anlatıyorsun. Daha geçen yıl Doğu Türkistan’ın Hoten şehrinde kaç Uygur’un sokaklarda Çinli polis ve askerler tarafından katledildiğinden de mi haberin yok?” deyince rengi değişen Şıvgın söyleyecek söz bulamayıp:“Ya senin gibiler böyle düşünebilirsiniz, ben ise düşmanları ürkütmemek lazım, diyorum” deyip sıvıştı; sonraki oturumlarda, bir daha da ortalıkta görünmedi.
Bu sırada etrafımızda toplaşan konuklardan bazıları da Şıvgın’ı kınayarak “Türk’ün düşmanları sanki Türk’e düşmanlık fırsatı buluyor da elinden geleni ardına koyuyor” anlamında sözler sarfettiler. Akademisyen bir dostum ise “Türkiye’ye gelen Kazak ve Kırgızları bulmuşken biz pantürkistlik yapacağımıza Kazakistan’dan gelmiş parlamenter pantürkistlik yapıyor da bizim “eski milliyetçi bakan” ağabeyimiz (!) onu kınıyor; vay anasını sattığımın memleketi…” derken öfkesi yüzünden okunuyordu. Bir başka kıdemli tanıdık ise  ise Halil Şıvgın’ın bakanlık yaptığı dönemde bir Bakanlar Kurulu toplantısında dönemin başbakanı olan Turgut Özal’ın gündemdeki bir konuda ‘milliyetçilik yapmaya kalkan’ “eski MHP’li” bakanlarına dönerek: “Hanginiz Orta Asya’da Türklere benziyorsunuz? Hanginizin gözleri çekik? Hepiniz karışmışsınız…” dediğinde Şıvgın da dâhil muhataplarından hiçbirisinin Özal’a ses çıkaramadığını hatırlatarak oldukça eski defterleri karıştırıyordu.
Bu memleketin sevdiğim taraflarından birisi budur: Haddini aşan birisi ortaya atladı mı, mutlaka eski defterleri karıştıran birisi çıkar. Hele ki, fazla değil üç “öz-hakiki” ülkücü var ise o ortamda…
Pantürkizm Damarını Canlı Tutmak Zorundayız
Toplantı aralarından ve son gün birlikte yediğimiz akşam yemeğinde genel bir değerlendirme yaptığımız akademisyen dostlarım ile pantürkizmin Türk dünyasındaki mevcut durumunu konuştuk.  Azerbaycan’daki milliyetçi-pantürkist çevrelerden aydın kadrosunun bu tür toplantılara katılımının resmî makamlar tarafından arzu edilmediğini; bu durumu aşmak için Türkiye’nin milliyetçi çevrelerinin Türkistan ve Azerbaycan’ın milliyetçi aydınları ile doğrudan temas kurmalarının şart olduğu söylendi.
Türkistan’ın kalbi olan Özbekistan’daki milliyetçi akımların, tasavvufi grupların çalışmalarının maddî olarak olamasa bile manevî olarak desteklenmesinin şart olduğunu söyleyen bir akademisyen, toplantının olduğu günlerde Rusya Federasyonu başbakanı Putin’in Avrupa Birliği’ne alternatif bir Avrasya Birliği projesini gündeme getirmesine ve Kazakistan ile Belorusya’nın bu projeye resmen katılımının ilanına dikkat çekti. Kazakistan’ın içerisinde örgütlenen Rus milliyetçilerinin, -çok değil yirmi yıl önce biricik resmî dil olan- Rusça’nın ülkede Kazak Türkçesi yanından ikinci resmî dil olarak ilanı için bastırmalarının ardında Rusya Federasyonu’nun olduğu ve Türkistan Cumhuriyetleri yöneticileri arasında Türklük bilinci en sağlam isim olan Nursultan Nazarbayev’in bu baskılara fazla direnemeyeceği de dile getirildi.
Bu nedenle Türkiye’deki hükümetin politikaları ne olursa olsun milliyetçi hareketin, ülkücü aydınların Türk Cumhuriyetleri arasında her anlamda “Birlik” ülküsünü bir tez olarak canlı tutmalarının gereği ortada idi. Bu ülkünün varlığının sürdürüldüğünün her vesile ile gösterilmesi o ülkelerdeki pantürkist aydınlar ve bilinçli yöneticiler için büyük bir moral destek teşkil edecektir. Bu nedenle “Kazakistanlı pantürkist parlamenter”[5] Bekbolat Bey’in konuşması sonrasında dile getirdiğim destek sözlerine salonda verilen alkış desteği kadar bu değerli akademisyenlerimizin özel ve içten tebrikleri de benim için anlamlı oldu.
Türk yurtları arasındaki her düzeyden ilişkinin geliştirilerek devamı, ortak projelerin gerçekleştirilebilmesi ve sonuçta aramızdaki tarihî gönül bağının güçlendirilebilmesi için de Türkiye’deki milliyetçi aydın çevrelerin, ülkücülerin bu topraklardaki mazisi 100 yılı aşan pantürkist damarı Türkiye’de canlı tutmaları gerekiyor.
Uluslararası Yazar Kuruluşları (başta PEN adlı olanı olmak üzere) ülkemizde değişik nedenlerle tutuklanan komünist/marksist/eylemci yazarların hesabını -her dönemde her derecedeki yetkililerden- sorarken, bizim yazar kuruluşlarımızın kardeş ülkelerdeki yazar/çizer/aydınlar üzerindeki baskıları görmezden gelmeleri bir yana, bir de basit gururlanma vesileleri -meselâ dergilerinin yüzlerce yazarın mahpushanelerde tutulduğu ülkelerde referans yayın olarak kabul edilmesi gibi-  ile kendilerini avutmaları içler acısıdır.
İş yine başa düşüyor değerli ülküdaşlarım; sevgili ülkücü yazarlar… Bu iş, politika esnafının günübirlik demeçlerine bırakılamayacak kadar önemlidir.

