Orta Asya’da 20 Yıllık Bağımsızlıklar ve İslâm’a Baskılar
Dr. Hayati BİCE
Bugün (22 Ağustos 2011) Azerbaycan’ın 1992 yılında işbaşına gelen ilk Cumhurbaşkanı Ebulfeyz Elçibey’in ölümünün 11. yıldönümü…
Her yıl Ramazan ayında açılan ve bu yıl 30. yılını kutlayan (Dini Yayınlar) Kitap Fuarı’nda Craig Murray imzalı“Semerkant’ta Ölüm” kitabını alıp okurken Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra 1991 yılında bağımsızlıklarına kavuşan Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıkla geçen 20 yılı hakkında bir değerlendirme yapmak istedim. İngiltere Büyükelçisi olarak Özbekistan’ın başkenti Taşkent’te 2002-2003 yıllarında görev yapan Craig Murray’ın büyükelçilik döneminde yaşadıklarını kaleme aldığı anılarını okurken kapıldığım tarifi imkânsız duygular bu değerlendirmemin olumlu bir tablo yansıtmasına izin vermiyor. [1]
1991 yılı Ağustos ayının son gününden itibaren bir ay içerisinde ardı ardına bağımsızlıklarını ilan eski Sovyet cumhuriyetlerinin bayraklarının yükselmesi hepimizi ne kadar da heyecanlandırmıştı. Aradan geçen tam 20 yıllık süreye baktığımızda o günlerin heyecanından eser kalmadığı gibi ilişkin umutları korumak da o kadar kolay görünmüyor. Bugün Azerbaycan ve Türkmenistan’da Sovyet sisteminin İlham Aliyev gibi ikinci kuşak elitleri yetki sahibi iken Kazakistan, Özbekistan ve Tacikistan’da hâlâ yerel komünist partilerin başkanlığından Devlet Başkanlığı titrine kavuşan isimler görevlerini sürdürüyor. Kırgızistan’da ise sürecin başında demokratik şekilde işbaşına gelen Askar Akayev’in devrilmesinden sonra ortaya çıkan karışıklıklar birkaç yönetimi eskitti.
“Semerkant’ta Ölüm” kitabından okuduklarımla gönlüm bunalmış ve zihnim de Özbekistan’daki yaşanmış elîm olayların etkisi altında allak bullak olmuşken birbiri ardına gelen üç haber Sovyetlerin dağılması ile ortaya çıkan ülkelerdeki İslami gelişmelere sekte vurmayı hedefleyen yasaklamaları haber veriyordu.
Bağımsızlığın 20. Yılında Türkistan’ın Kalbinde İslâm’a Baskılar
İslam medeniyetinin ana merkezlerinden birisi olan Özbekistan topraklarındaki uygulamalar, İslam sözkonusu olduğunda ağır bir baskıyı yansıtmaktadır. Bu baskılar Uluslararası İnsan Hakları İzleme Komitesi ve BM raporlarına kadar girmiştir. Resmî biyografisine göre 30 Ocak 1938’de Semerkand’da dünyaya gelen ve halen 74 yaşını sürdüren İslam Kerimov’un ülkesinde bağımsızlık sonrasında ülkesinde izlediği İslamî içerikli politika başlı başına bir incelemeyi gerektirmektedir. 29 Aralık 1991’de Bağımsız Özbekistan Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlığı’na seçilen Kerimov’un bugün ülkesini kızları Gülnara ve Lale Kerimov ile birlikte yönettiği iddia ediliyor.
Türk Cumhuriyetleri bağımsızlıklarına kavuştuğu dönemde bu ülkelerde Sovyet sisteminin uyguladığı ateist propaganda ve baskıların kalkması ile bölgenin İslâmî kimliğinin gelişeceği ve özellikle dinine bağlı yeni nesiller yetiştirilmesi yolunda gelişmeleri bekleyenler -benim gibi-çoğunluktaydı. 1993 yılında o zamana kadar ziyarete ve ibadete kapalı tutulan Şah-ı Nakşbend Muhammed Bahaüddin Buharî Külliyesi’nin resmi devlet töreni ile açılması bu yöndeki ümidleri arttırmıştı. Özbekistan’ın Buhara kentindeki bu resmî tören katılan birisi olarak o gün yıllardan sonra külliye camiinde Cuma namazı kılan Özbek Müslüman kardeşlerimin gözlerinde ışıltılar bu ümidi benim için somut bir hale getiriyordu. Türkmenistan ve Kazakistan’da ardı ardına inşa edilen muhteşem camiler yanında Sovyet komünist diktatörlüğünün kapısına kilit astığı irili ufaklı binlerce mescidin yeniden ibadete açılması da önemli bir gelişme idi. Bütün Orta Asya Müslümanları için çok önemli olan Buhara’daki Mir Arab Medresesi gibi İslâmî eğitim kurumlarının daha fonksiyonel hale getirilmesi de beklenen bir durumdu.
