Free songs
Ana Sayfa / Edebiyat / *Edebiyat / Benim Yazarlarım-1: Cengiz Dağcı

Benim Yazarlarım-1: Cengiz Dağcı

Benim Yazarlarım-1: Cengiz Dağcı

Dr. Hayati BİCE

Kitap tavsiye yazılarıma “Benim Kitaplarım” gibi bir başlık düşünürken geçen hafta Londra’dan ölüm haberini aldığımız Cengiz Dağcı’dan bahsetmek zorunluluğu hissetmem yazı başlığımı değiştirtti. Cengiz Dağcı’nın bence en önemli iki kitabı olan “Korkunç Yıllar” ve “Yurdunu Kaybeden Adam” zaten ülkücü gençlere tavsiye edilecek kitaplar listemde yer alacak iki eserdi.

Cengiz Dağcı’nın vefatından sonra birkaç satırla da olsa hayat hikâyesinden söz edilmese olmaz diye düşünüyorum; ancak ilgili okur, birçok basın-yayın organında olduğu gibi haberiniz.com’da da bu konuda çıkmış haberleri okumuş olmalı, diye düşünerek Dağcı’nın 92 yıllık çileli hayatınaMustafa Köker’in tanıklığı ile sadece satırbaşları  şeklinde işaret etmekle yetineceğim.

Cengiz Dağcı Kimdi?

Cengiz Dağcı, Kırım Türkleri’nin son yüzyıldaki en ünlü yazarıdır. Yazdığı romanlarla mensubu olduğu Kırım Türkleri’nin bilhassa komünizmin ülkesine bir felâket olarak çöktüğü günleri, II. Dünya Savaşı yıllarında yaşadığı acı dolu yılları içinden yaşamış bir insan olarak dile getirdi. 9 Mart 1919 günü Gurzuf’ta başlayan hayatı, Kırım’ın Yalta şehrinin Kızıltaş (Rusların adlandırmasıyla Krasnokamenka)  köyünde geçen çocukluğu kıtlık, yoksulluk, Rus emperyalizminin zulmü altında büyük baskılarla geçti. Köyünde başladığı ilk ve orta öğrenimini 1938 yılında Akmescid (Rusların adlandırmasıyla Simferepol) kentinde tamamladı. Dağcı, Kırım Pedagoji Enstitüsü 2.sınıfında iken II. Dünya Savaşı çıktı ve Kızılordu’da askere alındı. Tarih okumak için gittiği üniversitede silah altına alınarak henüz 20 yaşında iken zoraki çıkarıldığı yolculuktan sonra, vatanı Kırım’ı ve anavatanında bıraktığı yaşlı anasını bir daha hiç göremedi.

1941 yılında Ukrayna cephesinde Almanlara esir düşen Dağcı, Almanların Ruslara yenilmesi üzerine esir kampından kurtularak müttefik devletler birliklerine sığındı. 1946’dan vefatına kadar yaşayacağı ve eserlerini kaleme alacağı İngiltere’ye yerleşti. Polonyalı bir Katolik olan eşi ve kızıyla birlikte 1946 yılında önce Edinburgh’a gelen Dağcı, 1947’de Londra’ya geçti.

Savaştan sonra, o yıllarda yaşadığı sıkıntıları da gazeteci Köker’e şöyle anlatmıştır:

“Savaş yeni bitmişti. 1946 yılı başlarında İngilizler, Polonya ordusu ve ailelerini İtalya’dan İngiltere’ye getirdiler. İlk önce İskoçya’ya geldik. İş bulanlar İngiltere’nin her yerine gidebiliyordu. Hiç paramız yoktu. Eşim Regina’nın altın yüzüğü sattım ve tren bileti alarak Londra’ya geldim. Eşim ve kızımız Arzu ise İskoçya’da kalmıştı. Türkiye’ye gitmek istediğimden Türkiye’nin Londra Başkonsolosluğu’na başvurdum. Durumumu anlattım ve “Savaş bitti, Türkiye’ye gitmek istiyorum” dedim. Başkonsolosluk yetkilisi beni dinledi, ilgilendi ama, “Türkiye’de akrabaların varsa ve davet ederse gidebilirsin, başka türlü Türkiye’ye gidemezsiniz” dedi. Oysa ben bütün Türkiye’yi akrabam sanıyordum. Adeta yıkılmıştım, ne yapacağımı şaşırmış, nereye gideceğimi bilemiyordum. Konsolosluğun önündeki banka oturdum, gözlerimden yaşlar geldi; üzgün bir şekilde oturuyordum. Birisi çıktı içerden ve bana doğru gelip, yardımcı olmak istediğini söyledi. Tanıdığı birisinin lokantası olduğunu söyleyip adresini verdi. Verdiği adresteki lokantaya gittim. Lokantanın patronu olan Neşet Bey’e derdimi anlattım ve lokantada çalışmaya başladım. Evim olmadığı için lokantanın üzerindeki depoda uyuyordum. Bir süre sonra başka bir lokantaya geçtim ve ev tuttum.  Eşimi ve kızımı da yanıma getirmiştim.”