Pantürkizm çınarının ana gövdesini, bin yıldır güneşin Türk olarak doğup Türk olarak battığı bu topraklarda canlandıralım; yoksa Kazakistan’daki, Saha-Tuva’daki dallarından uç veren filizlerin hafif bir ayaz ile donacağı ve yok olacakları tarihen sabittir.

İş yine başa düşüyor… Tarih önünde sorumluluğumuzdur bu; atalarımıza borcumuz, gelecek Türk nesillerine karşı sorumluluğumuz…

——————————–

[1] Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü hakkında oturaklı bir değerlendirme için bkz. Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun; Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Yeniçağ, 12.10.2011
http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=20091
[2] Dr. Fahri Solak tarafından sunulan ve TRT-AVAZ’da yayınlanan Türkistan Gündemi programının müstakil bir websitesi olduğundan Cengiz Dağcı hakkındaki bir mesaj sayesinde haberdar oldum. Program arşivinde yer alan ve kendisini “Turancı” sayanlar başta olmak üzere her Türk’ü ilgilendiren nitelikli sohbetler için bkz.http://www.turkistangundemi.tv
[3] Doç. Dr. Mehmet Akif Okur’un “Yeni Çağın Eşiğinden ‘Avrasya’nın Kalbi’ne Bakmak” bildirisinin özeti için bkz. http://www.turkocagi.org.tr/modules.php?name=Yorumlar&pa=showpage&pid=784

[4] Prof. Dr. Salih Aynural’ın bu değerlendirmesinin geniş bir şekilde işlendiği  önemli bir makalesi için bkz. Salih Aynural, A. Kayyum Kesici, Batı Türkistan Cumhuriyetleri Birliği’nin Gerekliliği,  Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, Sayı.50 (2005), http://www.iudergi.com/tr/index.php/sosyalsiyaset/article/view/288[5] Bekbolat Tileuhan Kanaev, 7 Ağustos 1966’da Kazakistan’da Karaganda bölgesinin Atasu köyünde doğdu.

Kazakistan Teknik Üniversitesi mezunu bir metalurji mühendisi ve Almatı Devlet Konservatuarı mezunu önemli bir müzik sanatçısıdır.  Kurmangazi halk müziği topluluğu müdürlüğü yaptı.
Akademik Yardımcı Doçent ünvanı ile  ses becerisi ve halk müziği üzerinde birçok makale yazdı.
Sanatçı olarak birçok ödülün sahibidir.
2004 yılında Kazakistan Cumhuriyeti Parlamentosu (meclis) üyeliğine seçildi. Üç dönemdir parlamento üyesi olarak Kazakistan Hükümeti’nin eğitim, dil, kültür, çevre ve sağlıklı bir hayat  tarzı konularındaki politikalarını izlemektedir.
Müzik ve tarih konularına özel bir ilgisi vardır. Yeni genç kuşaklarının vatansever birer insan olarak eğitimi konusunun takipçisidir.
(Bu özgeçmiş adı geçenin Kazakistan Parlamentosu’ndaki biyografi sayfasından özetlenmiştir.)
Bkz. http://www.parlam.kz/ru/SiteDep/tileuhan/Biography/Razdel1

 

Hakkında admin

Yoruma kapalı.

Yukarı Kaydır