Tarih boyu bölgede egemen olan tasavvufî İslâm’ın yeniden neşv ü nemâ bulması beklenirken Suudî Arabistan üzerinden bölgeye ulaşan selefî eğilimler henüz bağımsızlığa kavuşup mescidlerinin kapısındaki yetmiş yıllık paslanmış ateizm kilitlerini açan müslümanları bir de iç çekişmelerle karşı karşıya getirdi.
Craig Murray’ın bir belgesel niteliğindeki “Semerkant’ta Ölüm” kitabı bir yönüyle belgesel nitelikte bir eser olarak 20 yıllık bağımsızlık sürecinin bölgenin en önemli ülkesi olan bu Özbekistan’daki seyrine ışık tutuyor. Kitapta esas olarak Özbekistan’da yaşanan insan hakları ihlallerine ve İslamcı militan” iddiası ile çoğu genç binlerce kişinin ağır işkencelerden ve adil olmayan yargı süreçlerinden sonra zindanlara konulması çarpıcı örneklerle dile getirilmiştir. Ayrıca 2005 yılında Fergana vadisinde binlerce kişinin hayatını kaybetmesi ile sonuçlanan olayların nasıl geliştiğinin ipuçlarını da Murray’ın kitabından izlemek mümkündür. Murray’ın 2 Eylül 2002 tarihli raporunda verdiği bilgilere göre kendisinin Taşkent’te geldiğinde sayıları yedi-on bini bulan Özbek, siyasi ve dinî gerekçelerle ve genellikle“İslamcı militan” oldukları suçlaması ile tutuklanmış durumdaydı. [2]
Tacik Gençlere Cami Yasağı
Farsça konuşmaları nedeniyle Türk Cumhuriyetleri statüsünden göz ardı edilen ancak tarihî ve kültürel havza olarak Türkistan coğrafyasının ayrılmaz bir parçası olan Tacikistan’da 1991 yılında Sovyetler yıkıldığı sırada işbaşında olan İmam Ali Rahman da Devlet Başkanlığı piyangosunu kazanan isimlerdendir. Talihin garip bir cilvesi ile değişim esnasında kukla komünist yönetimin başında bulunmaktan başka bir niteliği bilinmeyen İmam Ali Rahman’ın bugün ülkeyi sayıları epeyce fazla olan kızları ve damatları ile birlikte yönetmekte oldukları biliniyor.
Ramazan’ın üçüncü gününde Tacikistan’dan gelen kötü bir haber iftar sofralarının tadını kaçırtacak nitelikte idi. Habere göre Tacikistan Cumhurbaşkanı İmam Ali Rahman’ın onayıyla yürürlüğe giren ve muhalifleri tarafından‘dehşet veren bir ramazan hediyesi’ olarak tanımlanan bir yasa ile 18 yaşından küçük gençler camilere giremeyeceklerdi.
Tacikistan’da, yeni onaylanan ailevi sorumluluk yasası kapsamında, dini okullarda eğitim görenler dışında 18 yaşın altındakilerin cami, kilise ya da başka ibadet yerlerine girmesi yasaklanmıştı. 1992’den beri iktidarda olan Tacikistan Cumhurbaşkanı İmam Ali Rahman gençlerin İslâm’a yönelişini engellemek ve müslümanları baskı altına almaya yönelik bu yasaklamayla ilgili açıklamasında, dini köktenciliğin yayılmasını önlemek için bu türden sert önlemlere ihtiyaç duyulduğunu belirtmişti. Ülkenin önde gelen müslüman din bilginlerinden Ekber Törecanzade konuyla ilgili “Tacikistan’ın bağımsızlığının 20’nci yıldönümünden bir ay önce ve Ramazan’da yetkililer, inananlara dehşet verici bir hediye verdiler” açıklamasını yapmıştı. Haberde eski Sovyet cumhuriyetleri içindeki en yoksul ülke olan Tacikistan’da İmam Ali Rahman’ın geçen yıl, yurt dışında dini eğitim gören Tacik genclerini ülkeye dönmeye zorladığı ve dinî aşırılık suçlamasıyla yüz ellisekiz kişinin hapse atıldığı da kaydedilmişti.
