Töre sayfalarından Korsika sahillerine: İslamofobi
Dr. Hayati BİCE
Ülkemizin yoğun ve ağır gündemi bir konunun gözden kaçmasına neden oldu ama Batı basını ve siyaset çevreleri haftalardır Fransa’da uygulamaya giren, daha sonra Fransız Danıştay’ı tarafından iptal edilen “İslami deniz giysisi: Burkini” haberlerini tartışıyor. İslamofobinin vardığı noktayı göstermesi yönünden önem taşıyan bu olguyu, konunun vardığı nokta yönünden ilginç buldum.
Basınımıza yansıyan haberlere göre Fransa’da tesettür mayosu burkininin önce Nice ve Cannes’da yasaklanmasından sonra ülkenin Akdeniz’de bulunan adası Korsika’nın kuzeyinde yer alan Sisco Belediyesi de yasağı uygulamaya geçirdi.
Konunun Fransa dışındaki Avrupa ülkelerinde de tartışılmaya başlaması dikkat çekiciydi. Almanya’nın ‘Süddeutsche Zeitung’ gazetesi ‘Akıl’ başlığıyla yayınladığı yorumda önümüzdeki yıl Fransa’da yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimine kadar burkininin sağ popülist/milliyetçiler tarafından malzeme olarak kullanacağını yazdı: “Fransa Devlet Konseyi (Danıştay) burkini yasağının kişisel özgürlüklerin kısıtlanması anlamına geleceğine ve bu kısıtlamanın ancak somut tehlike var olduğu zaman yapılabileceğine hükmetti. Doğrusu da bu idi. Karar aksi yönde çıksaydı Fransa’nın ekseni kayar, burkiniyi ret eden sokakta başörtüsü takılmasına da karşı çıkardı. Sonra da sıra Yahudilerin başlıklarına ve rahiplerin kisvesine gelirdi. (…) Fransız hâkimler halka politikacılardan daha çok güveniyorlar. Ama fanatik laikçiler de boş durmuyor. Fransa’nın bir numaralı sağ popülisti Marine Le Pen ve onu takiben Nicolas Sarkozy burkininin kanunla yasaklanmasını istiyor. Haçlı zihniyeti sergileyenlerin akılları başlarına, cumhurbaşkanlığı seçiminin geçmiş olacağı önümüzdeki yaz aylarında gelecektir.”
İslamofobi: Nereden nereye
Ülkemizde İslamofobi (=İslam korkusu) kavramının yerleşmesine katkısı olan birisi olarak bu haber beni acı acı gülümsetti. Yıllar önce -1987 yılında yayınlanan- Töre Dergisi için yaptığım mülakatta, Afganistan Özbeklerinden sosyal antropoloji profesörü “Muhammed Nazif Şehranî ile Röportaj”a başlık olarak seçtiğim “İslam Korkusu İslam’dan Nasibsiz Kalma Bedbahtlığıdır” ifadesini kabul ettirene kadar neler çekmiştim. Yayın kurulundaki bazı dostlar, “fobi” terimi ile “İslam” kelimesinin “İslamofobi” şeklindeki izdivacının asla mümkün olamayacağını ifade ederek yazım için seçtiğim başlığa karşı çıkmışlardı. O gün için, aslında haksız da sayılmazlardı. Doğrusu değerli bir bilim adam olan Şehranî bu kavramı altını çizerek kullanmasa, muhtemelen ben de bu kavramlaştırmaya karşı çıkabilirdim. O günlerde Kaliforniya Üniversitesi/Los Angeles (UCLA) öğretim üyesi olan Şehranî yıllardır içerisinde yaşadığı Batı dünyasının İslam ile sağlıklı bir ilişki tesisine ket vurmak ve muhtemel bir İslamî fütühata yol açacak gelişmeleri engellemek isteyen akademik çevrelerin yönelişini “İslamofobi” olarak teşhis etmişti.
