Önemli Bir Mektub: “DNA Analizimi yaptırdım…”
Dr. Hayati BİCE
2012 yılı ile birlikte yoğunlaşan çalışmalarım nedeniyle, kısa bir süre uzak kaldığım haberiniz.com.tr sitesindeki yazılarıma ara verip vermediğimi mailime mesaj gönderip soran tüm okurlara teşekkür ederim. Hemen belirteyim ki, -belki eskisi kadar sık aralıkla olmasa da- Haberiniz.com.tr sitesindeki yazılarıma devam edeceğim. Facebook’daki “Ülkücü Yazarlar” grubu [1] ile epey bir zamandır oluşturmayı düşündüğüm -ve yazılarımı bir araya getiren- internet portali [2] ile ilgili çalışmalar epeyce vaktimi aldı. Bu arada yazdığım “Türkistan Rüyası” adlı otobiyografik nitelikteki romanımın da son tashihleri yapılarak baskı aşamasına geldiğini de duyurmak isterim.
İşte bu meşguliyetler içerisinde iken yakın zamana kadar, Kanada’da yaşayan bir arkadaşımdan gelen mektub, içerdiği önemli bilgiler nedeniyle sizlerle paylaşılacak değerde idi. Murat Mirza’nın onayı ile bu mektubu haberiniz.com.tr okurları ile paylaşmak istedim. Mektubun içerdiği önemli bilgiler ile değerlendirmemi daha sonra yapmak üzere haberiniz.com.tr okurlarını Murat Mirza’nın satırları ile başbaşa bırakıyorum. Dr. Hayati BİCE
***
Murat Mirza:
“DNA ANALİZİMİ YAPTIRDIM”
Bir süre önce sitenizde yayınlanmış olan Sayın Dr. Hayati Bice’nin makalesinde tavsiye etmiş olduğu DNA testini yaptırmış bulunuyorum:http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazisi44528-Aziz_Milletinizi_Merak_Ediyoruz_Efendiler_.html
Önce basit bir merakla başlamış olduğum bu araştırma kısa zamanda gelişti, milletlerin genetik analizini yapacak düzeye ulaştı. Her ne kadar araştırmalarda kullanılan DNA numune sayısı kesin bir kanaat oluşturmak için yeterli olmasa da, ülkemizin genetik haritası büyük ölçüde belirlenmiştir, diyebiliriz.
Yaklaşık on yıldır takip ettiğim bu bilimsel gelişmelerin sonucunda edindiğim bilgilerin bir bölümünü http://mirzamurat.tr.gg üzerinde veya aşağıda sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyarım. Bu makalede kullanılan veriler ‘Eupedia’ ve ‘National Geographic’ten alınmıştır.
“Türk müsünüz ?!…”
Artık bu soruya cevap vermeniz eskisi kadar kolay olmayacak. Bu yazıyı okuduktan sonra “Evet ben Türk’üm, Kürd’üm, Çerkes’im, Arab’ım, Boşnak’ım….” demeden önce epey düşünmek zorunda kalabilirsiniz. Eğer “aşırı ırkçı” görüşleriniz varsa baştan uyarıyorum, yol yakınken geri dönün, okumayı hemen bırakın, mavi hapı alın ve eski halinizde devam edin. Yok, eğer kırmızı hapı alırsanız, unutmayın ki hiç birşey bir daha eskisi gibi olmayacak…
Sekiz yıl önce National Geographic tarafından başlatılan ‘genome’ (jenom) projesi için DNA örneği gönderdiğimde henüz Türkiye’nin genetik yapısı üzerine bir yazı kaleme almak için çok erkendi. Ancak genetik bilimi oldukça hızlı ilerledi, 2007’de insanoğlunun gen haritası çıkarıldı ve bugün artık milletlerin akrabalık ilişkilerini belirleyecek yeterli genetik bilgiye sahip durumdayız. Öyleyse yolculuğa başlayalım –Morpheus’un dediği gibi- görelim bakalım tavşanın yuvası ne kadar derinlere gidiyor…
Gen testlerinin sonucuna göre ilk erkek bundan 75-80 bin yıl önce Afrika’da, bugünkü Kenya-Etopya civarında yaşadı. Daha doğrusu, yeryüzündeki 3,5 milyar erkekten DNA örneği alıp Y-kromozomunu takip ederek geriye gittiğimizde görüyoruz ki bütün erkeklerin ortak atası bu tek kişi.
