Free songs
Ana Sayfa / Kültür / Siyaset / Strateji / Kafkasya Üzerine Konuşmak

Kafkasya Üzerine Konuşmak

KAFKASYA     ÜZERİNE    KONUŞMAK *

Dr. Hayati BİCE

 

Kafkasya

Karadeniz’in kuzeydoğu kıyılarından Hazar Denizi’ne kadar uzanan bir kuşağın adı olan Kafkasya, ülkeyi ku­zeybatıdan güneydoğuya doğru uzanarak baştanbaşa kateden ve ikiye bölen Kafkas dağları tarafından coğrafi ve etnik topoğrafyası çizilen bir dünya parçasıdır. Kafkas sıradağları Kafkasya’yı Kuzey (eski literatürde Şimali) ve Güney (eski literatürde Cenubi) Kafkasya’ya da Kafkasötesi (Mavera-i Kafkasya) olmak üzere iki kısma ayırır. Bu bölümlerden Batılı kaynaklarda Transkafkasya olarak gösterilen Kafkasötesi’nde Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan adı verilen ve hepsi Sovyetler Birliği sınırları içinde bulunan ülkeler yer almaktadır. Bugün Kafkasya adı -hemen daima-bölgenin Kafkas dağlarının kuzeyinde kalan bölümü olan Kuzey Kafkasya ile özdeşleşmiş gi­bidir. Biz de burada Kafkasya deyimini aynı özdeşlik içinde kullanacağız.

Kafkasya’nın kuzey bölgesi kendi içinde doğu ve batı bölümlerine ayrılır. Kuzeydoğu Kafkasya bugün genel­likle kabul olunan deyimle Dağıstan olarak bilinirken Kuzeybatı Kafkasya ortak bir isim etrafında birleşememiş ve bölgenin önemli insan topluluklarının ad verdiği bazı bölümler ortaya çıkmıştır. Bölgeye hakim olan Sovyetler Birliği siyasetinin idari olarak da desteklediği bu bölünmüş yapı bugün de geçerlidir.

Kafkasya’nın insan coğrafyası da en az tabii coğrafyası kadar karmaşık bir yapı arz etmektedir. Bölge dünyanın bilinen en eski sürekli yerleşim yerlerinden bi­risi olarak tanınmakta, beyaz ırkın ilk kez ortaya çıktığı bölge olarak kabul edilmektedir. İnsanlık tarihi kadar eski toplumlara yurt olan Kafkasya, dünyanın bir geçiş noktası olması itibarıyla çeşitli insan toplulukları ile tanışmıştır. Bugün Kafkasya’da yaşayan insan topluluk­ları bu uzun geçmişten bugüne kadar gelebilmeyi başarabilmiş köklü ve gelenekli toplumlardır.

 

Kafkasya’nın İnsan Coğrafyası

Bugün Kafkasya’da etnik varlığını yaşatan toplumlar arasında en önemlileri genellikle yanlış bir şekilde ülkemizde tamamı Çerkes olarak adlandırılan Adige, Kabardey, Abaza ve Oset adlarını taşıyan Kafkasya’nın otokton halkları, yine bugün ortaya çıkan verilere göre en az 1700 yıldır Kafkasya’nın asli unsurlarından olan Türk kökenli Kafkasyalı grubu teşkil eden Karaçay, Malkar, Nogay ve Kumuklar, yine bölgenin asli unsur­larından olan Çeçen ve İnguş halkları ile Dağıstan bölgesinde yer alan Dağlı halklar olarak kaydedilebilir. Bu halkların hemen hepsinin homojen bir yapı göstermeyen, daha küçük kabile ve aşiretlerin bir federa­syonu şeklinde oluşmuş heterojen insan toplulukları  olduğunu da bölgenin anlaşılması açısından mutlaka belirtmemiz gerekmektedir. Bu durum Kafkasya’nın top­lum yapışma yabancı kişilerin bölgenin etnik yapısını anlayamamasına yol açtığı gibi, yaptıkları değerlendirmelerde de kaçınılmaz bir şekilde yanlışa düşmelerine sebep olmaktadır.

