EMİNE IŞINSU : GÜNÜMÜZÜN MENKIBECİSİ
Dr. Hayati Bice
Çağdaş Türk romancısı Emine Işınsu ‘tasavvufi romanlar serisi’ne, Ankara’nın manevi sahibi Hacı Bayram Veli’yi anlattığı ‘Bayram’ ile devam ediyor. Işınsu, Yunus Emre ve Niyazi Mısrî’yi anlattığı iki roman daha yazmıştı.
Çağdaş Türk romanının saygın isimlerinden Emine Işınsu’nun ‘tasavvufi roman’lar serisinin son örneği “Bayram” Ankara’nın manevi sahibi Hacı Bayram Veli’yi anlatıyor. Kendisiyle yapılan son röportajlardan birinde “Çocukluğumdan beri, annemden dolayı olsa gerek, tasavvufa meraklıyımdır. Bu merak beni, Yunus Emre’yi yazmaya yönlendirdi ve Yunus’dan sonra tasavvufa karşı daha bir sevdalı oldum… Böylece bir kaç erenimizi daha yazmayı istiyorum, kısmet olursa tabiî.” diyen Emine Işınsu’nun “menkıbe-roman dizisi”nin üçüncü kitabı olan Bayram, geçtiğimiz günlerde yayınlandı.
Hacı Bayram Veli’yi anlatıyor
Işınsu’nun tüm eserlerini neşretmeğe başlayan Elips Kitap’ta ilk kez basılan roman, adının çağrıştıracağı üzere Hacı Bayram Velî’nin hayatı etrafında kurgulanmış. Tasavvufi geleneğin menkıbe anlatımına “roman tadında katkılar” yapan Işınsu’nun bu tarzdaki ilk eseri Yunus’un hayatı eksen alan “Bir Ben Vardır Bende Benden İçeri” adını taşıyordu. Aynı yoldaki ikinci Işınsu romanı ise, yine ünlü mutasavvıflardan Niyazi Mısri’nin hayatını romanlaştıran “Bukağı” olmuştu.
Modern çağ dervişaneliğe engel değil
Her üç romanında da Işınsu’nun, akıcı ve zorlamasız bir Türkçe ile, zarif bir üslub zarfında tasavvuf kültürünün verilmesi zor mesajlarını içeren özünü her düzeyden okura sunmayı başardığı söylenebilir. Bayram romanındaki Somuncu Baba’nın son günlerini anlattığı satırlarda; bu satırlardaki Somuncu Baba tasvirinde yazarın manevi evreninde müstesna bir yeri olan ve kitabın yayınlanmasından -neredeyse günler denebilecek kısa bir süre- sonra beka yurduna sefer eyleyen günümüz mutasavvıflarındanHasan Burkay’ın son günleri ile öylesine benzerlikler hissettim ki anlatılabilinemez…
Yine bir yerde modern çağın, dervişane bir yaşantıya engel olamadığına işaret ederek “Niçin mümkün olmasın? Yola (intisab anlamında H.B.) düşüp Tevhid düşüncesini benimsemiş bir insana, gelişen teknoloji niçin engel olsun? Hak ile birlik olmak, bilhassa “yaratılmışları” daha iyi anlamaya, onlara daha hoşça bakmaya vesile olur zaten.” diyen Işınsu’nun; bu eseriyle artık tasavvufi terminolojinin en girift konularını okura başarıyla aktarabilecek bir kalem -ve daha da önemli olsa gerek- gönül kıvamına erdiği farkediliyor. Çoğu insanların ruhunu unutmuşçasına maddi bedenine kafayı taktığı bir dünyada, ‘itminan’ denen deruni huzura kavuşabilmek için “Yunusca bir yol tutturmak” gerektiğine inanan Işınsu’nun son eserleri ile günümüzün ve hatta geleceğin kuşaklarına sunduğu çok ama çok güzellikler var.
Yazımızın bir “övgüler buketi” olarak kurgulanmadığını göstermek üzere bir-iki konuya da değinmek isterim. Yunus üzerine yazdığı kitabı hakkındaki bir soruya verdiği “Allah âşıklarının hemen hepsinin hayatında, daha önce büyük bir sevdayla bağlandığı bir [hatun H.B.] kişi vardır.