Bu arada neden ‘erkek’ sözcüğüne vurgu yaptığımızı hemen açıklayalım; Y-kromozomu yalnızca erkeklerde var ve National Geographic’in yapmış olduğu gen testi sadece Y-kormozomunu kapsıyor. Anne tarafından soyağacınızı yapmak isterseniz mitokondrial DNA testi yaptırmanız gerekiyor. Y-kromozomu demişken bir noktayı daha aydınlatalım, bu genin görevi insanda cinsiyetin belirlenmesidir. Yani erkek çocuk sahibi olamayan beyler ‘bana bir erkek evlat veremedin’ diye kadını suçlamak yerine bu durumdan kendi Y-kromozomlarını sorumlu tutsalar daha doğru bir iş yapmış olurlar.
Yeri gelmişken şunu da hemen belirteyim; kromozom, gen, mitokondri gibi bilimsel sözcükler gözünüzü sakın korkutmasın, bu yazıda mümkün olduğunca teknik terminolojiden uzak durmaya çalışacağım. Ama ister istemez lise yıllarından kalan biyoloji, coğrafya biraz da tarih bilgimizi zorlamak durumundayız. Mesela, biz insan türünün bilimsel adımızın “homo sapiens” olduğunu bilmenizde yarar var. Hayalen 80 bin yıl öncesine gittiğimizde görüyoruz ki yer yüzünde bir tane erkek homo sapiens yaşıyor. Yani bugünkü Japon, Alman, Türk, Arap, İngiliz, Kürt, Rus vs. herkesin ortak dedesi bu kişi. Amerika, Avrupa, Avustralya, Asya… dünyanın başka hiçbir yerinde insan yok, ilginç değil mi?! Sadece Doğu Afrika’da bir erkek ve O’nun ailesi yaşıyor ve bugün yeryüzündeki 7 milyar insan hepimiz O’nun torunlarıyız.
Bilim adamları dini inançları çalışmalarına referans almaktan pek hoşlanmasalar da bu homo sapiens’e Kitab-ı Mukaddes’e atfen ‘Adam’ yani Hz. Adem adını taktılar. Bu ilk erkek ve onun çocukları doğal olarak ortak genetik özelliklere sahiptiler. Yani ten rengi, göz rengi gibi fiziksel özellikler aynıydı. Ancak bu genetik özellikler zaman içinde değişti, binlerce yıl süren yolculukla bu insanların torunları Afrika kıtasına dağıldılar, bir bölümü kuzeye, bugünkü Mısır ve Filistin yönüne hareket ederken 70 bin yıl önce ilk defa Afrika kıtası dışına çıktılar; Güney Asya, Uzak Doğu ve Dünyanın her yanına göç ettiler. İşte bu göçlerin sonucu farklılaşan coğrafya ve iklim şartları insanların genetik yapılarında mutasyonlara yol açtı.
Her genetik değişim (SNP-Single Nucleotide Polymorphism) bir harf ile kodlanarak bu genetik özelliğe ‘Haplo-grup’ adı veriliyor. Aşağıdaki kronolojik cetvele baktığımızda görüyoruz ki ilk SNP mutasyon 74.000 yıl önce meydana gelmiş. Böylece BT Haplogrubu oluşuyor. Aradan 4 bin yıl geçince bir başka genetik değişim CT haplogrubunu oluşturuyor ve bu değişimler aşağıda görüldüğü gibi dallanarak günümüze kadar devam ediyor.