Bugün Kafkasya üzerine söz söylemek iddiasında olan herkesin – daha doğrusu buna cesaret edebilecek her babayiğitin – kavramak ve sebep ve sonuçlarını çözümlemek zorunda olduğu en büyük demografik sorun Kafkasya’daki Rus kolonisidir. 18. yüzyılın son çeyreğinden başlayıp günümüze kadar ulaşan bir kolonileştirme politikası ile Kafkasya’da ortaya çıkan Rus meselesi, bugün Kafkasya’nın hemen her idari bölümünde Rusların neredeyse bölgenin yerli halkı kadar bir nüfus oranına ulaşması ile doruk noktasına ulaşmıştır. Nere­deyse iki yüz yılı aşan süredir Kafkasya’da bulunan Rus çizmesi, Sovyet ihtilali sonrasında Çarlık dönemiyle kıyaslanamayacak derecede Kafkasya’yı baskısı altına almış ve bugün Kafkasya’da bütün Kafkas halklarını il­gilendiren ciddi bir sosyolojik komplikasyon ve bir yerde toplum dejenerasyonunun en önemli etkeni haline gelmiştir. 1989 Sovyet nüfus sayım sonuçlarının idari bölgelere göre tasnifi henüz bilgimiz dahilinde olmadığı için sunduğumuz 1979 nüfus sayımına göre Kuzey Kaf­kasya’daki özerk bölge ve cumhuriyetlerin nüfus bileşiminin etnik yapısını gösteren tablo incelendiğinde Kafkasya’daki Rus varlığının arz ettiği vahamet ortaya çıkmaktadır. 1979’dan bu yana verilen oranlarda olması muhtemel değişikliğin Kafkasya’daki Rus meselesinin ciddiyetini azaltmayacağı bellidir.

Kafkasya’daki nüfusun genel yapısı içinde Rusların oranına baktığımızda bölgelere göre değişmekle beraber bölgedeki Rus varlığının yıldan yıla daha ağırlıklı bir konum kazandığı görülmektedir. 1979 verilerine göre Kafkasya’nın çeşitli bölgelerindeki Rus nüfusun oranı, en az olduğu Dağıstan’daki % 11.6 oranından başlayıp Adige Özerk bölgesinde % 70.6 gibi korkunç bir rakama kadar ulaşmaktadır. Bütün Kafkasya geneli düşünüldüğünde bölgedeki Rus nüfusu % 35 kadar önemli bir oranı göstermektedir.

Öte yandan henüz bir sosyal problem haline gelme­miş olan Ruslarla evlilik sonucu doğan iki milliyetli çocukların yarının Kafkasyalı toplumları için ciddi bir tehdit haline gelmeyeceğini kim iddia edebilir ?

Kafkasya’daki  Rus  Kolonizasyonu

Bugün Kafkasya’nın yerli halklarının tabii gelişimi önündeki en büyük engel olarak gördüğümüz Kafkas­ya’nın Ruslaştırılması sürecinin önemini Karaçay bölgesinin nüfus değişimlerini Sovyet ihtilali son­rasında yapılan nüfus tesbitleri ile somut olarak ortaya koymak istiyorum.

Kafkasya üzerinde belirli bir düzeyde bilgi sahibi ola­bilmiş herkes, Kafkasya’nın son iki yüzyıldır yaşadığı nüfusun Ruslaştırılması olgusunun farkındadır. Ancak bu Rus kolonizasyonuna yol açan faktörler konusunda ve bu faktörlerin öncelikleri hakkında bazı görüş farklılıkları vardır. Bazı araştırmacılar geleneksel hale gelmiş olan Kafkasyalıların Rus aleyhtarlığını artırarak bugünkü Kafkasya üzerindeki Rus baskısının artması gibi bir sonuçtan çekinme içgüdüsüyle Kafkasya’nın Ruslaştırılmasına yol açan Rus yayılmacılığının sadece Rusların emperyalist arzuları ile oluşmadığını belirt­mektedirler. Bu kişiler Kafkasya’daki Rus faktörünün kantitatif olarak ağırlık kazanmasında, Osmanlı – Rus savaşlarında Kafkasyalıların Osmanlılar tarafından kul-lanılması, sonuçta Kafkasya’dan göçe mecbur kalınması; hatta Şeyh Şamil’in kendilerine göre Kafkasya için hiçbir kazanç sağlamayan cihad hareketi ve cihad sırasında Rusların yaptığı saldırılar sonucunda uğranılan nüfus kaybının etkili olduğunu iddia etmektedirler. Bu iddiaların, tarihi bazı geçerlilikleri olmakla beraber hepsi­nin Kafkasya’ya giren Rusların milyonlarca Rus köylüsünü Kafkasya vadilerine adeta yerleştirmek zorunda bırakıldığını isbata yönelmesi dikkati çekmektedir.