İkinci bir kahraman neden yok?
Böylece büyük, yakıcı ve bir anlamda yıpratıcı aşkdan geçerek, ‘gerçek sevgi’yi öğreniyorlar sanıyorum.” şeklindeki ön kabulunü yazarın aynı tarzdaki Bayram adındaki bu üçüncü eserinde de koruduğuna tanık olunuyor. Bunun Türk tasavvufundaki genel bir “durum”un tesbiti olarak hoş görsek bile ‘şabloncu bir tavır’ gibi algılanabileceğine işaret etmemek olmaz.
Yine bu romanlarda hayatı eksen alınan kişi haricinde etkileyici bir kahraman yok denilse yeridir. Bu “ikincil kahraman” yoksunluğu, yıllar önce yazdığı “Çiçekler Büyür” adlı eserindeki -yazarın kendisinin de beğendiğini sanıyorum- İlay tiplemesini muhayyilesinden çıkarıp ete-kemiğe büründürerek okura takdim edebilen Işınsu romanında bir sorun olmamalı idi. Söz Işınsu’nun önceki eserlerine gelmişken gençlik yıllarımızın yürek kanatan sayfalarındaki “Sancı”yı; Önkuzu’yu nasıl anmadan geçelim?
Keşke Veli’nin kemal yılları da olsaydı
Son olarak Hacı Bayram Velî’nin hemen hiç bilinmeyen çocukluk, gençlik, medrese yılları ile kitabın yarılanması okurda, Ankara’nın -ezelden ebede- manevi feyz kaynağı olan Velî’nin daha iyi bilinen irşad, tebliğ, irfan yıllarından daha az bahsedilmesine yol açtığı gibi bir izlenim bırakıyor. Keşke kitabın biraz daha kalınlaşması pahasına bu büyük himmet sahibinin kemal yılları biraz daha derinleştirilse idi. Bu Işınsu için -eminim- hiç de zor olamayacaktı; çünkü muhtaç olduğu ruhani materyaller, derunundaki Burkay aynasında zaten görünmektedir.
Başkalarını da okumak ne güzel olur!
Kendisi ile 15 yıl önce yapılmış bir söyleşide “Yazmak beni mutlu ettiği için yazıyorum, Allah izin verirse yaşadığım süre yazacağım. Zaman zaman kendimi yorgun hissetsem de, yazmak benim için hayat gayesi. İnşaallah romana devam edeceğim.. Çok özel bir şey, ben mutlu olduğum için yazıyorum, başka hiçbir şey bana bu mutluluğu vermiyor!” diyen Emine Işınsu’dan bu yolda yazacağı yeni eserleri “beklemek hakkımız” desem doğru olmayabilir. Ancak gönlümüzden geçen bu beklentiyi karşılıksız koymayıp bir Yesevi; bir Mevlana ve hatta daha geçtiğimiz ay Rahman’a yürüyen Burkay hakkında da birer menkıbevi romanı Işınsu kaleminden okusak ne güzel olur. Ricâl-i himmetin dağlara takla attırabilen himmeti ile.
Tasavvufî derinlik eserlerine yansıyor
Asker bir baba (Azîz Vecihî Zorlutuna) ile öğretmen-yazar bir anne (Halide Nusret Zorlutuna)’nın evlâdı olarak 1938 yılında Kars’ta doğan Emine Işınsu, 23 yaşındayken yazdığı ‘Küçük Dünya’ adlı ilk romanı ile Turizm-Tanıtma Bakanlığı’nın roman ödülünü kazandı. Küçük Dünya, Tutsak, Azap Toprakları, Sancı, Ak Topraklar, Çiçekler Büyür, Canbaz, Kaf Dağının Ardında, Atlı Karınca, Cumhuriyet Türküsü, Bir Ben Vardır Ben Benden İçeri, Bukağı ve Bayram adlı yayınlanmış kitapları bulunan Işınsu’nun son yıllarda tasavvufu iyice içselleştirmesi, eserlerine yeni bir derinlik kazandırdı.
————————-
(*) Bu kitap tanıtım yazısı 21.08.2005 tarihli Yeni Şafak gazetesinde yayınlanmıştır.
www.yenisafak.com.tr/arsiv/2005/AGUSTOS/21/kultur.html