Haplogrup kavramını daha iyi anlayabilmek için şöyle bir örnek verebiliriz; Kuzeye gidenlerde saç renginin sarıya dönüşmesi, tenin beyazlaşması veya uzak doğuda gözlerin çekik oluşu gibi farklılaşmaların herbiri yeni bir genetik değişim sonucudur. İşte bu değişim sonucu ortaya çıkan yeni genetik özelliğe haplogrup adı deniyor. Bu değişim her zaman gözle görünür olmak zorunda değildir. Mesela akciğerlerde, solunum yollarında meydana gelen bir mutasyon, veya bir hastalığa karşı bağışıklık sisteminin gelişmesi de yeni bir haplogrup oluşturabilir.
Bu bilgiler ışığında 75 bin yıllık genetik değişim serüvenimize bir göz attıktan sonra kaldığımız yerden devam edelim.
Bu şemada yalnızca Avrupa’da yoğun olarak görülen haplogruplar belirtilmiştir. Asya, Afrika ve Amerika kıtalarında rastlanan haplogruplar, ayrıca her haplogrubun da alt grupları olduğunu düşünürsek hepsini tek şemada göstermek neredeyse imkansız. Bu nedenle sadece Avrupa kıtasında en çok görülen haplogrupları kısaca tanımakta yarar var:
HAPLOGRUP’LARA GÖRE AVRUPA’NIN ETNİK YAPISI
Mezolitik Avrupalılar:
I1: Ön-Germen (İskandinav)
I2b: Ön-Kelt-Germen
I2a1: Sardunya, Iberia
I2a2: Adriyatik, Tuna havzası
Neolitik göçmenler:
N1c1: Uralo-Fin, Baltık, Sibiryalı
G2a: Kafkasya, Greko-Anadolu
J2: Greko-Anadolu, Mezopotamya, Kafkasya
E1b1b: Kuzey Afrika, Yakın Doğu, Balkan
Bronz çağı göçmenleri:
R1a: Balto-Slav, Germen, Hint-İran
R1b: İtalo-Keltik, Germen,Hitit, Ermeni
J1: Kafkasya, Mezopotamya, Semitik
T: Orta Doğu, Doğu Afrika
Pek çoğumuzun bu grupları tek tek inceleyip harf ve rakamlarla belirtilen kodların yerine yerine ırk ve millet isimlerini koyarak ülkemizdeki genlerin hangi ırklara ait olduğunu tespit etmesi zor olabilir. Örnek olarak R1a haplogrubunu inceleyelim. Yukarıdaki şemaya baktığımızda bu haplogrubun 22-24 bin yıl önce muhtemelen Doğu Avrupa’da oluştuğunu görüyoruz. Baltık Slav’ları ve Germen ırkında görülen bir genetik yapı. Haliyle bunun sarışın veya açık kumral bir ten rengi, yeşil veya mavi gözlü bir genetik özelliğe sahip olduğunu tahmin edebiliriz.
Nitekim aşağıdaki grafiğe bakarsak bugün Rusya, Ukrayna, Polonya gibi Slav ırklarında yoğun şekilde görülüyor. Buradan yola çıkarak R1a’nın sadece Rus veya Slav ırkının geni olduğunu söyleyemeyiz. Evet, Slav ırklarının atalarının R1a haplogrubundan olmaları kuvvetle muhtemeldir, ancak 20 bin yıl önce ortaya çıkan bu genetik yapı %19-27 oranında Norveç ve İsveç’te de görülüyor. Demek ki R1a hem Slav hem de pek çok Doğu Avrupa ve İskandinav ırklarının ortak atasıdır. Bir anlamda bu milletler taşıdıkları R1a genleri kadar birbirleriyle akrabadır denebilir.