Cengiz Dağcı, 22 Eylül 2011 Perşembe günü, Londra’nın Wimbledon Southfields Caddesi’ndeki evinde dünyaya gözlerini kapadı.[1]

Türkiye Cengiz Dağcı’yı Nasıl Tanıdı?

Cengiz Dağcı’nın vefatı sonrasındaki hizmeti ile dünyanın bütün Türkleri adına teşekkürü hak eden gazeteci Mustafa Köker’in, ziyaret ettiği Cengiz Dağcı’dan eserlerinin Türkiye’de nasıl yayınlandığı konusunda kayda geçirdiği notlar tarihî öneme sahiptir. Köker, Cengiz Dağcı’dan naklen eserlerinin Türkçe’de yayınlanma şansı bulmasını şöyle özetlemektedir [2]:

“Korkunç Yıllar”, 1956 yılında bizzat Yaşar Nabi’nin arzusu ile Varlık Yayınları arasında çıkan kitabın orijinal adı “Sadık Turan’ın Hatıraları” idi. Ancak müsveddelerini gönderdiği Varlık Yayınları sahibi Yaşar Nabi, kitabın çok hacimli olacağını bildiren bir mektup yazarak, kitabı ikiye bölerek iki cild halinde yayınlamak istediğini bildirir. Böylece ikiye bölünen eserin ilk cildi “Korkunç Yıllar” , ikinci cildi ise üç ay sonra“Yurdunu Kaybeden Adam” adı ile Türkiye okuru ile buluşur.

Cengiz Dağcı Varlık Yayınları’nın sahibi Yaşar Nabi Nayır ile yazışmalarından kitaplarının ünlü şair Ziya Osman Saba tarafından redakte edildiğini öğrenir. Yaşayan Türkçenin yetkin isimlerinden Saba’nın kitaplarını redakte etmesinden memnun olan Dağcı, bu durumu biraz espri ile “Ziya Osman Saba, dilimi bozmadan çok güzel düzeltti ve kitaplarım ‘ütülenmiş’ olarak çıktı” sözleriyle anlatmıştır.

Değişik zamanlarda Londra’ya gelen Yaşar Nabi Nayır, Cengiz Dağcı’yı sık sık ziyaret eder. Dağcı, Nayır ile bir mektup ile başlayan ve iki eserinin ardarda yayını ile gelişen işbirliğinin ardından Varlık Yayınları arasında yayınlanan sekiz romana imza atar. Bu eserlerinden “Onlar da İnsandı” romanı Türkiye’de büyük yankı uyandırır ve Türkiye’de iyice tanınmasını sağlar.

Türkiye’de sağ-sol kamplaşmaları, terör olayları başlamış, sanat dünyasında da kutuplaşmalar keskinleşmiştir. 70’li yılların keskinleşen politik ortamında, Kırım’ın Ruslara tarafından işgalini ve yapılan haksızlıkları dile getiren ve böylece Sovyetler Birliği eleştirileri içeren Dağcı’nın kitaplarına tavır geliştirilerek dışlanır. 1970’li yılların başında “O Topraklar Bizimdi” ismini verdiği yeni romanını Varlık Yayınları’na gönderen yayıncısı Yaşar Nabi Nayır’dan bu eseri yayınlayamayacağını bildiren ilginç bir mektup alır. Yazar, Türkiye’ye şair Osman Türkay aracılığı ile elden gönderdiği “O Topraklar Bizimdi” kitabının yayınını reddeden Yaşar Nabi Nayır’ın: “Bu kitabı basamayız, yanlış anlaşılır” cevabı ile Varlık yayınları ile yol ayrımına gelir. “O Topraklar Bizimdi” kitabında yer alan komünizm eleştirisi, Dağcı ile Varlık Yayınları’nın yollarına ayırmaya yetmiştir. Varlık Yayınları artık Dağcı’dan uzaklaşmıştır. Bir başka yayıncı olan Kağan Yayınevi, kitabı, içindeki “Komünizm” ile ilgili bölümlerin çıkarılması halinde basabileceğini bildirir. Yazar böyle bir düzeltme yapmayacağını bildirmesine rağmen, yayınevi bu bölümleri çıkararak yayınlar.