Bir başka araştırıcı ise Çarlık dönemi olan 1897 yılında Kafkasya’da % 25 olan yerli nüfus oranının komünist işgalin 60. yılı olan 1979 yılında da yine % 25 olarak bulunduğunu, son yüzyıl içinde Kafkasya nüfusunun etnik kompozisyonunda önemli bir kalitatif değişiklik olmadığını ifade etmektedir. Ancak kabulleni­len ve tartışılamaz bir tabu olarak baş eğilen bir husus olan, bir ülkenin yerli halkının nasıl olup da o ülkenin nüfusunun ancak dörtte birini teşkil edebilecek kadar zayıf düşürüldüğünün net ve makul bir açıklaması hiç kimse tarafından yapılamamaktadır. Bizim görüşümüze göre ister Çarlık döneminde olsun, isterse komünist dönemde olsun Rusların Kafkasya’yı işgal etme ve sömürgeleştirme politikası her fırsat kullanılarak ısrarla uygulanmıştır. Bugün Kafkasya’nın yerli halklarının toplam nüfusu ancak 4 milyon civarında iken ve bu nüfus da hemen daima eşit miktarda Rus’un mevcut olduğu küçük idari bölümlere dağıtılmış halde bulunur­ken Sovyet Rus İmparatorluğu’nun hakimi olan Rus merkezi idaresine karşı Kafkasya’nın idari ve siyasi bağımsızlığının nasıl sağlanabileceği cevabı çok zor olan bir sorudur. Komünist dönemde de Kafkasya’nın Ruslaştırılması politikasının nasıl acımasızca sürdürüldüğünü Karaçay bölgesinin Sovyet dönemindeki nüfus yapısı içerisindeki Karaçay Türkleri ile Rusların nüfus oranlarının değişim grafiğinden rahatça çıkabiliriz.

TABLO: Sovyet döneminde Kuzey Kafkasya’ da Nüfus ve Karaçay Bölgesinde nüfus yapısının yıllara göre değişim :

Yıl 1926 1939 1959 1970 1979
Kuzey Kafkasyalılar-sayı – 787000 1593000 2379000  329400 3393000
Karaçay bölgesi – genel nüfus- 64623 149925 214000 403572 496000
Karaçay Türkleri-sayı- 55124 105000 81000 113000 131000
Karaçay Türkleri – oran – %81.3 %70 %37.8 %28.2 %26.4
Ruslar-oran- %2.6 %11.4 %51 %47.1 %45
Diğerleri – oran – %16.l «18.6 %11.2 %24.7 %28.6

Bu tabloda dikkati çeken en önemli husus 1939’a kadar Rus nüfus karşısında tartışılmaz bir çoğunluğa sahip olan Karaçay Türkleri’nin 1959 sayımından sonra­ki oranlarının kendi yurtlarında azınlık haline getirildik­lerini göstermesidir. Bu tablo değerlendirilirken dikkati çeken 1939-1959 sayımları arasındaki nüfus kompozis-yonunun Karaçay Türkleri aleyhindeki büyük değişimi, Karaçay Türkleri’nin 2. Dünya Savaşı yıllarında Stalin tarafından Almanlar ile işbirliği yapma suçlaması ile topyekün Kafkasya’dan sürülmesi ile ilgilidir. Ancak Karaçay bölgesindeki Rus nüfusunun oran olarak artışım sadece bölgedeki Karaçay nüfusun azalması ile izah etmek imkansızdır. Çünkü bölgedeki Rus nüfus hem oran, hem de sayı olarak artış göstermiştir. 1989 Sovyet nüfus sayımının bölgelere göre sonuçları henüz elimizde olmadığı için bölgenin son nüfus sayımındaki etnik kompozisyonunu çizemiyoruz. Ancak 1989 sayımında 156.140 olarak belirlenen Karaçay nüfusu, bölgedeki Rus nüfusu 1979’dan bu yana hiç artış göstermese bile bölge nüfusunun en fazla % 30’unu teşkil edebilir. Yani bugün Karaçay bölgesinde yaşayan her yüz kişiden 70’i Karaçaylı değildir. Bu durumun Kuzey Kafkasya’daki hemen her özerk cumhuriyet ve bölgede aynı olduğunu konuyla ilgili olanlar bilmektedirler.