Azerbaycan’da öğretmenlere de başörtüsü yasak
Bugün (22 Ağustos) Azerbaycan’ın 1992 yılında yapılan demokratik seçim ile işbaşına gelmiş ilk Cumhurbaşkanı olan Ebulfeyz Elçibey’in ölümünün 11. yıldönümü… 3 Ekim 1993 tarihinde Haydar Aliyev’in Azerbaycan Devlet Başkanlığı’na getirilmesi ile sonlanan ve kısa sayılması gereken bir sancılı başkanlık süreci yaşayan Elçibey’in 24 Haziran 1938’de Nahcivan’ın Keleki Köyü’nün Halil Yurdu yaylasında Kadirkulu Beğ ile Mehrinisa Hanım’ın oğlu olarak dünyaya gelmesi ile başlayan hayat serüveni, Ankara’da bir hastane odasında 22 Ağustos 2000 günü sona erdi.
Ramazan’ı yarılamışken İlham Aliyev yönetimindeki Azerbaycan’dan gelen bir haber, bu ülkenin de İslamî gelişmeleri engelleme yolunda yeni bir adım attığını gösteriyordu: Azerbaycan’da daha önce 2010 senesinin Aralık ayında kız öğrencilere yönelik uygulanan başörtüsü yasağı şimdi ülke çapında çalışan öğretmenlere uygulanmaya başlanmıştı.
Azerbaycan Eğitim Konseyi Başkanı Ejder Agayev tarafından yapılan açıklamada, ‘öğretmenler arasında kılık-kıyafet birliği oluşturma’ amacıyla yeni eğitim sezonunda okullarda öğretmenlere yönelik başörtüsü yasağı uygulanacağı ifade ediliyordu. Haberde yasağa tepki gösteren Azerbaycanlıların başlattığı imza kampanyası ile on bin imza toplanarak Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’e yasağın geri çekilmesi çağrısı yapıldığı da bildiriliyordu.
Türkmenistan ‘Gülen Okulları’nı kapattı
Tam bu sırada gelen bir haberde ise Türkmenistan devletinin, ülkenin idari ve kültürel yapısına sızmaya çalıştığı ve ABD için casus devşirdiği gerekçesiyle Fethullah Gülen cemaatinin okullarını kapattığını içeriyordu. Uluslararası Helsinki Komitesi’nin Türkmenistan Şubesi’nin yayın organı olan ‘Hronika Turkmenistana’ haber portalı ise Türkmen yönetiminin gerekçesi, Türkmen gençlere “Pantürkist görüşler”i aşılanması idi.
Rusya Federasyonu, Özbekistan ve Azerbaycan’ın ardından Türkmenistan’ın da Gülen Cemaati’nin bu ülkedeki okullarını kapatması bütün Orta Asya bölgesinde uygulanan İslam karşıtı bir kampanyanın bir parçası olarak değerlendirilmeğe uygun verileri içermektedir.
Haberi veren Fars Haber Ajansı (FHA) Ajansı’na göre; Türkmenistan yönetimi Nur Cemaati’nin Türkmenistan’da dini-siyasi nüfuzundan duyduğu kaygı yüzünden 1990 yılından beri bu ülkede faaliyet yürüten tüm Türk okullarının faaliyetini askıya aldı. FHA’nın haberinde, söz konusu Türk okullarının eğitim çalışmalarının yanı sıra hedef ülkelerde Türk milliyetçiliğinin propagandasını yaptığı ve okullardan mezun olan öğrencileri hedef ülkelerde anahtar mevkilere atamak için rüşvet bile verdiği ifade edildi. ‘Hronika Turkmenistana’ haber portalına konuşan, adının açıklanmasını istemeyen ve Gülen okullarından birinden mezun olan bir kişi ise bu okulların mezunları içinde “Nurculuk” hareketine en bağlı olanların, mezun olduktan sonra rüşvet de dahil olmak üzere her türlü yöntemle İçişleri, Savunma Bakanlığı, İstihbarat Teşkilatı gibi kilit kuruluşlarda çalışmaya başlamalarının sağlandığını söyledi.
Haberde ayrıca tamamen provokasyon kokan bazı iddialara da yer veriliyordu: “Geçtiğimiz yıllarda bu okulların ‘Türkiye’ adına yetiştirdikleri zannedilen öğrencilerini aslında CIA’ya bağladığı ve Türk milliyetçiliği ve Osmanlı hayallerinin aslında bu gençleri kandırmak için bir tuzak olduğu ortaya çıkmıştı.”
NTV’nin haberine göre; Türkmenistan’da kapatılan Gülen okullarının tamamı normal okullara dönüştürülecekti. Türkmenistan’daki bir Türk üniversitesi için de aynı yönde karar alındığı belirtildi.