Şimdi bir başka tipik Avrupa haplogrubu olan R1b’yi inceleyelim. Haritada görüldüğü gibi bu genetik yapı İspanya, Fransa, İngiltere gibi Batı Avrupa ülkelerinde yoğun olarak karşımıza çıkıyor. R1b yaklaşık 20 bin yıl önce oluşmuş, kronolojik şema R1a ve R1b’nin ortak ataları R1’in 26 bin yıl önce ortaya çıktığını söylüyor. Bu ne demektir?! Bu demektir ki 26 bin yıl geriye gittiğinizde Fransız, İngiliz, Rus diye ırk kalmıyor büyük ölçüde akraba oluyorlar. Eğer 44 bin yıl geriye giderseniz bütün Avrupa ırkları IJK haplogrubundan olup aynı dedenin torunlarıdırlar. Bu noktada milliyetçilik kavramını tatsızlaştıran bir durumla karşılaşıyoruz. IJK için Rus, Alman, İngiliz, Fransız, İsveç diyemiyoruz, çünkü bu millet isimleri binlerce yıl sonra ortaya çıktı.Katı ırkçılar için gerçekten zor bir durum, bugün nefret ettiği millet ile birkaç bin yıl önce aynı soydan olduğunu öğrenmek üzücü olsa gerek.
Bu kadar bilgiden sonra artık Türkiye’ye gelme zamanıdır. Eminim ki buraya kadar yazdıklarımızı dikkatle okumuş olanlar yukarıdaki haritada Türkiye’de yaşıyan halkların genetik grafiğine baktıklarında bu renklerden hangisinin Orta Asya’dan gelen atalara ait olduğunu bilmek istiyorlar. Sizi daha fazla meraklandırmayacağım, ama daha önce bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Diğer ülkelerin gen grafiğine bakıp Türkiye ile karşılaştırdığınızda gözünüze çarpan ilginç birşey yok mu? Mesela Rusya’nın yarısı sarı. Polonya’nın yarıdan fazlası. Fransa’nın %60’ı kırmızı, İngiltere hakeza büyük ölçüde kırmızı…
Türkiye’ye baktığımızda adete bir gen mozaiği görüyoruz, neredeyse hiçbir haplogrup baskın değil.Eğer yeşil renk dikkatinizi çektiyse karar vermekte acele etmeyin. Yeşil renk J1 ve J2 haplogruplarını simgeliyor ki bunların Orta Asya ile hiçbir ilgisi yok. Nitekim bu araştırmayı yapan kaynak Türkiye için özel bir not düşmüş, tercümesi aynen şöyle;
“Türkiye, bu tabloya alınmayan Afrika ve Asya haplogruplarını da (A, ExE1b1b, C, H, L, O, R2) %8.5 oranında barındıran tek ülke…” Yani Türkiye adeta bir ırklar karışımı. Eh, bu kadar ırk olur da bunların arasında Orta Asya’dan göç eden ataların genleri de olmaz mı, elbette var: Q haplogrubu, oranı sadece %2. Ülkenin adıyla hiçte uyumlu olmayan bir oran, bilim bazen bizleri hayal kırıklığına uğratabiliyor.
Bir başka Orta Asya haplogrubu ise N. Bugün özellikle Finlandiya ve Baltık ülkelerinde görülen bu genetik grubun da 20-30 bin yıllık Orta Asya geçmişi var. Türkiye’deki oranı sadece %4. Q ve N haplogruplarının ortak atası ise 36 bin yıl önceki ‘NOP’ haplogrubu. Kronolojik cetvele baktığınızda kimlerle akraba olduğunuzu göreceksiniz. Evet, gözlerinize inanın, bütün Avrupa ve Orta Asya ırkları 36 bin yıl önce aynı soydan türediler.
Tipik Avrupalı ırklar R1a ve R1b’nin atası olan R haplogrubu 30 bin yıl önce Orta Asya’dan Avrupa’ya göç etti.
Pekçok kişinin gen testine sıcak bakmadığını biliyorum. Son zamanlarda komplo teorilerine iyice kendimizi kaptırmışken birilerinin bu genetik araştırmaları şiddetle reddedeceğini de tahmin edebiliriz. Ama Galileo’nun dediği gibi bilim inkar kabul etmiyor, birileri ‘hayır olmaz’ dese de Dünya dönmeye devam ediyor.