Bugün Kafkasya’daki en önemli nüfus problemi Kaf­kasya’nın yerli nüfusunun kendi yurtlarında azınlık haline düşürülmeleri ve bunun sonucu olarak Kafkasya’nın en büyük etnik grubu haline gelen Rus işgalcilerin ne olacağıdır. Yarının Kafkasyası üzerine kafa yoran her Kaf­kasyalı, bölgedeki Rusları hesabının bir yerinde ele almak zorunda kalacaktır. Bizim bu konuda ne düşündüğümüz sorusuna cevabımızı tek bir cümle ile özetlememiz mümkündür. Kafkasya Kafkasyalılarındır !..

 

Kafkasya’da Dini İnançların Bugünü

Bugünkü Kafkasya’yı anlayabilmemiz için incelenmesi gereken önemli bir husus da bugünkü Kafkasya’da dinlerin durumudur. Bölgenin insanlarının manevi hayatını kontrol eden dini inanışlar en başta İslam olmak üzere daha çok Gürcistan üzerinden aktarılarak Kafkas­ya’yı etkileyen Hrıstiyanlık ve bölgenin tarihi devirlerinde kökleri bulunan pagan ve naturalist bir putperestlik olarak sıralanabilir. Bu tasnifin bugünkü Kafkasya’daki dini durumdan daha çok yüzyıl başındaki Kafkasya’daki durumu yansıttığını belirtmemiz gerekir. Çünkü bölgeye 1920’lerden sonra tamamen hakim olan ateist materyalist devlet aygıtı, bütün dinlere karşı savaş açmış ve insan­ların manevi ve maddi hayatındaki tüm dini motifleri yok etmeği hedefleyen bir zorba sistem acımasızca hüküm sürmüştür. Bu sebeple – maalesef- bugün Kafkasya’daki dini inanç gruplarım sıralarken ataları müslüman olanlar, ataları hrıstiyan olanlar ve ataları putperest olanlar şeklinde bir sınıflama yapmamız belki de gerçeğe daha uygun olacaktır. Bu gruplara bir de gerçekten komünist sistemin kurbanı ateistleri eklemek mümkündür.

 Kafkasya’da İslam’ın bugünkü durumu değerlen­dirilirken bölgede İslam’ın yayılma ve yaşama şekillerini de hatırlamamız gerekiyor. Dünyanın diğer İslam topluluklarına görece daha geç olarak İslam ile müşerref olan Kafkasya’nın kuzeybatı bölgelerinde kıvamını bulmuş, halis bir İslami zihniyetin oluşmadığı genel bir ka­buldür. Bununla beraber elbette Kafkasya’dan da kamil müslüman fertlerin gelip geçtiği muhakkaktır. Burada belirtmek istediğimiz husus bölgenin son derecede köklü ve güçlü olan toplum kurallarının İslam’ın getirdiği top­lum şemasına aykırı düşen yanlarının Kuzeybatı Kafkasya’da hemen hiçbir zaman İslam ölçüleri çerçevesinde bir sosyal murakebeye tabi tutulamamış olduğudur. Bunun bugünkü Kafkasya’da yaşayan insanların İslam’ı algılamaları üzerinde olumsuz bir faktör olarak etkisini sürdürdüğü yapılan gözlemler ile de anlaşılmıştır. Buna karşılık İslam ile hem tarih olarak daha önceden tanışan, hem de bölgede yaygın olan sufi tarikatlar etrafında daha derinlikli bir İslami hayat geliştirmeyi başaran Dağıstan müslümanlarının bugünkü temsilcilerinin de İslam’ı kavrama ve yaşama noktalarında bölgenin diğer topluluklarından önde oldukları bilinmektedir. Tekrar ve önemine binaen hatırlatmak isterim ki söylediğimiz bu hükümlerin tek tek insanlar bazında mutlaka istisnaları vardır.