12 Mart dönemindeki sıkıyönetimin bitişini müteakip Londra’ya gelen Yaşar Nabi, “O Topraklar Bizimdi” müsveddelerini Dağcı’dan tekrar ister. Cengiz Dağcı o yıllarda kitabına sansür konmasından Yaşar Nabi Nayır’ı tenzih ederek, “Aslında Yaşar Nabi’nin solculuğu solculuk değildi… Batı edebiyatını yakından takip eden mantıklı biri idi. O öldükten sonra yayınevi komünistleşti” tesbitinde bulunmuştur.

Türkiye’deki yazarlık serüveni artık yazar Cengiz Dağcı’nın edebiyat çevrelerinde tartışılmasına yol açar. Kitaplarına yapılan eleştirilerde, zaman zaman yazar ile kitaptaki kahramanları özdeşleştirenler olur. “Korkunç Yıllar” ile ilgili olarak Ulus gazetesinde yer alan  eleştirilerde “Sadık Turan, Cengiz Dağcı’nın kendisidir” hükmü verilir. Romanlarında kendi hayatından parçalar olduğunu kabul eden yazar, Sadık Turan’ın elbette kendisi olmadığını sadece bir roman kahramanı olduğunu söyler ama, bu gibi eleştiriler daha sonraki yıllarda çeşitli gazete ve dergilerde devam eder.

Dağcı’nın eserleri Türkiye’de kutuplaşmaya kurban giderek “sağcı” damgası alınca Varlık Yayınları’yla yolu ayrılır. Eserlerindeki antikomünist yaklaşım sebebiyle, sağ-sol kutuplaşmalar Dağcı’nın “sağcı yazar” hattâ “faşist” olarak yaftalanması ile sonlanır. İşte tam da bu noktada Cengiz Dağcı’nın, 1945’li yıllarda, savaşın orta yerinde Almanya yakınlarında yaşadığı bir anısını burada yazmak farz oluyor… Almanlar Türkistan Lejyonu oluşturmanın yanında bir de kendi kontrollerinde birlikler oluşturmaktadır. Cengiz Dağcı da Rus olmadığı için, Ruslara karşı savaşacak bu birliğe alınmak istenmektedir. Dağcı ise buna karşı çıkıp, Alman birliğine katılmak istemeyince, “Komünist” damgası yiyecektir.

Bu durumdan rahatsızlığını özel sohbetlerinde dile getiren yazar, “Yaşar Nabi’nin ölümünden sonra Varlık Yayınevi ile irtibatım koptu. Türkiye’de ideolojik ayırım çok öne çıktı. Varlık Yayınevi’nin başına geçenler beni ‘sağcı yazar’ olarak değerlendirdiler ve eserlerimi basmadılar. Ben yazarların kutuplaşmalar içinde yer almasından hoşlanmıyorum. Yazar, toplumun her kesimine hitab eder. Şimdi bütün kitaplarım Ötüken Yayınları tarafından seri olarak yayınlanıyor. Yeni çıkan hikâyelerim ve hatıralarımla birlikte toplam 24 kitabım Ötüken Yayınları arasında yeniden basıldı” diyerek, Ötüken Yayınları’na müteşekkir olduğunu vurgulamıştır.

Cengiz Dağcı’nın Sanatının Gücü

Cengiz Dağcı’nın romanlarında ana temayı Kırım Tatarları’nın sürgün yıllarında ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşadıkları dram oluşturmaktadır. Vatanından ayrıldıktan sonra anavatanı Kırım’a hiç gidemeyen Dağcı’nın eserlerinde vatan hasretinin yansıdığı bir hüzün egemen olduğu kabul edilir.

Genç bir delikanlı iken vedâ etmek zorunda kaldığı yurdunun kırlarını, dağlarını, taşlarını; çiçeklerini, böceklerini, ineklerini; kuşlarını, tavuklarını, ördeklerini on yıllarca sonra son derece canlı tasvirler ile çizebilmesi hayâlinde hep anayurdunda gezindiğini gösteren birer kanıttır. İlk okulu okurken sınıf penceresinden içeri süzülen ezanları anlattığı satırlar, hayatının çalkantılı sürecinde uzağına düştüğü dini yaşantının kalbinin bir yerlerinden uç veren filizlerini hep canlı tutmuş olmalı…

Türkiye’ye hiç gelmediği ve dolayısıyla Türkçe’nin gündelik diline yabancı olduğu halde eline ulaşan sınırlı sayıdaki gazete, dergi ve kitaplardan kaptığı kelimelerle ulaştığı anlatım gücü sanatçılığının tartışılmaz bir kanıtıdır.