Sanıyorum benim gibi merak yönü paranoyasından ağır basanlar biraz tedirgin olsalar bile “bir de ben öğreneyim atalarımın kimler olduğunu” diyeceklerdir.
Bilim adamları bu hızla giderlerse 3-5 yıla kalmaz insanlığın soyağacı tamamlanır, sanıyorum herkes çok yakında kiminle ne kadar akraba olduğunu öğrenecek.
Genetik soyağacı sadece bireylerin hayata bakışlarını değil, belki devlet yapılarını da sarsacak yeni bir çığır açmak üzere dersek biraz abartmış mı oluruz?! Bence hayır, belki bu konunun önemini ifade etmek için bugün söyleyeceğimiz herşey az bile kalır. Kırmızı hapı alıp bir an önce gerçekle yüzleşmeyenlerin başı yakın gelecekte çok ciddi ağrıyabilir.
Bu genetik çalışmaların Fransa’dan dünyaya 200 yıl önce yayılan ulus-devlet modelini nasıl etkileyeceğini yakında göreceğiz. Bugünkü millet anlayışımızın temeli dile dayanmaktadır. Yani aynı dili konuşan insanlar aynı milletten sayılırlar. Dillerinin yakın olduğu nispette milletler birbiriyle akraba olarak kabul edilir. Türkçe-Özbekçe-Azerice gibi…
Ama diğer taraftan genlere baktığımızda Ural-Altay (Türk) dil grubunun lehçelerini konuşan bu milletlerdeki Orta Asya’lı ataların geni nerdeyse yok denecek kadar az iken Finlandiya’da %58 gibi büyük bir oranda karşımıza çıkıyor. Latvia-Litvanya-Estonya gibi Baltık ülkelerinde Orta Asya ve Sibirya genleri Türk dilini konuşanlara göre çok daha iyi korunmuş durumda. Görünen o ki bilim geçmişte birkaç defa yaptığı gibi dogmaları bir kez daha yıkmak üzere. Bazı rejimler varlıklarını devam ettirmek istiyorsa dil dışında başka harç malzemelerine de acilen ihtiyaçları vardır.
Bu durumu şu an için tehlike olarak algılamayanlar unutmamalıdır ki Fransa ihtilali akabinde kraliyet giyotin altında son bulurken ne Romanov’lar ne de Osmanoğulları henüz doğmuş olan cumhuriyet rejimini ve ulus-devlet modelini kendi saltanatları için bir tehlike olarak görmüyorlardı. Ancak geleceği görmeyi başarıp yeni şartlara adaptasyonu sağlayan kraliyet aileleri bir şekilde varlıklarını ve devletlerini sürdürüyorlar. Galiba geleceği görüp önceden hazırlık yapabilme yeteneği herekese nasip olmayan bir ayrıcalık…
İlgilenenler için Avrupa ülkelerinin barındırdıkları haplogrupların % oran tablosu aşağıda. Tabii bütün bunlar y-kromozomunun hikayesi, yani baba tarafından soyağacı.
Bir de mitokondrial DNA testi var, acaba anne tarafından kim kiminle akraba?! Belki bir dahaki sefere de onu anlatırım.