Kafkasyalı halklar bir kısım Abhaz, Kabardey ve Oset hariç olmak üzere, büyük çoğunluğu ile yukarıda belirttiğimiz sınırlar çerçevesinde kendisini müslüman olarak kabul etmektedir. Güney Kafkasya’da Gürcü ve Ermeni’lerin temsil ettiği Hrıstiyanlık, Kuzey Kafkas­ya’da esas olarak bölgenin işgalcisi Ruslara dayanmak­tadır. Dinî çalışma ve faaliyetlerin serbest bırakıldığı ve devletin din karşıtı politika ve propagandalarına son verdiği günümüz Sovyet ülkesinin dini politikaları, Kaf-kasya’daki toplumlar arasında dinî merkezli bir rekabeti körükleyebilecek potansiyele sahip olabilir.

 

Kafkasya’nın Ortak Paydaları :

Dünyanın başka hiçbir yerinde rastlanamayacak bir etnik çeşitlilik ve diller etrafında örülmüş ‘bir kabileler federasyonu’ yapısı gösteren Kafkasyalı halkları birleştirecek şeylerin farklı dini inançlar ve İslam’ı farklı algılamalar da gözönüne alındığında pek az olacağı düşünülebilir. Ancak bütün Kafkasya halklarının binler­ce yıldır aynı coğrafyada yaşama, aynı kaderi paylaşma ve benzer sosyal yapılanmaya dayanan bir kardeşliği ve Kafkasya’ya özgü bir birlikte yaşama felsefesini geliştirmeleri bu farklılıkların ötesine taşan bir şuurun temellerini oluşturabilmiştir. Bu şuurun kökleşmesinde bölgenin bütün halklarının sosyal hayatında büyük yeri olan benzer folklor, müzik ve geleneklerinin bugün de fonksiyonel olarak varlığını koruduğu bilinmektedir. Diğer yandan özellikle Kuzeybatı Kafkasya’da kısmi bir dirençle karşılaşmakla beraber bütün Kafkasya’yı etkisi altına alan sufi kardeşlik öğretisinin, 70 yıllık baskıya karşılık bölge halklarının davranışlarını bir derecede etki­lemeğe devam ettiği de belirtilmesi gereken bir husustur.

Bugün Kafkasya’da birlik unsurlarını teşkil eden gele­neğe karşı savaş açan Sovyet yönetiminin bölgedeki uy-gulamalarının Kafkasya halkları arasında sebebiyet verdiği çekişme ve ayrılıkların birer kan davası haline getirilmemesi son derece önem taşımaktadır. Bölge halkları aralarında ortaya çıkarılan ve iyice tahlil edildiğinde Sovyet sisteminin yol açtığı belirlenebilecek ihtilaftan kendileri halledebilecek olgunluğa dün olduğu gibi bugün de sahip olduklarını isbatlamak zorundadır. Aksi halde Kafkasya’ya yayılmış olan Büyük Kardeş’in kucağına düşmek kaçınılmazdır.

 

Bugün Kafkasya Üzerine Konuşurken:

Bugün Türkiye’de kendini Kafkasya ile doğrudan ilgi­li gören insanların önemli bir sayıda olduğu bilinmekte­dir. Bu insanlar arasında Kafkasya üzerine tartışmalar devam etmektedir. Özellikle son yıllarda uygulanan Sov­yet politikası Kafkasya’yı Kafdağı’nın ötesinde olmaktan çıkardığı için bu tartışmalar giderek daha değişik boyut­lar kazanmakta ve daha somut konular etrafında gelişmektedir. Burada bu tartışmaları değerlendirmek niyetinde değiliz. Ancak dikkatimizi çeken birkaç hususu gelecekte yapılacak değerlendirmeler için birer ipucu olması sebebiyle kaydetmeden geçemiyoruz.