Kırım Türklerinin Rusların zulmü altındaki hayatını anlattığı kitaplarını Türkiye Türkçesi ile yazması sayesinde Türkiye’de birçok insan Kırım’ı ve Kırım Tatarları’nın yaşadığı acıları O’nun akıcı satırlarından öğrendi. Dağcı bu eserleri ile Türk edebiyatının 20. yüzyıldaki en güçlü yazarları arasına girdi.

Cengiz  Dağcı’nın Kırım Tatar Türkçesi ile yazdığı şiirleri de vardır.

Bir İngiliz profesör yazarın “Korkunç Yıllar”ını İngilizceye çevirdiği halde yayıncı bulamadığı için basılamaz. Daha sonra İngilizce müsvedde Amerika’da bir yayınevine gönderilir. Yayınevi basılacağını bildirdiği halde irtibat kopukluğu neticesi kitabının İngilizcesi basılsa da yazarına ulaşmaz ve kaybolur.

Cengiz  Dağcı’nın Bütün Eserleri

Korkunç Yıllar (1956) , Yurdunu Kaybeden Adam (1957) , Onlar da İnsandı (1958) , Ölüm ve Korku Günleri (1962) , O Topraklar Bizimdi (1966) , Kolhozda Hayat (1966) , Dönüş (1968) , Genç Temuçin (1969) , Badem Dalına Asılı Bebekler (1970) , Üşüyen Sokak (1972), Anneme Mektuplar (1988), Benim Gibi Biri (1988), Yoldaşlar (1992), Hatıralar (1995), Biz Beraber Geçtik Bu Yolu (1996), Yansılar I (1988), Yansılar II (1990), Yansılar III (1991), Yansılar IV (1993),Yansılar V , Yansılardan Kalan, Ben ve İçimdeki Ben (1994), Haluk’un Defterinden Londra Mektupları (1996), Hatıralarda Cengiz Dağcı (1998), Bay Markus’ un Kopeği, Bay John Marple’ın Son Yolculuğu, Oy Markus Oy, Regina (2000), Rüyalarda Ana ve Küçük Alimcan (Bir Kırım Öyküsü) (2001) [3]

Her ülkücünün okuması gerektiğini düşündüğüm Korkunç Yıllar ve Yurdunu Kaybeden Adam eserleri hakkındaki değerlendirmelerimle devam etmek üzere Cengiz Dağcı’ya Rabb-i Rahîm’imizden rahmet diliyorum.

——————————————-
İletişim: atahayati@gmail.com

[1] Mustafa Köker, Dağcı’nın eşi Regina hanımın, kendilerini ziyaret ettiği bir gün, kendisi ile  özel konuşmak istediğini söyleyerek, bir köşeye çekip şunları söylediğini naklediyor: “Bak Mustafa! Cengiz’in kalbi hiç iyi değil. Bir ayağı çukurda. Eğer benden önce ölürse cenazesini İslam dinine göre kaldırmamız lazım. Onun için bana bu konuda yardımcı olur musun?” Bu duyarlı hanımefendi, eğer Cengiz bey için emri hak vaki olursa İslami cenaze hizmeti veren kuruluşların telefon ve adreslerini de istemişti benden.
Cengiz Dağcı’nın hayatından ilginç ayrıntılar için bkz. Mustafa Köker, “Yurdunu Kaybeden Adam”ı kaybettik, 23 Eylül 2011.
http://www.eurovizyon.co.uk/%E2%80%9Cyurdunu-kaybeden-adam%E2%80%9Di-kaybettik-makale,210.html

[2] Mustafa Köker, Dağcı’nın Dünyası -Cengiz Dağcı İle Konuşma-, Türkiye Gazetesi,22.01.1999.
http://www.cengizdagci.org/tr/dagcinin-dunyasicengiz-dagci-ile-konusmamustafa-kokerturkiye-gaz22011999

[3] Cengiz Dağcı’nın hayatı ve eserleri için bkz. http://www.otuken.com.tr

Hakkında editor

Yoruma kapalı.

Yukarı Kaydır