Şehranî, bundan 30 yıl önceki teşhisini dile getirirken, -bilebildiğim kadarıyla Türkiye yazılı kaynaklarında ilk kez “İslamofobi=İslam korkusu” teriminin kullanıldığı- Töre Dergisi’nin 1987 yılı arşivindeki -Mayıs ayı sayısında kalan ve doğal olarak gözlerden kaçan- bu önemli mülakatımızda şöyle konuşmuştu:
“Batı akademisinde İslam’a karşı iki tavır var: Birincisi, İslam üzerinde düşünme, tefekkür. Bu yolla hidayete ulaşan oldukça kaliteli kişileri tanıdım. Bu tavır çok da yaygın değildir. İkincisi ve yanlışlığı oranında yaygın tavır, hiç araştırmadan İslam’ı reddetmedir ki temelde ‘korku’ya dayanıyor. İslam’dan korku (teknik terimiyle İslamofobi) bu, bir yerde de İslam’dan nasibsiz kalma bedbahtlığıdır. Bu yaygın tavır geçen yüzyılda sömürgelerde insanları ezen, sömüren emperyalist stratejilerin de temel dayanağıdır. Bunlar etkileri alanında nüfuz ettikleri sahalarda ‘sivilizasyon’ (=medenileştirme) maskesi altında modern misyonerler olarak çalıştılar. Bu tavır etkisini yer yer bugün de İslam dünyasında sürdürüyor… Batılı, bugün fundamentalist (radikal) İslamcı diye pek çok İslami hareketi karalama yoluna başvuruyor. Gerçek yüzlerinin ortaya çıkmasına bu şekilde engel olacaklarını sanıyor. İslam ülkelerini adeta İslam ile korkutuyorlar. Bizim komünizm veya kapitalizm ile ihya olamayacağımızı anlamamızdan son derecede rahatsızlık hissediyorlar. İslam’dan korkuyorlar. Bunun için de fundamentalizm (köktencilik, radikalizm) diye İslami uyanışı karalama yolunda uğraşıyorlar. İslamı yaşamak isteyenlere “Yedinci asra dönmek istiyorsunuz. Bu irticadır” diyorlar. (…) Özetle “Bu İslam var ya bu İslam, kötüdür; muhtevasında iyi hiçbir şey yoktur” demektedirler. Müslümanları “mürteci” “fanatik” diye niteliyorlar. (Töre Dergisi, Mayıs 1987)”
Günümüzde hakkında onlarca Türkçe kitap yayınlanmış olan İslamofobi üzerine çalışacak olan araştırmacıların, Türkçe yazılı kaynaklardaki İslamofobi=İslam Korkusu kavramı kullanılan bu ilk yayına dikkat vererek kayda almalarını arzu ederim.
Türkiye üzerine proje bitmez
15 Temmuz 2015 gecesi icra edilmeye çalışılan “nâkıs darbe” özelde ABD’nin genelde Batı’nın İslam dünyası ile ilgili hesaplarında Türkiye için de bir sayfa açıldığını açıkça göstermiştir. Fikrî-ideolojik bir lojistik hazırlık yapılmadan Orta Doğu coğrafyasında ‘ameliyat’ yapılamayacağını bilerek, “Millî Bağışıklık Sistemi”mizi güçlendirmeden son operasyonu takip edecek operasyonları engelleyebilmek mümkün olamayacaktır. Son FETÖ organizasyonu için yapılan hazırlık sürecinden basınımıza yansıdığı kadarı bile düşündürücüdür.
Bu yazı ile benim vurgulamak istediğim husus, Batı’nın İslam ile ilgili projelerinin hazırlık safhasında ortaya konan akademik ve fikrî hazırlığa dikkat çekmektir. Uğur Mumcu’nun Türkiye kamuoyuna tanıttığı eski CIA Türkiye İstasyon şeflerinden Paul B. Henze’nin 12 Eylül 1980 gecesi zamanın ABD Başkanı Carter’a “Our boys have done it” (Bizim çocuklar işi bitirdi) sözünü Türkiye’nin darbeler literatürüne kenarından da olsa ilgi duyup işitmeyen kalmamıştır. Ama aynı -müteveffa- Henze’nin 1957’lerde “Alfabe Değişimlerinin Türkistan’daki Etkileri” konulu bir araştırmaya imza atacak kadar uzmanlaşmış bir yazar olarak Türk yurtları ile ilgili olduğunu bilen kaç kişi vardır acaba? Bugün yine sâbık CIA Türkiye İstasyon şeflerinden Graham E. Fuller’in FETÖ operasyonundaki rolü üzerine kafa yorarken üstadı olan Henze’yi hatırlayınız.
(*)KARAR Gazetesi, 23 Eylül 2016.
====
Dipnot:
Paul B. Henze, Alphabet changes in soviet Central Asia and communist China, Royal Central Asian Journal, Volume: 1957 Number:2(April), 1957.
http://www.rsaa.org.uk/journals/article/rsaa44-2_