Birkaçını ziyaret etme fırsatı bulduğum Ortaasya’daki Gülen okulları ile ilgili izlenim ve değerlendirmelerimi ayrıca yazmak üzere bu okulların “pantürkizmin ileri karakolu” oldukları, CIA’ye eleman temin ettikleri gibi iddiaların komik ötesi olduğuna işaret etmekle yetiniyorum.
Kazakistan, Kırgızistan ve Diğer Türk Bölgeleri
Bu iç karartan bir rapor niteliğindeki yazımda Kazakistan’ın Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’den söz edilmediği dikkatli okurun gözünden kaçmamış olmalıdır. İzlediği politikalarla ve sergilediği devlet adamlığı profili ile diğer komünist orijinli Sovyetik yönetimlerden ayrışan Nursultan Nazarbayev’in Kazakistan’ı, ülkenin taşıdığı demografik ve stratejik risklere rağmen Türkistan Cumhuriyetleri arasında bir yıldız olarak parlamaktadır.
Kırgızistan’da ise bir türlü sağlanamayan siyasi istikrar ülkedeki İslami gelişmeler hakkında söz söyleyebilmeyi zorlaştırmaktadır. İç güvenliğin olmadığı bir ülkede İslâmî gelişmenin sözünün dahi edilemeyeceğinin bir örneği olarak değerlendirmek mümkündür.
Kafkasya’daki irili-ufaklı özerk cumhuriyetlerde de Kırgızistan benzeri gelişmeleri izlemek mümkündür. Bu bölgede Çeçen cihadının yol açtığı şiddet ortamı giderek Çeçen-Rus çekişmesini aşarak bölge müslümanlarının birbirlerine acımasızca kıydıkları anlamsız bir geçen boğuşmaya evrilmiştir. 2010 Aralık ayında Kafkasya’da Kabardey-Balkar Cumhuriyeti müftüsünün selefi olduğunu iddia eden müslümanlar tarafından katledilmesi bu iç çekişmelerin çok acı bir örneği olarak kayda girmiştir.
“Baht Utansın !..”
20 yılını dolduran bağımsızlık süreci sonrasında İslam coğrafyasının mazlum ülkeleri olan Türk Cumhuriyetleri’ndeki gelişmelere bakarak “Baht utansın” demekten kendimi alamıyorum. Ne olurdu Elçibey, biraz daha oturaklı bir yönetim oluşturabileydi; ne olurdu İslam medeniyetinin yıldızları olan Semerkand ve Buhara gibi İslam merkezlerine ruh veren aslî kimliğine saygılı isimler ülkede hâkimiyet sahibi olaydılar…
İlk kez 20 yıl kadar önce 1992’de dünya gözü ile gördüğüm ve hasretle kucaklaştığım bu kutlu beldeleri ne kadar da sevmiştim. Buhara’da Şah-ı Nakşbend külliyesinde komünist baskı döneminden sonra ilk kez kılınan Cuma namazında imamın “Allahu ekber” sedasına uyarak eşlik ederken gönlümde ne umutlar yeşermişti. Yine o gün Şah-ı Nakşbend makamına ulaşan avluyu bir asker bölüğü edası ile “Lailahe İllallah” sadâları ile çınlatarak geçen Ferganalı müslümanların şevkini gülümseyerek izlerken neler neler geçmişti aklımdan…
Aradan bir yirmi yıl daha geçse bahsedilen bölgelerde hayra hizmet bağlamında bir gelişme olacak mıdır? Doğrusu şüpheliyim.
———————————–
[1] Bu önemli kitabı 26 Ağustos’a kadar açık bulunan İstanbul-Bayezid ve Ankara-Kocatepe kitap fuarlarından indirimli olarak alabilirsiniz.Craig Murray, Semerkant’ta Ölüm & Bir İngiliz Büyükelçisinin Terörizme Karşı Savaşa Tartışmalar Yaratan Meydan Okuyuşu, Mana Yayınları, İstanbul-2011.
http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=575583
[2] 2005 yılında Andican merkezli gelişen ve İslamî bir yönetim kurmak adına Özbekistan yönetimini ele geçirmek isteyenlere karşı organize edildiği iddia edilen olaylarda ise 1500 kişinin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. Craig Murray’ın Özbekistan’da 7-10 bin kişinin İslamcı militan oldukları iddiası başta olmak üzere siyasi ve dinî nedenlerle takibata alındığını bildiren resmî raporu için bkz: http://www.craigmurray.org.uk/book-documents/Declaration.pdf