MURAT MİRZA DİNLER
muratmirza@gmail.com
http://mirzamurat.tr.gg
Haplogrup | I1 | I2*+I2a | I2b | R1a | R1b | G | J2 | J*+J1 | E1b1b | T | Q | N |
Arnavutluk | 2 | 12 | 1.5 | 9 | 16 | 1.5 | 19.5 | 2 | 27.5 | 1 | 0 | 0 |
Avusturya | 12 | 6 | 2 | 26 | 23 | 8 | 12 | 0 | 9 | 1 | 0.5 | 0.5 |
Belarus | 3 | 18 | 1 | 49 | 10 | 0 | 1.5 | 0 | 9 | 1.5 | 1 | 5 |
Belçika | 12 | 3 | 4.5 | 4 | 61 | 4 | 4 | 1 | 5 | 1 | 0.5 | 0 |
Bosna-Hersek | 2.5 | 50 | 0.5 | 13.5 | 4 | 2 | 6 | 1 | 14.5 | 2.5 | 0 | 0 |
Bulgaristan | 3 | 20 | 1 | 18 | 18 | 1 | 20 | 0 | 16 | 1 | 1 | 0 |
Hırvatistan | 8 | 42 | 1 | 29 | 8 | 1 | 3.5 | 0 | 6 | 1.5 | 0 | 0 |
Çek Cum. | 11 | 9 | 4 | 34 | 22 | 5 | 6 | 0 | 6 | 1 | 1.5 | 0.5 |
Güney Kıbrıs | 0 | 8 | 0 | 3 | 9 | 9 | 37 | 6 | 20 | 5 | 0 | 0 |
Danimarka | 30 | 0.5 | 5 | 12 | 44 | 1 | 2.5 | 0 | 2.5 | 0 | 1 | 1.5 |
İngiltere | 14 | 2.5 | 4.5 | 4.5 | 67 | 1.5 | 3.5 | 0 | 2 | 0.5 | 0.5 | 0 |
Estonya | 15 | 3 | 0.5 | 32 | 8 | 0 | 1 | 0 | 2.5 | 3.5 | 0.5 | 34 |
Finlandiya | 28 | 0 | 1 | 7.5 | 3.5 | 0 | 0 | 0 | 1 | 0 | 0.5 | 58.5 |
Fransa | 9.5 | 2 | 4 | 2.5 | 61 | 5 | 7 | 1 | 7 | 1 | 0 | 0 |
Almanya | 16 | 1.5 | 4.5 | 16 | 44.5 | 5 | 4.5 | 0 | 5.5 | 1 | 0.5 | 1 |
Ukrayna | 3 | 21 | 1 | 43 | 4 | 2.5 | 6.5 | 0.5 | 7 | 2 | 4 | 5 |
Macaristan | 8 | 15 | 2.5 | 32.5 | 17 | 5 | 7 | 0 | 9.5 | 1 | 1 | 1 |
İzlanda | 33 | 0 | 0 | 23 | 42 | 0 | 0 | 0 | 0 | 0 | 1 | 1 |
İrlanda | 7 | 2 | 4 | 3 | 79 | 1 | 1.5 | 0 | 2 | 0 | 0 | 0 |
İtalya | 2.5 | 3 | 1 | 2.5 | 49 | 7 | 18 | 2 | 11 | 4 | 0 | 0 |
Latvia | 6 | 1 | 1 | 40 | 12 | 0 | 0.5 | 0 | 0.5 | 0.5 | 0.5 | 38 |
Litvanya | 6 | 6 | 1 | 38 | 5 | 0 | 0 | 0 | 1 | 0.5 | 0.5 | 42 |
Makedonya | 10 | 18 | 0 | 13.5 | 13.5 | 4 | 12 | 0 | 23 | 4 | 0 | 0 |
Hollanda | 18.5 | 1 | 6 | 6 | 53.5 | 2.5 | 6 | 0 | 4.5 | 1 | 0.5 | 0.5 |
Norveç | 34 | 0 | 1 | 27 | 28 | 0.5 | 1 | 0 | 1 | 0.5 | 3 | 3 |
Polonya | 6 | 9 | 1 | 55 | 16 | 2 | 2.5 | 1 | 5 | 0.5 | 1 | 1 |
Portekiz | 2 | 1.5 | 3 | 1.5 | 56 | 6.5 | 9.5 | 3 | 14 | 2.5 | 0.5 | 0 |
Romanya | 2 | 26 | 2 | 18 | 16 | 6.5 | 13 | 1.5 | 9 | 2.5 | 2.5 | 0 |
Rusya | 5 | 10.5 | 0 | 46 | 6 | 1 | 3 | 0 | 2.5 | 1.5 | 1.5 | 23 |
Galler | 7 | 0.5 | 2 | 1 | 83.5 | 2.5 | 1 | 0 | 2 | 0.5 | 0 | 0 |
İskoçya | 9 | 1 | 4 | 8.5 | 72.5 | 0.5 | 2 | 0 | 1.5 | 0.5 | 0.5 | 0 |