Kendini Kafkasya’daki bir etnik toplumun uzantısı olarak kabul eden kişilerde gözlemlediğimiz genel bir özellik, herkesin mensubu olduğu toplumu Kafkasya’nın gerçek temsilcisi olarak kabul etmesi ve tartışmaların bu çerçevede şekillendirilmesi (= etnosantrizm) dir. Bunun Kafkasya’nın bir bütün olarak değerlendirilmesi gereğini ve Kafkasya halklarının tarihi birlikteliğini zarara uğrattığı ve uğratabileceği kolayla gözardı edilmektedir.

Kafkasya üzerine yapılan tartışmalarda dikkatimizi çeken bir husus da bazı kişilerin günümüzde Kafkasya’da hakim bulunan sisteme prim yapmak kaygısı ile Kaf­kasya’nın tarihten gelen ve gerçekten de feodal bazı kalıntılar barındıran ve bizce İslami kriterlere göre tashi­hi gereken toplum yapısını değiştirmekteki katkısı sebe­biyle Sovyet sistemini övmeğe yönelmeleridir. Bu kişilerin içinde bulundukları açmaz bugün Sovyet sisteminin çıkmaza girmesi ile iyice belirginleşmiştir. Yakın geçmişte Kafkasya üzerine Sovyet ideologlarının bile düşünemeyeceği sosyopolitik teoriler icad eden bu girişimler bugün anlamsız hale gelmiştir. Ancak aynı hayalî teoriler sebebiyle Kafkasya kökenli insanlar arasında Şeyh Şamil’in yanlış değerlendirilmesinden tutun, Kafkasya’yı Osmanlıların emperyalist yönelişleri yüzünden kaybettiğimize, hatta İslam’ı kabul etmekle Rusların düşmanı hale gelindiğine kadar pek çok an­lamsız ve anakronik tartışmalar kırgınlıklar ve hatta düşmanlıklar ortaya çıkmıştır. Bunun ise yarının Kafkasya’sına kadar ulaşacak zararları olduğu bellidir.

Son olarak belirtmek istediğimiz husus bugünün dünyasında, Kafkasya’nın erişilmez bir masal ülkesi ol­maktan çıkışı ile etkisini kaybetmeğe başlayan bir ütopyadır. Kafkasya hakkında doğru bilgilenmenin hemen hemen imkansız olduğu yıllarda gelişen bu ütopik tutum Kafkasya’nın idealize edilmesi ile sonuçlanıyor ve bir gün fırsat bulunabilse bütün Kaf­kasya kökenli insanların yüzyıllar önce terk edilen “vatan”a döneceği hayallerini besliyordu. Kafkasya’ya ulaşabilen insanların anlattığı ve elbette gözlem yapanın sübjektif değerlendirmelerinden soyutlanamıyacak gözlemler bu ütopik yaklaşımların hızını azaltmış bu­lunmaktadır.

 

‘Yarın Kafkasya’

Bu yazımızda Kafkasya’nın şimdiye kadar çok tartışılmış ve yazılmış tarihi meselelerine mümkün olduğu kadar girmeden ve ancak tarihi sürecin etkisini hep hesaba katarak bugün Kafkasya üzerine yapılacak tartışmalara bir çerçeve çizmeğe çalıştık. Burada işlenen konuların herbiri – diller, nüfus değişimleri, dinî durum vd.- tek tek birer araştırma konuşu olabilecek kadar girift taraflar içermektedir. Bu sebeple konuya yakın okuyucu­ların yazılan hususlardaki değerlendirmelerimizi eksik bulması tabiidir. Kafkasya’nın bugün içinde bulunduğu sürecin yarınlarda ne yönde gelişeceğine ve hangi mecra­ları takiben nereye varabileceğine ve bu süreçte Kafkasya dışındaki Kafkasya kökenli insanların fonksiyonunun ne olabileceğine, ne olması gerektiğine ilişkin görüşlerimiz bir diğer araştırma konusu olarak önümüzde durmaktadır.

________________________________________

(*) Bu makale Dr. Hayati Bice imzası ile Türk Yurtları dergisinde yayınlanmıştır.

Hakkında editor

Yoruma kapalı.

Yukarı Kaydır