Sırbistan | 6.5 | 34.5 | 0.5 | 15 | 7 | 1.5 | 6.5 | 0.5 | 20.5 | 3 | 1 | 2 |
Slovakya | 6 | 10 | 1 | 42 | 23 | 1 | 4 | 0 | 9 | 1 | 2.5 | 0.5 |
Slovenya | 9.5 | 22 | 2 | 34.5 | 23.5 | 1.5 | 3 | 1 | 3 | 0 | 0 | 0 |
İspanya | 1.5 | 4.5 | 1 | 2 | 69 | 3 | 8 | 1.5 | 7 | 2.5 | 0 | 0 |
İsveç | 37 | 0 | 4 | 19 | 22 | 1 | 3 | 0 | 1 | 1 | 3 | 9 |
İsviçre | 12 | 1.5 | 4.5 | 8 | 48 | 8 | 6 | 1 | 9 | 0.5 | 1.5 | 0 |
Türkiye | 1 | 4 | 0.5 | 7.5 | 16 | 11 | 24 | 9 | 11 | 2.5 | 2 | 4 |
Yunanistan | 3.5 | 9.5 | 1.5 | 11.5 | 15.5 | 6.5 | 23 | 3 | 21 | 4.5 | 0 | 0 |
***
NOT: Murat Mirza’nın yazısı burada bitti. Haberiniz.com.tr okurlarına, bundan bir süre önce ırk, kavim, millet ekseninde yazdığım iki makalede artık kan grubu, kafatası ölçümü gibi arkaik yöntemler ve bu yöntemler ile ilgili tartşmaların tarihin çöp sepetine gitmesi gereğini işaret etmiştim. Murat Mirza’nın bu yazısı, gentik ve biyolojik ilimlere mensub –aklıma gelen ilk isimler Prof. Dr. Turan Güven, Prof. Dr. Orhan Kavuncu- bilim adamlarımız tarafından dikkatle okunmalı ve etnik fitne ateşinin alevlendirilmeğe çalışıldığı ülkemiz için arz ettiği önem önce ilgililere ve sonra da kamuoyuna iletilmelidir. Bu yazı çerçevesinde, ileteceğiniz soru/katkı mesajlarınızın yol göstereceği değerlendirmemde buluşmak üzere…
—————————————————————————————-
İletişim: http://www.hayatibice.net
[1] “Ülkücü Yazarlar” facebook grubu katılımcısı -ve birçoğu haberiniz.com.tr sitesinde de yazan- yazarların konulara gore arşivlenmiş makalelerine http://www.ulkucuyazarlarbirligi.org sitesinden erişebilirsiniz. [2] İnternet ortamda dağınık halde olan yazı ve incelemelerime ulaşmak isteyen okurlar,http://www.hayatibice.net adresinde kategoriler halinde tasnif edilmiş şekliyle bulabilecekler. [3] Dr. Hayati Bice, Irk-Kavim-Millet Tartışmalarına Son Nokta, 30.11.2011,http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazisi44390-_Irk_Kavim_Millet_Tartismalarina_Son_Nokta.html
http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazisi44528-Aziz_Milletinizi_Merak_Ediyoruz_Efendiler_.html [4] Dünyanın saygın bilim odaklarından National Geographic’in konuyla ilgili çok nefis analiz ve grafiklerin yer aldığı sayfa için bkz.
https://genographic.nationalgeographic.com/genographic/atlas_and_maps.html